UEFA Avrupa Kulüpleri Lisanslama (Finans) Raporu

Başlıktaki çeviri bana ait ve yaklaşık 10 gün önce, 2014 mali yılı verileri baz alınarak yayımlanan raporun orjinal ismini tam olarak yansıtmamakla birlikte, açıklayıcı olduğunu düşünüyorum. Meraklısı için orijinal başlığı da verelim: "UEFA Club Licencing Benchmarking Report". UEFA tarafından yıllık olarak hazırlanan bu rapor, Finansal Fair Play döneminde kulüplerin mali durumlarının fotoğrafını çekmeyi amaçlıyor. Bir hayli kapsamlı olan raporda dikkatimi çeken bazı bulgu ve olguları paylaşmaya çalışacağım.

UEFA'nın Avrupa futbolunda mali disiplini sağlamak adına öne sürdüğü ve özetle, bir kulübün borçlarının alacaklarını aşmaması anlamına gelen Finansal Fair Play konsepti, iktisatçılar arasında sona erip ermediği tartışılan 2007-08 krizinin etkilerinin, futbol kulüpleri üzerinde yoğun biçimde görüldüğü bir sürecin sonucunda devreye girdi. UEFA Genel Sekreteri Infantino Raporun önsözünde, kulüplerin 2010 ve 2011 yıllarında çok bozulmuş olan mali yapılarının, Finansal Fair Play kurallarının yerleştirilmesinin de etkisiyle düzelmeye başladığını belirtirken, Avrupa Merkez Bankası Başkanı edasıyla temkinli olmaya devam etmek gerektiğini söylüyor.

Rapor, krizin sıcak yıllarında Avrupa kulüplerinin kâr etmediğini ancak, 2014 yılında yaklaşık 800 milyon Euro seviyesinde bir kâr rakamına ulaşıldığını göstererek açılıyor. Premier Lig'in yayın hakları için başlayan yeni sözleşme dönemindeki bedel artışı, İngiliz kulüplerini en çok gelire sahip olanlar sıralamasında yukarılara taşımış (2016 yılı ile başlayacak olan ve rekor yayın hakları sözleşmesi yürürlüğe girdiğinde, makas İngiliz kulüpleri lehine daha fazla açılacak). Aslan payı, inanılması güç bir rakam, 140 milyon Euro ile Manchester United'a ait ( Kırmızı şeytanların sportif açıdan son 25 yılın en başarısız döneminde, mali açıdan bu kadar başarılı olmasına ne demeli?) Avrupa geneline bakıldığında ilgi çekici bulgulardan birisi, kulüplerin 2009-2014 döneminde gelirlerinde %39 seviyesinde bir artış olmasına rağmen, 2013-2014 sezonunda gelirlerin %10'dan fazla azalmış olması. Büyük ölçüde kur farkına dayanan ve aslında şaşırtıcı olmayan bu azalma, başta Ukrayna olmak üzere, bu dönemde devalüasyon geçiren Türkiye gibi diğer ülkelerde de görülüyor.

Avrupa kulüpleri açısından vazgeçilmez gelir kalemleri hangileri ? Televizyon ile online mecralardaki yayın hakları ve televizyon yayınlarının yaygınlığına bağı tartışılmaz olan sponsorluk gelirleri, Avrupa kulüplerinin gelirlerinin hemen hemen %60'ını oluşturuyor. Futbol kulüplerinin geleneksel gelir kapısı olan gişe gelirleri ise, 2007 yılından bu yana sabit kalıyor ve oransal olarak, %16'ya kadar inmiş durumda. Bir başka deyişle, kulüplerin gelirlerini arttırabilmeleri ya da koruyabilmeleri için en önemli ve diğer kaynakları da yükseltecek olan kaynak, tartışmasız yayın hakları.

Bu noktada gözler e-bilet uygulamasının Türkiye'deki kulüplerin gelirleri üzerindeki etkisini arıyor. Rapor 2014 mali yılı verileri doğrultusunda, dolayısıyla yarısı e-bilet öncesi dönemin verileriyle hazırlandığından, bu etkiyi daha net görebilmek için bir sonraki raporu beklemek gerekiyor. Yine de,Türkiye kulüplerinin gelirlerinde gişe kaleminin, yukarıda aktardığım Avrupa ortalamasının 5 puan altında olduğu raporda vurgulanıyor. Bu oran, bir zamanlar dünyanın en büyük birkaç takımından biri olduğuna inanılan A.C. Milan dahil olmak üzere birçok kulübün mali sorunlar yaşadığı, Parma'nın iflas ettiği ve ciddi bir işsizlik sorunuyla karşı karşıya olan İtalya'da ve biraz da beklenmedik bir biçimde, Fransa'da da aynı seviyede. Sanırım Fransa'da gişe gelirlerindeki azalmanın nedenlerini ekonomik sıkıntılar dışında aramakta yarar var, ne de olsa ülke son ekonomik krizden Güney Avrupa ülkeleri kadar etkilenmedi.

Kulüp gelirlerinde batı-doğu, belki de daha doğru bir ifadeyle hep kapitalist-yeni kapitalist ülkeler ayrımı kulüplerin "diğer" kategorisi altında belirtilen gelir kalemlerinde ortaya çıkıyor. Rapor, diğer başlığı altında, transfer gelirleri, dayanışma gelirleri ve birtakım teşvikleri sıralıyor, ancak detaya girmiyor. Raporu hazırlayan UEFA organının bu konudaki üşengeçliği, bu kalemlerin Batı Avrupadaki büyük liglerin üyeleri açısından fazla önem taşımamasından kaynaklanıyor olabilir. Bunu bir tarafa bırakalım, diğer başlığı altında toplanan gelir kalemleri arasında yer alan dayanışma gelirlerini, üye aidatları, bağışlar vb. kalemlerin, teşvikleri ise çeşitli kamusal kaynaklardan gelen mali kaynakların oluşturduğunu düşünebiliriz. 2014 mali yılı rakamlarıyla, bu gelirlerin genel toplamında, Rusya ve Ukrayna'daki ekonomik sorunlardan kaynaklanan bir düşüş olduğu raporda belirtilmiş. Diğer kategorisinin kulüp gelirleri içinde en baskın olduğu ülke %92 ile Kazakistan. Bunu %87 ile Gürcistan izlerken, diğer az nüfuslu Litvanya gibi bazı eski sosyalist cumhuriyetlerde de rakam %70'ler seviyesinde. Bu oranlar, futbol endüstrisinin eski sosyalist cumhuriyetleri yatırım yapmaya elverişli görmemesiyle de, bu ülkelerde endüstrileşmeye karşı belirli bir direnç olmasıyla da açıklanabilir. Hangi tezin daha geçerli olduğunu anlaşılmasına, bu konular üzerine kafa yoran "futbolgrad.com" "slavic football union" gibi platformlardaki makalelerin yardımcı olabileceğini de bir başka not olarak düşelim.

Kulüp gelirleri arasında futbolcuların bonservislerinin satışından elde edilen kaynakların hangi seviyelerde olduğunu incelemek de ilgi çekici. Zira Bosman kuralı sonrası ve yabancı sınırlamasının birçok ülkede fiilen kalktığı dönemde, transfer gelirlerinin eskisi kadar önemli olmadığı bilinen bir gerçek. Bu konuda, yani transfer gelirlerinin halen kulüp gelirleri arasında başat rol oynadığı ülkeler arasında, Sırbistan ve Hırvatistan önde geliyor. Sırbistan kulüplerinin gelirlerinin %85'inden fazlasını oyuncu satışı oluştururken, bu oran Hırvatistan'da %50'ler seviyesinde. Bir başka deyişle, kulüp takımları ve milli takımları başarılı sonuçlar alamayan bu iki eski Yugoslav cumhuriyeti, Avrupa kulüpleri için kayda değer bir yetenek havuzu olmaya devam ediyor. Latin Amerikalı oyuncuların Avrupa'ya sıçrama tahtası olmaya devam eden Portekiz ise, nominal olarak transferden en çok gelir elde eden Avrupa ülkesi. Yalnız transfer gelirleri, Portekiz kulüpleri açısından önemli olmakla birlikte vazgeçilmez değil; toplam gelirlerinin yalnızca %27'si futbolcu satışından oluşuyor. Dışarıya çok sayıda oyuncu ihraç eden bu üç ülkeden ilk ikisinin takımları Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi'nde pek varlık gösteremezken, Porto ve Benfica, bu şampiyonaların başaltı takımları olmaya devam edebiliyor. Transfer konusunda Türkiye kulüpleriyle ilgili de bir not aktaralım. Ülkemizdeki kulüpler, Rus kulüpleriyle birlikte elde ettikleri geliri transfere en çok ayıranlar arasındalar.  

Rapor yalnızca finansal verileri değil, seyirci sayıları gibi bazı konulara da başlıklar ayırmış. Avrupa genelinde 1.küme maçlarında - süper, premier, büyük gibi isimlerle anılan 1.ligleri kast ediyorum - tribündeki futbol seyircisinin, son 10 yılın en düşük seviyesine gerilediğini görüyoruz. Bir önceki yıla göre nominal olarak 3,5 milyon daha az seyirci stadyumların yolunu tutarken, bu noksanlığın 1,2 milyonunu Türkiyeli seyirciler oluşturmuşlar. Seyirci sayısında yüzbinlerle ifade edilen azalmaların yaşandığı ülkeler arasında, Yunanistan, Rusya, Sırbistan ve İskoçya yer alıyor. Sonuncusu hariç, diğer üç ülkede yaşanan ekonomik sıkıntıların, seyirci azalmasında bir rol oynadığı anlaşılıyor. İskoçya açısından ise azalmanın, alt liglere düşen Glasgow Rangers seyircisinden kaynaklandığı düşünülebilir. Seyirci sayısı kayda değer biçimde artan ülke ise Fransa (hımm, Fransa'da gişe gelirlerinin oranı düşmüştü oysa? Bu işte bir iş var) ve bir başka şaşırtıcı sonuç, Bulgaristan. Bir başka not olarak düşelim, komşuda çıkış yapan ve 70. yılını kutlayan bir diğer Doğu Avrupa kulübü olan Ludogorets Razgrad'ın etkisi olabilir mi?

Yukarıda Türkiye'deki seyirci sayısının azalmasında e-bilet uygulamasından bahsetmedim. Bu konuda aslında şüpheye yer yok, bu uygulama seyirci sayısını hem gözle görülür biçimde azalttı, hem de bu konuda rakamlara dayanan haber-araştırmalar yapıldı. Öte yandan, hangi kulüp için ne kadar passolig kartı satıldığını gösteren rakamlara bakıldığında, stadyumda maç seyretme lisansı alan seyircilerin sayısının, stadyum kapasitelerinin üzerinde olduğunu da görüyoruz. Başka nedenler de olduğu anlaşışıyor. Reel ücretler artmazken maç biletlerinin pahalılaşması, 2011 yılında başlayan şike soruşturmasının ülkedeki güç mücadelelerine meze olmakla sonuçlanması gibi diğer etkenlerin de, birçok insan için stadyumda futbol izlemenin bir eğlence-boş zaman alternatifi olmaktan çıkmaya başlamasına neden olduğunu düşünüyorum.