Yağmaya devam ederse, set çökecek

ABD'de 2000'li yılların ortalarında sinyal veren ve 2007-08 döneminde yalnızca New York borsaları değil, başta Avrupa'nın orta ve küçük ekonomileri olmak üzere dünya çapına yayılan ve 1929 Büyük Buhranıyla kıyaslanan ekonomik krizden sonra, sayıca çok olmamakla birlikte, yine bu dönemde popüler olan bir tabirle "kumarhane kapitalizmi"ni konu alan filmler çekildi. Bunların arasında Cosmopolis (Crononberg, 2012) Le Capital (Gavras, 2012) benim izlediklerim arasında.

Bir yenisi, vizyona "Büyük Açık" ismiyle giren The Big Short (McKay, 2015), son büyük krizi tetikleyen gelişmeleri doğrudan ve yaşanmış öykülere de önemli ölçüde yaslanarak ele almasıyla, önceki örneklerden ayrılıyor ve açıkçası, daha iyi bir film olarak diğerlerinin bir adım önüne geçiyor. Film, ABD emlak piyasasındaki "mortgage" balonunu fark eden bir dörtlünün öyküsünü anlatıyor. Sonu felaketle bittiği bilinen bir süreç olduğu için, böylesi bir süreci anlatan bir sinema filminin izleyicisi, baş karakter(ler)in, eylemleriyle felaketi önlemek için çabalamasını bekler. Ya da şöyle söyleyelim, Homer'in eserlerinden bugüne kalan geldiği söylenebilecek olan ve ister ana akım ister bağımsız olsun, sinemada halen ağırlığını koruyan klasik dramatik yapı, izleyicileri bu beklentiye sürükler. Filmin birbirinden bağımsız eylemler içerisinde olan ama hepsi kendi cephesinden aynı amacı güden, dört karakteri var-aslında daha kalabalıklar ama aynı amaç etrafında birleşen grupları da, dramatik yapı açısından bir karakter olarak kabul etmek mümkün-. Yatırım Fonu stratejisti (Christian Bale),  onun bu keşfinden haberdar olan, fitness salonu müdavimi yeni zaman züppesi bir bankacı (Ryan Gosling), bu bankacının bilgi sızdırdığı  bir "hedge" Fonu yöneticisi (Steve Carrell) ile arkadaşları ve bir Amerikan rüyası klişesi olarak, üniversite mezuniyetinden sonra garajlarında kurdukları yatırım danışmanlığı girişimini büyütmeye hevesli olan iki genç. Bu karakterlerin amacı, hissettikleri çöküşün önüne geçmek değil, bu süreçte, finans piyasaları tabiriyle doğru pozisyon almak. Bazıları bunu çalıştığı kurum ve hizmet sunduğu yatırımcıların kar etmesi amacıyla yaparken, bazılarıysa doğrudan kendi küplerini doldurmanın derdindeler.

Film birkaç haftadır vizyonda olduğu ve üzerine, bir kısmından benim de yararlandığım çeşitli değerlendirmeler yapıldığı için, analizini burada bırakmakta bir sakınca yok. İzleyicilere bir tavsiyede bulunmakta yarar görüyorum yine de. Konusu belirli bir meslek ya da uzmanlık alanıyla içli dışlı olan bir filmi çekmenin ve izlemenin kendisine has zorlukları var. Filmin yaratıcıları açısından, maddi gerçekliğe sadık kalayım derken, ortaya anlaşılmaz bir ürün çıkarmak ve izleyici açısından da, uçuşan teknik bilgileri kaçırmamaya çalışırken konsantrasyonu yitirmek. Yönetmen bu zorluğu, en çok Annie Hall (Allen, 1977) filmiyle hatırlanan, karakterleri kameraya konuşturmak gibi yabancılaştırma teknikleri kullanarak aşmaya çalışmış. Biraz kitabi bir tanımlama oldu, şöyle de ifade edilebilir. Yönetmen izleyiciye, size bu kadar anlaşılmaz gelen krediler, borç faizleri, ipotek, tahvil gibi kavramlar, bu kavramlarla konuşanların sanmanızı istedikleri kadar karmaşık değil, diyor. Filmin kapanış jeneriği ve fragmanında kullanılan Led Zeppelin şarkısındaki gibi, paradan para kazanmaya dayanan finans sistemi, suyu bir yere kadar taşıyabiliyor. Böyle yağmaya devam ederse, set çökecek*.

İzleyiciye öneriye gelince, sistem hiç de kafa karıştırıcı değil. 62 kişinin servetinin dünyanın yarısının servetine eşit olduğunu daha geçen hafta öğrendik. İte kaka yoluna devam eden, bir krizle karşılaştığında insanları işssiz ve evsiz bırakarak daha da güçlenen bir sistemin içinde yaşıyoruz, hepsi bu.

*"If it keeps on raining, the levee is going to break".