Standartlara Uymayan Akinfenwa ve AFC Wimbledon

Futbol diğer sporlara göre daha demokratik bir yapıya sahip. Boyunuz yeterince uzamadıysa, basketbol kariyeriniz muhtemelen sona erecektir; ya da voleybolda libero pozisyonuna mahkum olabilirsiniz. Futbolda ise fiziksel özellikleriniz ne olursa olsun, sahanın her yerinde oynayabilirsiniz, elbette bir parça yeteneğiniz olduğu sürece. Bir ayağı diğerinden kısa olan Garrincha, tarihin büyük oyuncuları arasında yer alabilmiş, kısa boylu, tıknaz hatta hafif göbekli Uwe Seeler, Federal Almanya formasıyla 5 dünya kupasına katılmıştır. Diğer taraftan Shukuravy, Koller gibi Çek devleri, etkili hücum güçleri olabilmişlerdir.

Aslında futbolda da fiziksel özellikler açısından standartlaşma öne çıkıyor son zamanlarda. İddialı takımların orta sahaları Pirlo, Gattuso, Seedorf ya da Tugay Kerimoğlu, Suat Kaya, Okan Buruk gibi ufak tefek adamlardan oluşmuyor artık. Yetenekleri ve yaratıcılıklarıyla oyunu sürükleyen isimler de - bkz. Cristiano Ronaldo - idealize edilen vücut ölçülerinde arz-ı endam ediyorlar sahalarda. Öte yandan, çocukluğunda büyüme hormonlarının kapasitesine ve dolayısıyla futbol becerilerinin gelişmesine şüpheyle yaklaşılan Leo Messi, yılda ortalama 50 gol atarak fiziksel standardizasyona nanik yapmaya devam ediyor.

Sahadaki görünüşüyle, diğer 21 oyuncudan kolayca ayırt edilebilen bir oyuncu, geçtiğimiz haftaya damgasını vurdu. Adebayo Akinfenwa, İngiltere 4. kümesinde mücadele eden takımı AFC Wimbledon'ın en etkili hücum silahı olduğunu, FA Cup maçında Liverpool'a bir gol atarak gösterdi. Attığı golden daha çok, 1,80 m. boyunda, 100 kilonun üzerinde, 200 kiloluk ağırlıkla "bench press" yapabildiği söylenen "canavar" lakaplı futbolcunun, Zidane ruletini icra ederek iki Liverpoolluyu safdışı bırakması ilgi çekti. Fizik kurallarını sorgulatan performansların ve eğlenceli gol sonrası dansların adamı Akinfenwa, kulübünün hikayesini de hatırlattı.

AFC Wimbledon, tarihi 19. Yüzyıla dayanan Wimbledon FC'nin, başka bir kente taşınmasına tepki gösteren taraftarların kurduğu bir kulüp. Bildik bir hikayesi var Wimbledon'ın. 1988'de Liverpool'u FA kupası finalinde mağlup etmelerinin ardından, Norveçli bir multi milyoner yatırımcının dikkatini çekiyor ve el değiştiriyor. Kulübün zengin yeni sahipleri, ilk başlarda yeni antrenman sahası ve transferlerle taraftarın gönlünü kazanıyorlar. Çok geçmeden Wimbledon'u bir toplulukla bağı olan bir spor kulübü olarak değil de, bir şirket olarak gören yeni patronun, kulübü Dublin'e taşımak istediği anlaşılıyor. Taraftarların ve UEFA'nın karşı çıkışı üzerine kulüp, İrlanda'ya değil ama yaklaşık 120 km. uzaktaki Milton Keynes'e taşınıyor. Bu gelişmelerin üzerine bir araya gelen taraftarlar, "Dons Trust" hissedarlar grubunu oluşturuyor ve yaklaşık %75 hisse sahipliğiyle AFC Wimbledon'u kuruyorlar.

AFC, Austria Salzburg, Football Club United of Manchester vd. taraftar sahipliğindeki kulüpler arasından, yakalıdığı sportif başarıyla sıyrılıyor. 2005 yılındaki kuruluşunu takip eden 9 sezonda, 5 kez bir üst kümeye yükselmeyi başardılar ve halen, İngiltere'de 4. kümeye tekabül eden 2. Lig'de yer alıyorlar. AFC Wimbledon bu süreçte, 78 maç boyunca yenilmeyerek İngiltere ligleri tarihinde bu alandaki rekorun da sahibi.

Wimbledonluların keyfine diyecek yok, taraftarları olduğu kulüpte pay ve söz sahibiler ve neşe kaynağı olan, bilgisayar oyunlarında "en güçlü" futbolcu ünvanına sahip bir forvetleri var. 2014-15 sezonunda da şu ana kadar, kaybettiklerinden daha çok kazandılar ve yediklerinden daha çok attılar. Taraftar başka ne ister ki?