Savulun Banu Avar Geliyor...

Kendisini neredeyse Yüz Türk Büyüğü yapan ünlü mü ünlü programının sürekli izleyicisi olmadım ne mutlu ki. Zaman zaman izlediğimde de, açık söylemek gerekirse, dayanılır bulmadım. Hakkını yemeyeyim, doğru ya da yeni şeyler de vardı o programlarda elbette. Şunu anlatırlar genç bir felsefe öğrencisi, önemli bir filozofa, okuyup değerlendirmesi ricasıyla yazdığı kitabını verir. Bir süre sonra, “okudum. İçinde yeni ve doğru şeyler var” diyerek kitabı iade eden yaşlı filozof, muhatabınının hafiften şımardığını fark ettiğinde hemen ekler: “Ama kitabındaki yeniler doğru değil, doğrular da yeni değil.”

Banu Avar özetle budur. Ama budur deyip bırakmamalı, Banu Avar’ın aslında ne olduğu anlatılmalıdır.

Türkiye’de, bir fikrin takipçileri, o fikrin sözümona “önder”lerinin aslında ne savunduklarını, ne yazdıklarını bilmezler. Çünkü ne yazdıklarını okumazlar. Onları “kendi cephelerinde” saymanın verdiği böyle bir rahatlıkları vardır. Banu Avar’ı, fena halde kendilerinden sanan ulusalcılar da bu durumdadırlar. O nedenle, Avar’ın ulusalcı örgütlerden Anadolu Kültür Merkezi’nin çağrılısı olarak Londra’ya geleceğini öğrenince pek bir güldüm. Asla gidip izlemeyecek olsam da, ulusalcıların yanından geçmeyen bir sosyalist olarak uzaktan da olsa hem eğlence fırsatını kaçırmayayım, hem de ulusalcılara biraz yardım edeyim istedim.

Banu Avar, Attila İlhan’dan arak görüşleriyle, Türkiye’de Batı’ya bağımlılığı siyasi olarak sadece İsmet İnönü’den başlatma tuhaflığıyla, iflah olmaz bir occidentalist, yani Batı Düşmanı olmasıyla ilginç mi ilginç bir figür. Batı emperyalizminin düşmanı biri olmama rağmen, Avar’ın Occidentalizm’ini, ırkçılık boyutuna vardırdığı için, tabii ki doğru bulmam. Şimdi sadece şu özellikleriyle, herhangi bir ulusalcının Avar’ı benimsemesi için yeterince nedeni vardır. Bu yüzden daha somut bilgilerle devam edeyim.

Özellikle Brüksel’deki bir konuşmasından (youtube’a girip, Banu Avar Brüksel yazın bulursunuz) - başka platformlarda da dile getirdiği görüşlerinden- yola çıkarak söylüyorum, Vakit ya da Milli Gazete’de rahatlıkla kalem oynatabilir Banu Avar. Onu, batıya bakışıyla, İnönü değerlendirmesiyle, Cumhuriyet Mitingleri’ne yaklaşımıyla, Türkan Saylan’ı karalamasıyla, Köy Enstitüleri’ne ilişkin görüşleriyle Abdurrahman Dilipak’tan ya da Necmettin Erbakan’dan ayırmanıza olanak yok. Brüksel’de (muhtemelen ulusalcı) bir dernekte yaptığı konuşmada Cumhuriyet Mitingleri yüzünden Türkiye’nin dinci-laik kamplaşması yaşadığını (bu kamplaşmanın yapay olduğuna ben de inanıyorum ama nereden başladığını sorsalar, Cumhuriyet Mitingleri’yle başladığını söyleyemem bu kadar kolayca), bazı AB’ci kurumların bu işin içinde olduklarını belirtiyor, Türkan Saylan’ı da AB’den para almakla suçluyor.

Bu iddiaların doğru mu yanlış mı oluşları beni ilgilendirmiyor elbette. Ben sadece bu hafta Londra’da kendisini dinlemeye gelen Ulusalcıların bu görüşleri duyduklarında ne diyeceklerini merak ediyorum. Çünkü Avar’ın iddiaları, Ergenekon iddianamesine delil olarak girecek kadar suçlama dolu Saylan’la, ADD yöneticileri hakkında. Yine aynı ulusalcıların, Avar’ın, Cumhuriyet’in, bir Batı projesi olduğu yönündeki iddialarının, örneğin İslamcı Kadir Mısıroğlu’nunkinden bile sert olduğunu öğrendiklerinde ne yapacaklarını iyice merak ediyorum. Herhalde öğrenirim.

Avar’a göre, “Atatürk’den sonra muasır medeniyetin üzerine çıkılması hedefi ‘Batılı gibi olmaya’ dönüştürülmüştür.” Bence de doğru bu. Ama Batı’nın emperyalist, sömürgeci tarafına meydan okumuş Atatürk’ün, Batı’nın bağımsızlıkçı, eşitlikçi, aydınlanmacı (Batı bugün bu kavramlardan çok uzaklaşmıştır ayrı mesele) yanına önem verdiği de herhalde inkar edilemez. Kim vermedi ki ayrıca? Nkrumah vermedi mi? Patricia Lumumba ya da Samora Maşel vermedi mi? Bunlar siyah Afrika’nın kurtuluş önderleridirler. Sömürgeci Batı’ya meydan okuyup, Aydınlanmacı Batı’yı ülkelerine taşımaya çaba sarfetmiş büyük şahsiyetlerdi bunlar. Becerebildiler mi? Hayır. (Nedenleri üzerine kitaplar yazılır, yazıldı da). Banu Avar’a göre, şimdi teorik önderliğine(!) soyunduğu ulusalcılığına temel aldığı Atatürk de hata yapmıştır o zaman. “Atatürk’den sonra” demiş olması bir şey ifade etmez. Atlamış olmayayım, Avar, Cumhuriyet kadrolarını, “muasır medeniyetin üzerine çıkma hedefini” gerçekleştirememekle, onun yerine Batıcı olmakla da eleştiriyor. Umarım bu haftaki konferansında ulusalcılar Avar’a, “muasır medeniyet” seviyesinin üzerine Batılı anlayışları özümsemeden nasıl çıkılabileceğini sorarlar.

Brüksel konuşması bir hayli şenlikli bu hanımefendinin. Kör batı düşmanlığı duygularıyla hedef tahtasına koymadığı kimse yok. Bir Ataç tutkunu olarak bana en çok dokunan, edebiyatımızın ulularından Nurullah Ataç’a saldırısıdır örneğin. “Yönümüzü Batı’ya dönmezsek adam olmayız” diye yazmış Ataç. Böyle bir cümlesi vardır doğru. Ama, “adam olmayız”dan bambaşka bir şeyi anlatmak istemiştir büyük Ataç muhtemelen, keşke büyük Ataç, cümleyi böyle kurmasaydı, ayrı sorun. Bir Batı bağımlısı arayacaksa Avar, yanlış kişiyi örnek gösterdiğini bilmek zorundadır. Tüm Batı hayranlığına karşın Türkçe’ye sadece Arap, Fars değil, Batı dillerinden girmiş kelimelere bile Türkçe karşılık bulacak kadar Türk olan Ataç yerine, “bende yanlış ne varsa Doğu’ya, olumlu ne varsa Batı’ya aittir” diyerek Sevr’i imzalayan Filozof Rıza Tefvik’e, bakmalıdır biraz da. Ama -en azından sözkonusu konuşmasında- hiç değinmemektedir buna nedense. Belki Londra konuşmasında yapar bunu. Yine, bir Batı bağımlısı arayacaksa daha yakın zamanlara gelmeli, Cemil Meriç’i hatırlamalıdır. “Meriç mi, Ataç mı daha Batılı”dırı araştırmalıdır. İkisi de Fransız kültürüne, hayranlık duyulacak derecede hakim olan bu şahsiyetlerden Meriç’in, tüm, Doğu’yu arama çabasına rağmen (Hint felsefesine bile bulaşmıştır, Hint Kelebeği kitabını hatırlayın) Ataç’dan daha Batılı kaldığını, Büyük Ataç’ın ise hep Batı’lı olduğu halde hep Türkçe düşünüp, Türkçe yaşadığını görebilir, ondan sonra Ataç hakkında saygısızlık etmeden cümleler kurabilirdi. Anadolu Kültür Merkezi’nin ulusalcıları bakalım soracaklar mı bunu da?

Banu Avar’ın sallamaları sürüyor. Bir röportajında, “Bu dönemde Batı kolejleri yeniden açılmıştır” diyor. Bu dönem dediği, Atatürk’ün ölümünden sonraki dönem. Doğrudur bu. Sallamalar arasında buna benzer doğrular da var elbette, katılırım. “Yunan-Latin eserleri öğrencilerin önüne konulmuştur”türünden bir belirlemesi daha var ki, bu da doğrudur ama yine de bir duralım burada. Sadece meraktan soruyorum. Bu Cumhuriyet’in gayretkeşliği midir peki? Cumhuriyet kadroları, İttihat ve Terakki içinden çıkmış, Batı yanlısı münevverlerin dayattığı Greco-Latin kültürüne, kendiliğinden mi ulaştılar? Örneğin aralarında Yahya Kemal’in de bulunduğu, Avar’ın bir hayli Türklük Şuuru içinde olduğunu –herhalde- düşündüğü/sandığı kimi Osmanlı artığı münevverler Greco-Latin değiller miydi? Öyle ki, Yunan kültürüne hayran olan Yahya Kemal ile bir grup arkadaşı Yunani’ler adıyla anılırlardı. Ama Banu Avar, döneminin gericilerinin yaptığı gibi, bugün büyük aydınlanmacımız Nurullah Ataç’a saldırmakta herhangi bir beis görmüyor.

Avar Londra konuşmasında da acaba “Türk halkı kendi kültür kökenlerinden uzaklaştırılmaya çalışılmıştır” diyecek mi? Derse, acaba ulusalcılar, “hangi kültür kökeninden kopmuş Türk halkı?” diye soracaklar mı?

Avar gibi bir ulusalcı bundan neden şikayetçi olur ayrı bir tuhaflıktır ama, kopmak istenen “kültürel köken”, yıllarca dayatılmış bulunan Arap bedevi kültürüydü, öyle biliriz biz. Osmanlı sultanlarının, mezhep olarak, islamcı katılığa karşı olan Mevlevilik’i seçerek bir anlamda reddedikleri ne kültürüydü peki? Banu hanım, “Türk halkı kendi kültür kökenlerinden uzaklaştırılmaya çalışılmıştır” ın tarihini Cumhuriyet’ten çok ötelere, şöyle Osmanlı sultanlarına kadar da götürmelidir öncelikle.

Şİmdi şurada durmak lazım. Yine bir röportajında şu cümleleri sarfetmiş Banu Avar: “Anahtar kavram olan ‘Ulusallık’tan uzaklaşılmış, ne idüğü belirsiz bir Batıcı bakış dayatılmıştır. Köy Enstitüleri de bunun devamıdır. İngiliz sömürge geleneğinin ürünü olan köy enstitüsü kavramı, halkından kopuk, Batıcı siyasilerin eliyle elit yaratma çabasıdır”. Dilipak’ın değil, Avar’ın görüşleridir bunlar,dikkat buyrun. Batılı elit yaratma çabası ha? Yani bizim Mahmut Makal, Mehmet Başaran başta olmak üzere onlarca Köy Enstitüsü çıkışlı şairimiz, romancımız, hikayecimiz, köylü möylü ama, elit’diler, öyle mi?

Bizim memlekette biri çıkıp, Köy Enstitüleri için “İngiliz sömürge geleneğinin devamıdır” diye yazarsa, kendini okutur. Konuşursa kendini dinletir. Katılan ya da katılmayan bir çok insan bu görüşü yazana, dile getirene göz atar, kulak kabartır ister istemez. Avar da bu açıdan kendini fark ettirenlerden.

Köy Enstitüleri’nin İngiliz sömürge geleneğinin ürünü olduğunu söylemek pek bir insafsızlık değil mi ey ulusalcılar? Hadi Uluengin de Köy Enstitüleri’nin amansız düşmanıdır, bilen bilir. Köy Enstitüleri için “köylüyü köye hapsetme projesidir” der. Karşıyım ama, Avar’ın, “elit yaratan kurum” tesbitinden(!) daha gerçekçidir bu. Biraz zorlarsak kendimizi Ulengin’e hak bile verebiliriz. Yerinde eğitim, yerinde üretim belki köylüyü gerçekten köye hapsediyor olabilirdi. Ayrıca fena mı olurdu? Köyden kente sağlıksız göç önlenirdi. Ama Avar, bu eğitim kurumlarını “ingiliz sömürge”ciliğinin elit yaratan kurumları sayma garabetine sarılabiliyor.

Devam edelim Avar’ın incilerine: “Bir yanda toprak reformu gerçekleştirelememiş, feodal aşiretlerin zorbalığı altında inleyen bölgeler, öte yanda Batı edebiyatı, müziği, kültürünü öğrenen köylüler vardır.” Cumhuriyet’in feodaliteyi tasfiye etmediğine inanırım elbette ama bu Avar’ın şaşkınca ettiği kimi belirlemelerine gülmeme engel değil yine de. Bir cümlede olmaması gereken iki olgu var burada. Toprak reformu yapılamayan, feodal aşiret zorbalığının olduğu yerler varsa, batı müziği, kültürü öğrenen köylü de olmasın. İstediği bu. Cumhuriyet’in, alt yapısını oluşturmadan tepeden inmeci tarzda aldığı olduğu çok karar vardır elbette. Batı müziği dayatması da bunlardandır. Onlarcası vardır böyle. Ama tartıştığımız bu değil.

Toprak reformuna gücü yetmeyen Cumhuriyet, feodaliteyi de tasfiye edemedi. Ben buna inanırım. Feodalite tasfiye edilemediği için de bir sosyalist olarak elbette bunu olumlamam. Ama Feodalite tasfiye edilemediği için Avar niye üzülüyor peki? “Türk’ün kültürel kökeninden kopmadan” bu feodalitenin nasıl tasfiye edileceğini düşünüyor? Ortadan kalkmasından çok korktuğu “Türk halkının kendi kültür kökenleri” o feodalitenin üzerinde yükselmiştir. O feodalite (keşke tabii) tasfiye edilmiş olsaydı, o çok savunduğu “Türk’ün kültürel kökeni” var olabilecek miydi mi peki? Belki de Cumhuriyet, Avar gibi düşünüp “aman kültürel kökenimizden kopmayalım” dediği için feodaliteyi tasfiye etmemiş olamaz mı? Banu Avar gerçekten şaşkın biri.

Bir ulusalcının yüreğini hoplatacak şu cümleler de Banu Avar’ın,(Doğru ya da yanlışlığı bu yazının konusu değil, belirteyim): ““Kendi kültüründen koparılmış, binlerce yıllık bir kültüre sırtını dönmüş, Batılı olmaya itilen toplum 1950’lere gelindiğinde tepkisini ortaya koymuştur.” Demokrat Parti’nin iktidarını böyle değerlendiriyor Avar. Gözlerinizi kapatın, birisi bu cümleleri kulağınıza fısıldasın, söyleyenin DP,AP, ANAP, AKP çizgisinden biri olduğunu sanırsınız anında.

Çok şenlikli bir toplantı olacak belli ki. Banu Avar konuşacak, salonu dolduran Ulusalcılar alkışlayacaklar. Avar, “Türk halkı kökenlerinden uzaklaştırıldı” dedikçe alkışlayacaklar. “Türkan Saylan AB’den para aldı” dedikçe alkışlayacaklar. “ Halk tepkisini 1950’de ortaya koydu” dedikçe, (üstelik Türkiye’yi ABD emperyalizmine bağımlı hale getirenin Menderes iktidarı olduğunu düşünmeden) alkışlayacaklar. Bugün konuştuğu, sadeleştirilmiş Türkçe’yi borçlu olduğu Nurullah Ataç için “Batıcıydı” dedikçe alkışlayacaklar.

Anadolu Kültür Merkezi’nde, benim de izlediğim, Köy Enstitüsü yıllarına ait bir fotoğraf sergisi açılmıştı bir kaç yıl önce. O sergiyi de izleyen ulusalcılar, Banu Avar, “Köy Enstitüleri İngiliz Sömürgeciliğinin kurumlarıdır” dedikçe alkışlayacaklar.

Eğlenceyi düşünebiliyor musunuz?