Karşıyaka'nın Ritmi

Sezonun başlangıcında ligin iki favorisi, yeniden bir yatırım hamlesiyle kadrosunu güçlendiren ve takımın başına Ivkoviç'i getiren Anadolu Efes ile, bir önceki sezon Euroleague'de yaşanan hayalkırıklığını, özellikle pota altına yaptığı takviyelerle gidererek, Final Four hedefiyle sezona başlayan Fenerbahçe Ülker'di. Bu takımların yanına, sezon ortası yaşayacağı idari ve mali krizin sinyallerini hissetmeyen ve bir önceki sezon Euroleague'de, Efes ve Fenerbahçe'nin yapamadığını gerçekleştirerek son sekize kalan Galatasaray'ın, Doğuş grubunun yatırımıyla dengeli bir kadro oluşturan Darüşşafaka'nın iddiaları da yazılıyordu. Son birkaç sezondur istikrarlı bir biçimde yükselen Banvit ve Pınar Karşıyaka da, ilk iki favori ve diğer iki başaltı adayını, çok da uzak olmayan bir mesafeden takip ediyorlardı. Elbette kağıt üstünde.

Bu takımlar arasında sezonluk bütçesi en düşük olan takım 3 milyon Euro'nun biraz altında bir rakamla Karşıyaka. Anadolu Efes'in 25 milyon, Fenerbahçe Ülker'in ise 28-29 milyon Euro dolayında bir bütçeyle mücadele ettiği belirtiliyor. Bu rakamlar, final serisinin 3. maçının bu akşamüstü İzmir'de, Karşıyaka ile Efes arasında oynanacağı düşünülürse, biraz anlamını yitiriyor. Ufuk Sarıca'nın her anlamdaki liderliğiyle, ilmek ilmek işlenen takımın öyküsünü, ntvspor.net'te İsmail Şenol ayrıntısıyla yazdı. Bu yazıyı önererek, pek alışkanlığım olmamakla ve yetkinliğimden şüphe duymakla birlikte, daha zevkli olduğunu yadsıyamayacağım teknik analize yöneliyorum.

Öncelikle, Top 16 döneminde bütün rakiplerine bariz üstünlük kuran, pota altını karartan ve çok rahat biçimde skor üreten, hemen tüm deplasman maçlarnı kazanan, bir deplasman maçında 10'dan fazla üçlük isabeti bulabilen Fenerbahçe'nin TBL play-off maçlarında aldığı yenilgilerin üzerinde durmak lazım. Rakibinin son maçı neredeyse yedek oyuncu olmadan oynadığı Galatasaray serisinde bile, sezonun genelinde sergiledikleri oyuna hükmeden karakterinden uzaktı ve Karşıyaka karşısında zorlanmaları bekleniyordu. Fenerbahçe'nin, Avrupa'nın en geniş kadrolarından birisine, Euroleague MVP'sine ve en başarılı koçlardan birisine sahip olmasına rağmen finali görememesi üzerine birçok yorum yapıldı. Bunların bir kısmı, önümüzdeki sezonun hem oyuncular, hem de bütçe açısından belirsizliğini ön plana çıkarıyor. Ülker grubunun sponsorluğunun kapsamını sınırlama kararı aldığı ve sonuç olarak, bütçenin azalacağı söylenenler arasında. Bjelica'nın NBA'e gitmesi, takımın en önemli skoreri Goudelock'ın ayrılması vb. ihtimallerin, oyuncuların konsantrasyonunu bozduğu yorumları yapılıyor. Bu yorumların haklılık payı tartışılabilir ama özellikle Bjelica'nın, Final Four'da başlayan düşüşünün sürdüğü ortada.

Sezona iki favoriden birisi olarak başlayan ve sezon içerisinde mutlak favori olduğu ortaya çıkan bir takımın, daha dar bir rotasyonla mücadele eden - ki bu rotasyonda Cemal Nalga gibi unutulmak üzere olan oyuncular da var - Karşıyaka karşısında, oynanan dört maçın üçünde oyunu belirleyen değil, rakibini yakalamaya çalışan bir pozisyonda olmasını yukarıdaki gerekçelerle açıklamak zor gözüküyor. Ben Fenerbahçe'nin sorunun, Final Four sonrası yaşanan ritm bozulmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Birçok sporda olduğu gibi, basketbolda da uzun bir sezonun belirleyici son anlarına gelindiğinde, gereken kondisyon ve konsantrasyonu korumak hayati önem taşıyor. Bazı büyük takımlar, sezona iyi başlamasalar da, belirleyici anlar yaklaştığında ivme kazanmalarıyla ünlüler. Bu argüman açısından elverişli örnekleri, San Antonio Spurs'un yavaş başladığı, play-off'larda açıldığı ve finalde favori Miami Heat'i sahadan sildiği sezonda, ya da Olympiakos'un herhangi bir sezonunda görebiliriz.

Biraz da kazanandan bahsedelim. Nispeten kıt kaynakalara sahip olan bir takım belirli hedeflere, genellikle yaratıcı olmaya uğraşmaktansa, temel doğruları yerine getirerek ulaşmaya çalışır. Karşıyaka örneği bunun tam tersini gösteriyor. Oyun yapısı, yüksek tempolu, rakip savunma yerleşmeden bulunan sayılara dayalı "transition" basketbolunu oynamak ve bu oyunun getireceği heyecanla, potansiyel olan tribün desteğini kinetiğe dönüştürmek ve sürekli kılmak üzerine kurulmuş durumda. Fenerbahçe'nin Euroleague Final Four hedefinin aksine, sezon hedefini TBL'de final oynamak olarak belirlediler ve Eurocup'tan elendikten sonra, dağılmanın aksine vites arttırdılar. Bir diğer önemli nokta, dar kadroyla oynamanın dezavantajlarını savuşturarak, avantajlarından yüksek verim almaları. Biraz daha açmak gerekirse, Ufuk Sarıca, sakatlık, maç içerisinde faul problemi gibi sorunlardan, sık yapılan oyuncu değişikikleriyle kaçınmayı başarıyor. Kadronun çok geniş olmayışı, oyuncuların alacağı sürelerin daha özenli biçimde belirlenmesi ve bu sürelerin daha istikrarlı olması ihtiyacını dayatıyor. Bu durum bazı takımlar için bir dezavantaj olabilir ancak, Beşiktaş'ın Ergin Ataman yönetiminde 3 kupa aldığı sezonda olduğu üzere, avantaja da dönüşebiliyor. Takımda herkes rolünü benimsiyor ve bir hata yaptığında, kenara alınıp bankta unutulmayacağını biliyor. Örnek vermek gerekirse, Fenerbahçe'nin çok oyun kuruculu yapısı, uzun sezonda önemli bir avantaj olmakla birlikte, oyuncular arasındaki görev dağılımında bazı belirsizlikler de yarattı. Karşıyaka'da ise ribaundu alanın topu sürerek hücumu hemen başlatacağı ve set oyununa dönmek durumunda kalındığında da, Bobby Dixon ya da Strawberry'nin oyunu kuracağı herkesin malumu.

Birkaç ay önce saha içerisindeki yabancı sınırlamasının kaldırılmasının yarattığı çekişmeli basketbol sezonunun, milli takıma olumlu yansımayabileceğini yazmıştım. Bu konudaki çekinceler bir tarafa, çekişmeli sezona yakışan bir final serisi izliyoruz. Karşıyaka 3. maça, Abdi İpekçi'de son saniyelerde dramatik bir biçimde kopardığı maçın moraliyle çıkacak. Şampiyonluk ünvanı, 15 yıldan sonra İstanbul dışına ve 28 yıl sonra tekrar İzmir'e geçebilir. Analiz yapmaya çalışırken seyir zevkinden mahrum kalmaya gerek yok elbette.