FIFA Krizi-III: İktidar Savaşı

Uluslararası futbolun elitleri arasındaki iktidar savaşı, FIFA başkanlık seçimi yaklaştıkça kızışarak devam ediyor. Geçtiğimiz hafta FIFA sponsorlarının, önümüzdeki Şubat ayındaki seçimde yeniden aday olması beklenmemekle birlikte, bir sürpriz yapması da ihtimal dahilinde görülen Blatter'in, başkanlıktan çekilmesi gerektiğini duyurmalarıyla açıldı. İzleyen günlerde, önce UEFA Başkanı ve FIFA Başkan Yardımcılarından Michel Platini ve nihayetinde Blatter'in bizatihi kendisi, FIFA Etik Komitesi tarafından 90 günlüğüne görevden uzaklaştırıldı. Daha önce, Genel Sekreter Jerome Valcke benzer bir biçimde belirli süreliğine görevden uzaklaştırılırken, CONCACAF kontenjanından Başkan Yardımcısı Jack Warner, ömür boyu men cezası almıştı. Bu süreçte Etik Komitesinin radarına giren bir diğer üst düzey yönetici de, Chung Mong-Joon oldu. Bir dönem, Asya kontenjanından Başkan Yardımcılığı görevini yürütmüş olan Güney Koreli hakkında, 15 yıl görevden men edilmeyle sonuçlanabilecek bir soruşturmanın yürütüldüğünü öğrenmiş olduk.

Blatter kendisiyle ilgili karara karşı yaptığı başvuruda, Etik Komitesinin, İsviçre savcılığı tarafından yürütülen soruşturmayı temel alarak kendisini görevden uzaklaştırmasının hatalı olduğunu, bu soruşturma kapsamında masumiyet karinesinin geçerli olduğunu belirtmiş. Platini'nin de benzer bir başvuruda bulunması bekleniyor. Onun hakkındaki suçlama, FIFA'dan yaklaşık 9 yıllık bir süre için aldığı ve danışmanlık ücreti olarak kayıtlara geçen 2 milyon İsviçre Frangı tutarındaki ödeme üzerindeki şüpheleri içeriyor. Buna göre, 9 yıl boyunca Platini'ye ödenmeyen bu ücret, Blatter'in kazandığı son seçimden önce ve Platini, Blatter'e karşı yarışmayacağını açıklamasından kısa bir süre sonra ödenmiş. Ödemenin zamanlamasından yola çıkılarak, Platini'nin bu ödemeyi başkanlık adaylığından vazgeçmesi karşılığında aldığı ima ediliyor. Mong-Joon'un durumu ise daha ilginç. FIFA Başkanlığı için aday olacağını kamuoyuna duyurmuş olan Mong-Joon, henüz bir yaptırımla karşılaşmamış olsa da, başkan adayı olduğu için bu soruşturmayla karşı karşıya kaldığını ileri sürüyor. Doğru da olabilir; yalnız Güney Koreli milyarder de, Blatter'in görevden uzaklaştırılmasından birkaç gün önce, Etik Komitesi'ni "Blatter'in tetikçisi"olmakla eleştirmesinden kaynaklanan bir zamanlama sorunuyla karşı karşıya. Ya da Mong-Joon'un Etik Komitesi hakkındaki yorumunda haklı olduğunu kabul edersek, Blatter kendi silahıyla kendisini vurmuş oldu. Özetlemek gerekirse, bin türlü dolabın çevrildiği bu kurumun başkanlık seçimlerinin öncesinde, bir mıntıka temizliği yapılıyormuş izlenimi var. 

Peki bu mıntıka temizliği belli bir adayı öne çıkarmak için, belirli bir çıkar grubu tarafından mı yürütülüyor? Bu soruya yanıt vermek güç gözüküyor. Yine de, son seçimlerde Blatter'e karşı aday olan ve birkaç ay sonra yapılacak olan seçimlerin de en güçlü adayı olarak gösterilen Ürdün Kraliyet Ailesinden, Prens Ali bin Hüseyin'e dikkat etmekte yarar var. Prens, yaz aylarında basına verdiği bir konferansta söz Platini'nin adaylığına gelince, FIFA'nın artık masa altlarında yapılan mesajlaşmalar, kapalı kapılar arkasında yapılan görüşmelerle yönetilemeyeceğini söyleyerek, iddialı bir çıkış yapmıştı. Sesi gür çıkan futbol çevrelerinden, Platini'nin şansının azaldığı ve halen Asya kontenjanından FIFA Başkan Yardımcısı olan Prens Hüseyin'in öne çıktığı yorumları duyuluyor. Bir önceki seçimde, İngiltere ve ABD federasyonlarının da desteğini alan Prens, uluslararası futbolda liderlik üstlendiği 15 yıllık kariyerinde, futbolun gerçek yaratıcıları olan oyuncular ve taraftarların savunucusu olduğunu ifade ediyor. Prensin bu iddiasının geçerliliği konusunda ikna edici bir icraatına rastlamaksa pek mümkün değil. Yalnızca, kadın futbolcuların tesettürle oynamalarının önündeki engelin kaldırılmasını sağlayan girişimleri, bu anlamda bir örnek olabilir. Bu sayede, İran gibi kadınların spor yapmasına izin verme lütfunu göstermekle beraber, örtünme zorunluluklarını kaldıracak kadar lütufkar olmayan ülkelerin kadınları, uluslararası düzeyde futbol oynama şansına erişebiliyorlar. 

Neredeyse bütün yönetici elitin, farklı farklı rüşvet ve yolsuzluk skandallarına, çeşitli düzeylerde dahil olduğu FIFA, sıkça tekrar ettiğim üzere, BM'den daha fazla üye federasyona sahip olan ve sürekli olarak büyüyen bir endüstrinin uluslararası otoritesi. Çağımızda küresel kapitalizmin baştacı ettiği ilkeler arasında yer alan, yolsuzluğun önlenmesi, keyfi yönetime karşı hukukun üstünlüğü gibi başlıklarda da çok zayıf bir karnesi var ve küresel kapitalist sistem, medyası ve kurumlarıyla, FIFA reformunu dayatıyor. Sistemin reformdan anladığıysa, her geçen yıl daha fazla sermaye çeken bu endüstrinin, ahbap-çavuş kapitalizmiyle yönetilmesine engel olunması ve küçük ülkelerin federasyonlarına giden payların azaltılarak, başta ABD olmak üzere futbolun yayılmasının daha kârlı olduğu coğrafyalara daha fazla mali kaynak aktarılmasının sağlanması. Bunun başarılması için de FIFA yönetiminin - merkez bankalarının sözde bağımsızlığı örneğinde olduğu üzere - yerel çıkarlar üzerinden şekillenen seçimlerle oluşan "popülist" yapıdan, küresel kapitalizmin çıkarlarıyla daha fazla uyumlu olabilecek bir tür teknokratik yapıya geçmesini öngörüyorlar.

Bu son paragraftaki iddialı tespitler, genişletilmeye ve olgularla desteklenmeye ihtiyaç duyuyor. Ne yazık ki, Ankara'daki katliam haberlerinden sonra, bunu yapmam mümkün olmadı. Yazıya daha önce başladığım için de yarıda bırakmak istemedim. Tek derdimizin FIFA başkanlık seçimleri olacağı güzel günlerde devam etmek dileğiyle