Kendi gitti vasiyeti kaldı

Nasıl öldüğü, herşeyden önce, neden öldürüldüğü gibi bir hayli tartışmalı sorulara yanıt arayacak çok zamanımız olacak. Çünkü, ABD'nin eski dostlarını harcarken her zaman yaptığı şu kendine yontulmuş “gerekçelendirmeler” bulma konusundaki mahareti yine bizleri hayrete düşürecek. Silahsız olduğunu belirttikleri Bin Ladin'in bedenini, taraftarlarınca kutsal kabul edileceği gerekçesiyle toprağa vermeyip de denize atmaları, bu gibi durumlarda şov yapmayı seven ABD'lilerin yapacağı bir şey değilmiş gibi geliyor bana, belirteyim. Ölüye de, zaten küçümsediği kimi toplumların geleneklerine, kültürlerine, kutsalına da saygısı olmayan ABD'nin, Bin Ladin'i kutsal kişi yapmaktan korkmadığına adım gibi eminim. Ne olmuş olabilir peki? Belki de ortada öldürülmüş bir Bin Ladin yoktur, kimbilir?

Ama ben işin bu taraflarında değilim. Öldü mü, öldürülmedi mi, gerçekten var mıydı yok muydu ayrı mesele ama Bin Ladin diye bir figür var en azından. Onun etrafında, ona ilişkin ya da ona karşı bir dolu tutum belirleniyor çünkü. Dolayısıyla en azından varsayalım ki, “muhayyile”nin yarattığı biri olarak var(dı) Bin Ladin. Bu zatın, bıraktığı söylenen vasiyetnamesindeki maddelerden birine takık durumdayım ben. Bu vasiyet de düzmece olabilir muhakkak ama “zihniyet” açısından Bin Ladin'e pekala uyan bir içerik taşıdığından, değerlendirmelerim boşa gitmiş sayılmayacaktır. Dileyen bu yazdıklarımı Bin Ladin benzerleri için yazılmış kabul edebilirler.

Vasiyetinde, karılarına, (kaç taneyse artık), çocuklarını iyi yetiştirmelerini öneren Bin Ladin, onlardan kendisinden sonra başkalarıyla evlenmemelerini de istiyor. Pek tuhaf değil midir sizce de bu? Hayatı boyunca, bu dünya yokmuş gibi öte dünya için yaşayan birinin, aklının bu dünyada kaldığının işareti sayılmalıdır bu. Yani, ölüp giderken bile gözü bu dünyada adamın. Giderayak da, zaten herhalde hiçbir serbestlik tanımadığı karılarının hayatına ipotek koymaya kendinde hak görüyor.

11 Eylül saldırılarında ölen eylemcilerden Muhammed Attali'nin de bıraktığı bir vasiyetname vardı. Musalla taşına kadınlar yaklaştırılmasın diye bir madde koymuştu adam. Dikkat buyrun, musalla taşında bile kadınlardan kaçan, ciddi akıl yanılsamaları içinde tipler bunlar. Bunlara bu inancı veren şey nedir? Hiç mi sorgulanmaya değer değildir bu?

Benden sonra evlenmeyin öğüdü, inançlardan da kaynaklanan bir erkek bencilliği, ne derseniz deyin. Bu bencilliği kendisine hak görmesine yardımcı olan bir din var ortada. Kadının ruhunun da bedeninin de “sahibi” olma duygusunu, hem dininin emrinden hem de geleneklerinden alan biri olarak Bin Ladin, her iki cihanda da erkek olmanın avantajlarına sahip baksanıza. Haksızlıktır bu. Dünyada erkeğine “helal” kılınmış kadının, öte dünyadan da manevi olarak koca talimatıyla yönlendirilmesi Ladin'ler için ne kadar doğal. Kadınlar bunu nasıl kabul edebilirler?

İnsanlığın iki cinsten oluştuğunu anlatma gereği ne kadar küçülten bir çabadır. Bunu anlatmak, tersini düşüneni ikna etmek çok küçültücü bir şey gerçekten de. Bir daha soruyorum kadınlar bunu nasıl kabul edebilirler?

Erkekler için pek bir hak olan evlenme, mevcut eş ölmeden de hayata geçirilebiliyor pekala, biliyoruz. Neden? Çünkü bu dünya, bu din, bu gelenekler, görenekler erkeklerin rahat olması için adeta. Erkekler, doğanın en değerli varlıkları demek ki. Ahlakı kadın üzerinden konuşan, onun dışındaki tüm “fiiliyatı” erkekler üzerine kuran bir inanç sistemi haksızlık yaratır, konuşmaktan korkmayalım bunu.

Bu dünyada herşeyden elini eteğini çekmiş, kendi inancının imanlılarını tüm dünyada “terörist” belletmiş, daha önce gidip görmediği bir dünya için insanları öldürmüş biri olarak Usame Bin Ladin'in, öldükten sonra hiç değilse bu dünyayla bir “rabıta”sının olmaması lazım. İnandığı, gerçek olduğuna iman ettiği dünyaya giderken, sahte dünyada olana bitene karışmaz insan hiç değilse.

O kadınların, bu vasiyet ortada dururken evlenmeleri elbette mümkün değil, tartışmaya gerek yok. Yeter ki “ölü” Bin Ladin mutlu olsun. Mutluluk sadece onun hakkı çünkü.

Din onun, iman onun, öte dünya onun, cennet onun. Liste uzar elbette. Onun ama, geride kalan karılarının evlenmesi, kendisi cennetteyken bile onu mutsuz edebilir. Tuhaf.

Çok insana mutsuzluk yaşattığı biliniyor Ladin'in. Ama kendi “mutsuzluğunu” cennete bile taşıyacağını kimse düşünemezdi.
Olabiliyormuş demek ki.