İnsan Gribi Yayılıyor

Meksika kaynaklı olunca ister istemez aklıma şu Medeniyetler Çatışması tezinin mimarı Samuel Huntington g eldi. Ölmeden önce yazdığı -sanırım- son kitabında, bir Amerikan kültürü ya da kimliğinin oluşmasının önünde engel olarak ülkede yaşayan sonradan Amerikalı yurttaşları gören Huntington, şu son domuz gribinin ilk göründüğü yer olan Meksika için, varlıklarından bir hayli yakındığı Meksika asıllı Amerikalıları anımsayarak, "yine mi Meksika?" der miydi acaba? Sıradan bir insan bile, salgınla, Amerika'daki Meksikalılar arasında elbette bir bağ kurmaz ama Huntington'un, Amerikanlaşma için engelleyici gördüğü kişilerin ana vatanlarına ilişkin kimi sonuçları bu vesileyle çıkarması mümkün olabilirdi. Yaşama biçimlerini, yeme içme tarzlarını, sanki milletlerin üzerlerine yapışmış, değişmez bir kadermiş gibi algılayan çok böyle "bilim adamı" var çünkü.

"Ne gelirse Meksika'dan, Meksikalılardan geliyor" diyecek çok kişi de herhalde vardır. Seçimlerden kısa bir süre önce "başkan olması tam bir felaket olur ama asıl felaketler onunla birlikte başlayacak, görürsünüz" diyerek, Obama'nın renginde uğursuzluk arayan ırkçı Amerikalılardan haberdar olduk, malum. Ama aynı Meksika'da, sorunların kaynağının Amerika olduğuna inanan milyonlarca insan olduğunu da acaba, felaketleri başka bir ırka mensup olmakta arayan beyaz Amerikalı düşünmüş müdür hiç? Bilmek isterdim.
Meksika cumhurbaşkanlarından birinin, odasının büyükçe penceresinden ucsuz bucaksız manzaraya bakarken birden ellerini iki yana açarak, "güzel ülkem Meksika! Amerika'ya ne kadar yakın, Allah'a ne kadar uzaksın" diye yakındığını söylerler. Onu çok iyi anlıyorum.

Domuz gribi salgını nedeniyle Meksika-ABD sınırından geçişler kapatılmış, en azından bu yazı yazılırken öyleydi. Amerika'ya yakın olmak, Meksika'ya elbette hiç bir zaman iyi gelmemiştir.. Meksika asıllı ABD vatandaşlarının yoğun yaşadıkları bölgelerde Amerika'dan bağımsız kendi yönetimlerini kurma mücadeleleri hız kazandığında, bu "yakın" olmanın Amerika'ya da iyi gelmediği anlaşılacak. Bu yönde ciddi kıpırdanmalar var çünkü. Kurulacak devletin adının Aztsan olduğunu ileri süren siyasal bilimcilerden, münasebet düşürüp söz ederiz bir ara.
Domuz, evcilleşeli binlerce yıl oldu. Üremesi hızlı beslenmesi kolay olduğundan çok ucuz bir besin maddesi olarak yüz yıllardır da yeniyor. Adını taşıyan virüs ise, daha bir kaç haftalık. Bu virüsün nedeni kendisi olamaz elbette. Domuz kaynaklı kimi hastalıklar mevcutsa da, domuzun bunda da bir dahli yok kuşkusuz. Ete dayalı beslenme biçimi, et üretimini çoğaltmak için olmadık yöntemlerin geliştirilmesine yol açtı. Hormonların, aşıların, enjekte edilmiş onlarca maddenin bulunduğu hayvansal gıdaların, anatomik olarak etçil beslenmeye pek de uygun olmayan insan bünyesinde zarara yol açması neden domuzun, koyunun, dananın suçu olsun?

İnsanoğlu/kızı, yaşamayı hak etmiş tek canlı olduğuna fena halde inandığı/inandırıldığı için başka canlıların, ancak kendisinin belirlediği alanlarda yaşamasına izin verir haldedir yüzlerce yıldır. Midesinin keyfi, damağının zevki için yaşattığı hayvanları suçlamak gibi de bir şımarıklığı var. Havada uçup giderken, insan eliyle ekilmiş hormonlu tarlalardan, genetik yapısı bozulmuş çiçeklerden beslendiği için hastalık kapmış kuşu bile, geçtiğimiz yıllarda suçlamamış mıydı? Kuş gribi, domuz gribi, deli dana, aptallaştıran koyun gibi bir dolu ada bakın, insanlığın kendisinde hiç suç aramadığını göreceksiniz. Az ukalalık değildir bu.

Çin'de bazı lokantalarda vardır derler sımsıkı, kılını bile kımıldatamayacak halde bağlanmış olarak masaya getirilen maymunun kafatası,kılıca benzer keskin bir bıçakla ustaca uçurulur, talihsiz hayvan henüz canlıyken, ortaya çıkan beyne kızgın yağ dökülür, sonra o beyin kaşıklanmak üzere servise sunulur. Hangi canlı bu biçimde ölmeye layıktır? Köpeklerin, atların, börtü,böceğin insanlar tarafından yenmediği bir coğrafyaya rastlayamazsınız. Bu hayvanların tek suçları ne kadar acı çektiklerini bizlere anlatamamaları mıdır?
Kar amaçlı azgınlık frenlenebilse, herkese yetecek kadar besinin insanlığa sunulabileceği - evet, kıtlık, açlık yapaydır, doğa kimseyi aç bırakmaz- tarımın geliştiği bir dünyada hayvan etinden daha az masrafla, çok daha fazla kar etmek için yararlanmak gereği de kalmaz. Et yemeyen biri olarak, kimsenin etoburluğuna karışamam tabii, ama şu hayvan katletme işi, -yolu nedir bilmem- daha vicdanlı olamaz mı? İnsani olamaz mı demiyorum,çünkü bu vahşilikler gayet insani gördüğünüz gibi. Vicdan bir yerlerde sıkışmış da olabilir insanda, ara sıra dürtmek lazım.

Domuz gribinin, çiftliklerdeki bazı beslenme yöntemleriyle ilgili olduğu ileri sürülüyor. Çiftçi, hangi hesaplarla ne halt yediyse, hayvanda bu virüsün oluşmasına yol açmış belli ki.
Arabesk bulunma tehlikesini göze alarak belirtiyorum şu son salgına domuz gribi demek, hiç bir suçu günahı olmayan domuza büyük haksızlık. Bu düpedüz bir İnsan Gribi. (İnsandan aç gözlü kapitalistin anlaşılmasını rica ediyorum, ne kadar insan denebilirse artık).

Böylelikle kişisel tarihime domuz adlı canlıyı savunmak da yazılmış bulunuyor.

Evet, domuzu savunuyorum.

Ben, örneğin, Busht'la aynı dünyada yaşamış adamım, domuzu nasıl savunmam?