Profesyonellik, alıngan insanlarımız ve futbol mucizeleri

Önceki haftasonu, futbol dünyasında hatırı sayılır sayıda duygusal ana tanıklık ettik. Bir oyuncu, bir teknik direktör, bir hakem ve bir taraftar grubu, bir başka deyişle futbolun her bir temel bileşeninden birer temsilci, endüstriyel spor düzeninin "profesyonellik" etiketine aykırı davranışlar sergiledi.

Hakem Deniz Çoban'ın, Kasımpaşa-Çaykur Rizespor karşılaşmasının ardından, yayıncı kuruluşa röportaj vermekte olan teknik direktör Rıza Çalımbay'ın yanına giderek, maç içerisinde hata yaptığını belirtip özür dilemesi ve birkaç gün sonra hakemliği bıraktığını açıklaması, uluslararası basında da yer buldu. Galatasaraylı Umut Bulut, lig maçından sonra yine yayıncı kuruluşun mikrofonuna konuşurken maç spikerlerinin anlatımını, Demba Ba kaçırdığında "zor olanı yaptı", Umut kaçırdığında "saç baş yoldurdu" diyorsunuz, argümanını kullanarak, çifte standartlılıkla eleştirdi. Bursaspor teknik direktörü Ertuğrul Sağlam, takımının iç saha maçı 0-0 devam ederken başlayan, ancak takımı 2 farklı üstünlüğü yakaladıktan sonra da kesilmeyen "istifa" seslerini gözleri dolarak dinlerken, bu tepkiyi maçtan sonra ve evet, yine yayıncı kuruluş kamerasının önünde, kendisinin kulübün tek şampiyonluğunu kazandığı sezonun çalıştırıcısı olduğunu hatırlatıp, vefasızlık olarak niteledi. Bursaspor'un önde gelen taraftar grubu Teksas da "vefa" olgusunu, takımın başarılı dönemlerinde değil, küme düştüğü yıllarda dahi gösterdiklerini belirten bir açıklama yaptı.

Bu davranışların neden profesyonelliğe aykırı olduğu üzerinde duralım. Futbol endüstrisi bileşenlerine, yalnızca işlerine odaklanarak kendi duygu ve düşüncelerini bir kenara bırakmasını salık veriyor; ekonomini diğer sektörlerinde olduğu gibi. Futbolcu topuna bakacak ve performansı nedeniyle kendisine yöneltilen eleştirilere cevabı, "sahada oynayarak" verecek. Teknik direktör, kendisine çalışma şansı veren kulüp yöneticileriyle ya da takımını popüler ve maaşını dolgun kılan taraftarlarla tartışmayacak. Hakem zaten, hiçbir koşulda ağzını açmayacak. Taraftar da, dişinden tırnağından arttırdığıyla bilet, birden fazla tv aboneliği, kombine kart, taraftar kartı ve en nihayetinde e-bilet alıp maça gelir ve takımını desteklerken, fişlenme, hakir görülme gibi meselelere sesini çıkarmayacak.

Futbolun temel bileşenleri olan emekçilerden, profesyonellik adına beklenen tutum ve davranışları yukarıda kabaca özetlemeye çalıştım. Haliyle, endüstrinin dayattığı bu davranış biçimlerinin dışına çıkan aktörleri profesyonel davranmamakla eleştirmek, ancak endüstrinin bu yapısıyla varlığını sürdürmesinden çıkarı olan yönetici elit ve yorumcuların işi olabilir. Ayrıca, futbolcular ve teknik direktörlerin, kişi başına düşen milli gelir rakamlarının oldukça üzerinde seyreden maaşlarına bakarak, "gülü seven dikenine katlanır" demek de pek insani bir yaklaşım olmayacaktır. Öte yandan, geçtiğimiz hafta içerisinde izlediğimiz bu açıklamalar ve davranışlarda bir tuhaflık yok mu? Galatasaraylı Umut'un açıklamasını ele alalım. Umut Bulut, uzun yıllardır Türkiye'de üst seviyede futbol oynayan, Lig tarihinde "100'ler kulübü" olarak anılan gol barajını geçmiş, milli takımda çok sayıda maça çıkmış ve halen çıkabilecek olan, Şampiyonlar Ligi'nde halen oynamaya devam eden bir hücum oyuncusu. Maç spikerinin kullandığı bir ifadeye alınganlık göstermesi şaşırtıcı değil mi? Benzer biçimde, Ertuğrul Sağlam gerçekten de tarihe geçen bir şampiyonluğun liderliğini yapmış bir teknik direktör olarak, herhangi bir pazar günü oynanan herhangi bir lig maçında tribünlerden yükselen ve hakaret içermeyen bir tepkiye, taraftarların bir önceki sezonun güçlü kadrosunda yer alan yıldızlarının ve teknik direktörlerinin, İstanbul kulüplerine kaptırılmış olmalarından rahatsızlık duyduğunu düşünüp, "olur böyle şeyler" rahatlığı ve özgüveniyle yanıt veremez mi? Kıyaslama yapmak için değil ama, Porto'yu Avrupa Şampiyonu yapan, Chelsea'yi sıradan bir İngiliz kulübü olmaktan çıkıp bir Avrupa devine dönüşmesine katkı sağlayan, Inter'e son çeyrek asırdaki en iyi zamanlarını yaşatan Mourinho bile bugünlerde benzer eleştirilere maruz kalmıyor mu? Alınganlık göstermektense, işi gırgıra vurmak ve bu eleştiriler ve tepkileri de, eğlencenin bir parçası haline getirmek zor olmamalı. (Hakem Çoban'ın durumunda kişisel nedenlerin ağırlığı olabilir ve bu örneği, bu yorumun dışında tutmayı tercih ediyorum )

Ülke futbolu, bu haftayı şaşırtıcı davranışlar, bu yazıda yer vermediğim hakem tartışmaları ve Avrupa kupalarında alınan başarısız sonuçlarla geçirirken, dünyada küçük çaplı mucizelere tanıklık edildi; üç tanesini sayabildim. İlk ikisi, Lewandowski ve Agüero'nun iş verimliliğinde çığır açan performanslarıydı. Yazının bütünlüğünü bozmak pahasına, üçüncüsünden bahsetmek istiyorum. Asya Şampiyonası'na katılan İran Kadın Futsal takımı, finalde favori Japonya'yı yenerek turnuvayı şampiyon olarak tamamladılar. Bu başarıyı mucizevi kılan, takımın büyük bir kısmı, üniversite kulüplerinde ücret almadan oynayan amatörlerden oluşurken, rakiplerinin profesyonel oyuncular olmasıydı. Üstelik, takımın kaptanı ve yıldızı Nilüfer Adralan, eşinden yurtdışı seyahati izni alamadığı için turnuvaya katılamamıştı. İranlı kadınların, yarı final maçında Malezya'ya attıkları ilk gol ise, Brezilya estetiğiyle Cruyff ya da Lobanovski total futbolunu birleştiren, görülmeye değer bir güzellik.