Ortaçağ Avrupası’nı vuran felaket

1431 kışıyla birlikte başlayan onyıl, Avrupa’yı tarumar etmiş, kıtlık, hastalık ve savaş getirmişti. Kıta boyunca azınlıklar linç edildi, tarikatlar yayıldı. Bu dramın tetikleyicisi ise on yıl süren aşırı hava koşullarıydı. Yeni bir çalışmanın sonuçlarına göre bu koşullar günümüzde de her an tekrar oluşabilir.

Nazlı Somel - bilimsoL

15. yüzyıl Avrupa’sını vuran felaket Almanya’nın Nürnberg şehrindeki küçük bir nehrin (Pegnitz) uzun bir aradan sonra tekrar donmasıyla başlar. Şehrin sakinleri bunu eğlenmek, buz üstünde kaymak için bir vesile olarak görür. Onları bekleyen onyıllık bir felaketin başlangıcı olduğunu farketmeden. Oysa yaşam şartları, 14. yüzyılın Kısa Buz Çağı ve veba salgınının, 15. yüzyılın başında da yine nüfusu kıran yeni salgınların ardından, yeni yeni düzelmektedir. 

Bu yeni felaket döneminde yiyecek fiyatları katlanır, insanlar açlıktan ölür, ticaret savaşları başlar, toplumun bazı kesimleri linç edilir ve savaşlar yaşanır. Kurtlar şehirlere iner, üstesinden gelinmiş hastalıklar tekrar peydah olur...

FELAKET NEDEN YAŞANDI? 

Tarihçiler bu durumun nedeninin hava koşulları olduğunu tahmin etmekteydiler. Ancak o dönemde ne bir volkanik patlama ne de hava koşullarını kötüleştirecek zayıf güneş aktivitesi tespit edilebilmiş değildi. 

Yenilerde yapılan hava simülasyonu felaketin kaynağını netleştirdi. İsviçre’nin Bern şehrinde bulunan İklim Araştırmaları Merkezi’nde, volkanik patlama ya da zayıf güneş aktivitesi olmaksızın on yıl sürecek don, soğuk ve su taşkınlarının olabilme olasılığına dair hesaplamalar yapıldı. Bu çalışmanın sonuçlarını  ‘Climate of the Past Dergisi’nde yayınlayan araştırmacılar, bu kadar dramatik iklim değişimlerinin rastgele gerçekleşebileceğini ve 1430’larda yaşananın da böylesi bir örnek olduğunu gösterdiler. Bu sonuç aynı zamanda böylesi durumların heran tekrarlanabileceğine de işaret etmekte. 

İklim simülasyonları sonuçlarına göre, 1430’larda yaşanan sadece bir talihsizlikdi. Art arda birkaç yıl, kış boyu, geniş bulutsuz yüksek başınç alanları Orta Avrupa’nın üstünde kaldı ve alanı soğuttu. Ardından yaz boyu alçak basınç alanları yağmur yağdırdı ve zaten verimsiz olan hasatı çürüttü.  

1430’LARDAKİ FELAKET DÖNEMİNDE NELER YAŞANDI?

Felaket, çok uzun süren kış ve onu takip eden sıcak yaz ve yoğun yağışlarla hasatı mahvederek başladı.

20 Kasım 1431’de ilk tepe noktasına ulaşan felaket sırasında ilkin Kuzey Avrupa’nın, Tuna ve Ren nehirleri de dahil, bütün nehirleri dondu. Ayrıca Kostanz Gölü ve Baltık Denizi de kısmen dondu ve kurtlar Norveç’ten Danimarka’ya oradan da daha güneye indiler.  

Hatta 6 Ocak’tan 22 Şubat’a kadar Venedik Lagünü’nü atlı arabalarla geçmek mümkün oldu. Bu durum normalde birkaç on yılda bir ve ancak bir iki günlüğüne yaşanan bir durumdu. 1431-32 kışı Avrupa’nın gördüğü en uzun ve soğuk kış oldu. Fransa’da üzüm asmaları dondu.  

EN BÜYÜK PROBLEM HENÜZ FARKEDİLMEMİŞTİ     

Felaketin ilk kışında en büyük problem farkedilmeden kalmıştı: Bütün bir kış boyunca hiç kar yağmadığından tarlalardaki tohumlar olağanüstü derecelere inen soğuğa maruz kalmışlardı. Kar örtüsü normalde toprak altındaki tohumları dona karşı korurdu.
   
Önce Mart’ta, ardından tekrar Nisan’da topraktaki don çözüldü, tekrar dondu ve bu süreçte toprak altındaki tohumların büyük kısmı kaybedildi. Ayrıca çözülmeyle birlikte nehir taşkınları oldu, şehirlerde - özellikle Tuna nehri çevresindekilerde- su baskınları yaşandı. Gerisini yaz boyu süren yağışlar tamamladı, elde kalan hasat çürüdü. Açlık ilk olarak 1432’de bugünkü Çek Cumhuriyeti’nde baş gösterdi.      

Diğer yerlerde halen ambarların bir kısmı doluydu. Ancak bir yıl sonra, bir kez daha tekrar eden zorlu kış koşullarının ardından, Dublin’den Köln’e, Magdeburg’dan Prag’a kadar her yerde tahıl fiyatları tavan yaptı.

İKLİM FELAKETİNİN TOPLUMSAL ETKİLERİ: YOKSULLUK, LİNÇ, TARİKATLAR

Bu süreçte tüm kıtada toplumsal huzursuzluklar başgösterdi. Örneğin Macaristan’da, insanlar açlıktan ölürken kâr hırsıyla hareket eden ticari sermaye komşu ülkelere yiyecek satmaya devam etti. İlkin 1934’te Krallık satışı yasaklayan bir karar aldı. Benzer kararlar diğer ülkelerde de alındı. 

Felaket ortamında aynı zamanda insanlar dine ve mistik ideolojilere sığındı. Örneğin Bologna’da Santuario Madonna di San Luca Manastırı kültü ortaya çıktı. Felaket döneminde bir gün insanlar durmayan yağmura karşı, Manastır’dan bir Meryem ve İsa resmini aldılar ve şehirlerine götürdüler. Beş Haziran günü gerçekleşen bu olayın ardından yağmur durdu. Bu ritüel her yıl tekrarlanmaya devam edilmekte. 

Başka yerlerde insanlar azınlıkları kötü havadan sorumlu tuttu ve korkunç şiddet olayları patlak verdi. Romanlar ve Yahudiler katledildi. Ayrıca kadınlar da, cadı oldukları savıyla, şiddet gördü. 

1435’e gelindiğinde, tahıl kıtlığı insanları ağaç kabuğundan ekmek yapmak zorunda bırakacak denli ağırlaşmıştı. Avrupa’nın birçok bölgesinde kıtlık ve açlık başgösterdi. Kıtanın sadece güneyi, kısmen, bu koşullardan etkilenmedi. 
 
1435 kışı da yine zorlu geçti ve Ren nehri tabanına kadar dondu. Kölnlü esnaf buzdan tezgahlar yapıp oldukça kıt olan yiyecek maddelerini fahiş fiyatlardan sattılar.  

1438’de halen pahalılık ve açlık hüküm süremekteydi. Zayıflayan insanlar hastalıklara açık hale geldiler, nemli yaz havası mikroplara çoğalmaları için uygun ortamı sağladı. Yüzbinlerce insan öldü. Sayısız çiftlik hayvanı telef oldu.

İskoçya’da yiyecek maddeleri rekabeti öylesine keskinleşti ki, uzun zamandır dost olan klanlar savaşa giriştiler. İsviçre’de Zürih Şehri, iki grubu (Schwyz ve Glarus) tahıl piyasasından dışladı. Bunun sonucunda Eski Zürih Savaşı patlak verdi.  

Felaketin sonuçları felaketin ardından gelen uzun dönem boyunca görünür kaldı. En başta Avrupa nüfusunda dramatik bir düşüş yaşandı. İnsanlar böylesi bir olağanüstü duruma hazırlıklı değillerdi. Felaketin ardından, daha büyük tahıl ambarları inşa ettiler ve acil durum planları hazırladılar. Bunların arasında daha uzak ülkelerden yiyecek maddesi ithal etmek de vardı. 

YA BUGÜN?

Araştırmacılar günümüzde daha yüksek teknolojiye sahip toplumların da 1430’larda yaşanan büyüklükte bir felakete hazır olmadığına işaret etmekte. 

Öte yandan, ekonomisini toplumun uzun vadeli ihtiyaçlarını hesaba katarak düzenlemeyen, bilimsel düşünceye değil mistik düşünceye itibar eden, toplumsal örgütlenmesi dayanışma ve eşitliğe değil ayrımcı, ırkçı veya mezhepçi ilişkilere dayanan kapitalist toplumlarda, böylesi felaketler yine benzer sonuçlar doğuracaktır.
 


Kaynak: http://www.spiegel.de/wissenschaft/natur/klimakatastrophe-im-mittelalter...