Tsiolkovski ve Pavlov

Bilim politikası oluşturulurken göz önünde bulundurulan üç etmen vardır. Bunlardan ilk ikisi, elbette, politika oluşturulan alanın gereksinimleri ve küresel bilimin gittiği yöndür. Üçüncüsü ise o coğrafyadaki bilim insanlarının ilgi alanlarıdır. Bu alanlar ilk iki etmenle uyum içerisinde olmasa bile dikkate alınmak zorundadır, çünkü oluşturulacak politika bu insanlarla yürütülecektir.

İzge Günal

İki bilim insanından söz etmek istiyorum: Tsiolkovski ve Pavlov. Ortak noktaları sadece Ekim Devrimi sırasında yaşamış olmaları veya alanlarında dünyanın en önemli bilim insanları olmaları değil, aynı zamanda ilgi alanlarının Sovyet bilim politikalarına etkisi. Her ikisi de devrim sonrası ülkelerini terk etmediler, aksine daha büyük ölçekle, çalışmalarını ileriye götürdüler.

Konstantin Tsiolkovski aslında bir matematik öğretmeniydi ancak kendisi roket biliminin kurucusu olarak kabul edilir. 1857 yılında Kaluga’da doğmuştu. Önceleri amatör olarak başladığı çalışmalarında yerçekiminden tepkili bir motor aracılığıyla kurtulup diğer gezegenlere gidilebileceğini, bu motorlarda kullanılacak yakıtın sıvı olması gerektiğini, hatta sıvı oksijen ve hidrojenin en uygun yakıt olduğunu teorik olarak açıklamıştır. Bu roketlerin yerçekiminden kurtulabilmesi için gereken hızı da doğru olarak hesaplamıştır. Roketlerin boşluktaki hareketlerini açıklayan denklem bu gün onun ismiyle anılmaktadır.

Ekim Devrimi onu 60 yaşında, Rusya’nın batısında bir köyde kulübede yaşarken yakalamıştı. Kendisi devrime karşı olmamakla birlikte aktif bir destekçisi de değildi. Ancak devrim onun hayatında gerçek anlamda bir dönüm noktası olmuştur. Sovyet hükümeti, kendisini matematik öğretmenliğinden emekli edip, rahat bir yaşam sağlayıp, tüm zamanını roketler üzerinde çalışmaya ayırmasını sağlamıştır. Ayrıca Moskova’da Tsagi Aerodinamik Enstitüsü kurularak, çalışmalarının pratik uygulamaları için de olanak yaratılmıştır.

Tsiolkovski’nin 500 kadar yazısı olduğu söylenir ama kesin olan bir şey Sovyetler Birliği’nin uzay araştırmalarındaki liderliği ve ABD’ye Sputnik şokunu yaşatmasının temelinin bu yazılarda olmasıdır.

İvan Pavlov ise daha fazla tanınan bir bilim insanıdır. 1904 yılında Nobel bilim ödülünü almıştı. Sadece koşullu refleks değil, fizyolojide yaptığı diğer çalışmalarıyla da bu alanın en büyüğü yapmıştır kendisini.

Devrim öncesinde iyi çalışan bir laboratuvarı vardı ve kendisi açık bir biçimde Bolşeviklere karşıydı. Bunu da her fırsatta dile getirmekten kaçınmıyordu. Bu arada savaş koşulları ve ülkedeki çalkalanmalar çalışmalarını olumsuz etkilemeye başlamıştı. 1920 yılında ise kendi deyimiyle bir mucize gerçekleşti ve doğrudan Lenin’in talimatıyla Pavlov’un çalışma koşullarını düzeltmek için bir komisyon kuruldu. Sözcüğün tam anlamıyla, Pavlov ne isterse sağlandı. Öyle ki, sonunda Kaltuşi’de tümüyle Pavlov’un yönettiği bir bilim köyü oluşmuş oldu. Sonrasında ise Sovyetler Birliği fizyoloji biliminin liderliğini yıllarca kimseye bırakmadı.

Devrim sonrası Sovyetler Birliği çok zor durumdaydı. Ülkenin beslenme, barınma, giyinme, ısınma ulaşım gibi temel sorunları çözüm bekliyordu ve o an için ellerindeki kaynaklar çok kıttı. Tüm bu koşullara karşın Bolşevikler roket bilim ve fizyoloji gibi kısa erimde somut getirisi olmayacağı kesin olan alanlara olağanüstü kaynak aktardılar. Neden? Yanıtı sosyalizmin bilime verdiği önemde ve bilim politikası oluşturmanın bileşenlerinde aramak gerek.