Borç futbolun kamçısı mıdır?

Galatasaray'ın, kulübün mali dengesini düzeltmek adına UEFA'ya verdiği sözü vadesi geldiği halde yerine getirememiş olması, Avrupa şampiyonalarındaki en başarılı Türkiye temsilcisinin belirli bir süreliğine UEFA turnuvalarının dışında bırakılma ihtimalini doğurururken, bu kulüplerin borçları ne olacak sorusunu da, bir kez daha gündeme getirdi.

Bu soru gerçekten de sürekli olarak sorulmuyor mu, ya da bir noktadan sonra sorulmamasının nedeni artık kanıksanması mı? Üç büyük kulüp son yıllarda, etki eden koşullar farklılık gösterse de benzer bir döngüden geçtiler. Bu döngüyü, yıldız oyuncu transferleriyle borçların artışı, sportif başarı kazanılmasından bağımsız olarak bir süre sonra yüksek bütçeli transfer yapamayacak hale gelmek ve bir iki sezonluğuna geri çekilmek, sonrasında yeni bir sponsorluk anlaşmasıyla yeniden yüksek bütçeli transferler yapmak ve başlanan noktaya geri dönüş olarak tarif edebiliriz. UEFA'nın son yıllarda finansal fair play kurallarına daha sıkı sarılmaya başlaması, bu döngüyü kırar mı bilinmez, bu vesileyle birkaç hafta önce yayımlanan bir kitaptan bahsetmek istiyorum.

Stefan Szymanski'nin son kitabı "Money and Soccer" isminden de anlaşılabileceği üzere, futbol ekonomisinin finans boyutunu ele alıyor. Yazar, spor ekonomisi üzerine çalışmalar yapan bir araştırmacı. Aslında uzun yıllardır bu alanda araştırmalar yapıyor ancak ününü, dilimize "Futbol asla sadece futbol değildir" başlığıyla çevrilen kitabıyla futbol araştırmalarını akademik düzeye taşınmasına  yardımcı olan Simon Kuper ile birlikte yazdıkları "Futbolun şifreleri" kitabına borçlu. Yazarın Türkçe çevirisi bulunmayan bir diğer ortak çalışması, liberal yaklaşımını başlıktan duyuruyor : Dünyanın tüm taraftarları birleşin, spor tüketicileri için (kapitalist) bir manifesto.

Yazarın liberal yaklaşımı bir yana "Money and Soccer", futbolda hakim güç olan takımların bu konumunu nasıl edindiklerini, sosyolojiden ziyade sayısal verilere yaslanan bir klasik iktisatçının yaklaşımını okumak açısından ilginç. Bu noktayı biraz daha açmakta yarar var. Futbol araştırmaları çoğunlukla, oyunun ve oyunu oynayan takımların toplumsal temsiliyetine odaklanıyor. Bu çalışmalarda, çok sayıda taraftarı olduğu için toplumsal temsiliyet atfedilen takımların, hangi süreçlerden geçerek bu konuma ulaştıkları, en azından bir zamanlar temsil ettikleri kent, sınıf vd. toplumsal kesimlerle kurdukları ilişki üzerinden açıklanmaya çalışılıyor. Bir diğer yöntem de, popüler takımlarla siyasi iktidarlar arasındaki ilişkiyi ön plana çıkarıyor. Kuşku yok ki, her iki etken de önemli ancak, hikayenin bütünü anlamak için iktisat penceresini de açmak gerekiyor. Szymanski'nin kitapta yapmaya çalıştığı da bu. Örneğin uzun yıllar boyunca değil kıtanın ya da ülkenin, kurulduğu kentin bile en başarılı takımı olmayan Real Madrid'in yükselişini Franco diktatörlüğü ile kurduğu ilişkiyle birlikte ele almak gerekli. Bununla birlikte, Santiago Barnebau döneminde, yalnızca ülkede değil Avrupa'da bir güç odağı olmayı hedefleyerek, takımın ortalama seyircisinin kat be kat üstünde bir kapasiteye sahip devasa stadyumun inşaatını gerçekleştirmek gibi, iktisadi girişimlerin de payını görmek gerekiyor.

Szymanski'nin üzerinde sıklıkla durduğu bir diğer konu da, hemen tüm futbol kulüplerinin yüksek borçlarla hayatlarını sürdürüyor olmaları. Başka sektörlerde - yazar profesyonel futbolu öncelikle bir sektör olarak değerlendiriyor ki haksız sayılmaz - şirketlerin kısa sürede iflasına yol açacak bu durumun, futbolda nasıl olup da süreklilik arz eden bir durum haline geldiğini inceliyor. Yazara göre futbol, rekabetin yüksek ancak kârın, başarılı kulüpler (şirketler) açısından bile düşük olduğu bir sektör. Birçok başarılı kulübün dahi hesapları eksi değerlerde geziniyor. Bununla birlikte, gerek sportif gerekse mali açıdan başarısız olan kulüpler her zaman var olmaya devam ediyorlar. Örneğin İspanya'da 1. ve 2. lig kulüplerinin toplam borçlarının 3,5 milyar doları buluyormuş ve bu borçların aslan payı da 1.ligdeki kalburüstü 8 takıma aitmiş. İspanya'da devlet, borçlu kulüplerin yeni sözleşmeler yapmaya devam etmelerini sağlamak için 2000'li yılların başında bir yasa çıkarmış. Türkiye'de de kulüplerin borçları, yeni kredi alamayacak ve dolayısıyla transfer yapıp futbol ekonomisini büyütemeyecek noktaya geldiği bazı dönemlerde, devletin devreye girip vergi ya da sigorta primi gibi kamuya ödenmesi gereken borçlarda anlaşmaya giderek kulüpleri rahatlattığını hatırlıyoruz.

Şöyle bir soruyla bitirelim, futbol, bünyesindeki aktörlerin değil ama onu çevreleyen sponsorlar, medya kuruluşları ve diğer şirketlerin kâr ettiği, bu şirketlerin de, kimi ülkelerde devletin de yönlendirmesiyle, esas oyuncu olan kulüplerin borçlarını finanse ettiği bir sektör diyebilir miyiz?