Haiti’nin Zar Oyunu

İngilizlerin liberal gazetelerinin en büyüklerinden biridir Times. Haberlerini ayrıntılı, yorumlarını derinlikli bulduğum için her gün okurum bu gazeteyi. Haiti’de meydana gelen depremle ilgili haberi 14 Ocak tarihli sayısında manşetten verdi Times. Son yılların bu en büyük doğa felaketiyle ilgili haber, ancak manşetten duyurulurdu tabii ki.

Liberalizmin yaklaşımları bir tuhaf. Olguları maddi gerçeklikleri hesaba katmadan, “kaderci” bir anlayışla ele almak da liberal tutumlardan sayılıyor artık. Pek de bir moda. Şu, “insanlar layık oldukları gibi yönetilirler” vecizesiyle ifade edilen, “başlarına gelen her olumsuzluktan aslında toplumlar sorumludur” demogojisi de liberal bir geyiktir,bildiğiniz gibi. Toplumları manipüle eden bir çok dinamiği görmeyen, bireye, taşıyabileceğinden fazla yük bindiren bir anlayış tabii ki bu. Toplumun, yönlendirici mekanizmalarla aklının çelinebileceği konusunda bir görüşü yoktur bu tür liberallerin. Varsa bile, herhalde doğal karşılarlar bunu, tüm “serbestlik” iddialarına rağmen

Haiti depremiyle ilgili manşet habere attığı şu başlık Times’in liberalliğin suyunu çıkardığının kanıtı sayılmalı: “Dünyanın En Şanssız Ülkesi”. Bu tür ifadeleri liberaller ile kaderciler kullanırlar, malum. Haiti’nin trajedisini deprem vesilesiyle de vurgulayarak haberleştirirken, bu ülkenin yıllarca sömürülen bir ülke olduğundan söz etmemekte, bağımsızlıktan sonra yaklaşık iki yüz yıl boyunca diktatörlüklerle yönetildiği gerçeğinin üstünü örtmekte, nihayet bu ülke insanının yoksulluğunu hiç bir sosyolojik analiz yöntemine uymayan “şans” faktörüyle açıklamakta bir sakınca görmemiş “liberal” gazete.

Şansını herhalde kendisi yaratamadığından olsa gerek Haiti’lilerin yüzde 70’i günde 2 dolardan daha az bir ücretle geçinmeye çalışıyor, yüzde 42’si içecek temiz su bulamıyor, nüfusun tam tamına yarısı da işsizlikten kıvranıyor. Şanssızlığı görüyor musunuz? Biraz şanslı olsa böyle mi olurdu?

Eski bir Fransız sömürgesiydi Haiti. Sömürge dönemindeki adı Saint Dominique. 1800’lü yıllarda isyan başlatan bağımsızlık yanlısı Haitililer, -herhalde şans eseri olsa gerek- Napolyon’un ordularını yenebilmeyi başarmışlardı. 1804 yılında, şansa bakın ki, bağımsızlığını ilan eden Haiti, kıtada ABD’den sonra bağımsız olan ikinci ülke. Bu tarihten bir yıl sonra oluşturulmuş bir Anayasa’ları bile vardı ki bu kadar şans da fazla artık. Yani pek de “şanssız” bir ülke değilmiş demek ki Haiti. En azından bağımsızlık konusunda işi “şans”a bırakmış değil. Bağımsızlık gibi meseleler şansa bırakılmaz elbette.

Ama bağımsızlık sonrası, emperyalist ülkelerin işbirlikçisi olmuş diktatörlükler altında inim inlemesi, Times gibi düşünürsek, gerçekten “şanssızlık”. Bir zar oyununun parçası gibi düşünmez mi insan şimdi Haiti hakkında? Attığı her zar şans getirecek değil tabii ki. Dünyanın bu en yoksul ülkesinin, yolsuzluk, kuralsızlık, baskıcılık gibi önemli “şanssızlık” unsurlarıyla anılmasında, başta Fransa olmak üzere emperyal güçlerin uğursuz tarihsel rolleri de var kuşkusuz.
Sömürgesi olduğu güçler açısından Haiti elbette bir “şans”. Şanssızlık bağımsızlığını kazanmasından sonra başlıyor aslında. Gazete, bunu söylemek istiyor değil ama ülkesinin emperyal sömürgeci geçmişinden gurur duyan her İngilizin aklına gelir bu. Bizdeki Osmanlı hayranı da böyle değil midir? “Balkanlar Osmanlı egemenliğindeyken herkes ne kadar mutluydu” demiyor mu örneğin? Vardır her millette bu tür böbürlenmelerden mutlu olanlar.

Okulda, Üçüncü Dünya konulu dersimizde, adını anmaya değer bulmadığım için unuttuğum zatlardan birinin kitabını da okuyorduk bir dönem. Emperyalizm, sömürdüğü ülkeye medeniyet de götürmüştür gibi zırvalamaları vardı muhteremin. Tamam, emperyalistler, sömürmüşlerdi ama yol da, okul da, konut da götürmüşlerdi sömürdükleri ülkelere bu zata göre. Haiti’nin “şanssızlığı, Portekiz ya da ingiliz sömürgesi yerine, kendisine yol, okul, konut getirmeyen Fransa’nın sömürgesi olmasıydı belki. Şanssızlık yapıştı mı bırakmıyor yakasını ülkelerin de kişilerin de azizim.

Times gibi düşünmeye devam edelim, eğlenceli oluyor çünkü. Benim en “şanslı” saydığım ülkelerden biridir İngiltere. Tarihi boyunca, mahvına yol açmış bir deprem yaşamış değil, örneğin. Büyük sel felaketlerinin, tufanların silip süpürdüğü bölgeleri de olmadı hiç. Romalılar dönemini saymazsak, “dış güçler” tarafından işgal edilip, sömürgeleştirilmedi de. 1666 yılındaki Büyük Londra Yangını bile İngiltere için yararlı olmuştur denir. Çağın belası vebanın kökünü kazıdığı için.

Böyle şanslı bir ülkenin şairi olarak “İngiltere Doğu’ya ışık götürmek için allah tarafından görevlendirilmiştir” dediği ileri sürülen Tackeray’a hak da veriyor insan. “Şans”ından başkalarını da yararlandırmak ne kadar soylu bir tutum majesteleri, ne kadar...

Az gelişmiş ülkeler, geri kalmış ülkeler, ücüncü dünya ülkeleri. Haiti bunlardan hiç birisine dahil değil Times’ın manşetine bakılırsa. O “dünyanın en şanssız ülkesi”.

Ölü sayısının 500 bini aştığı söyleniyor. Çok fazla insan kaybı bu, çok fazla. “Şansına küssün” deseniz, küsecek kimse kalmadı demektir bu neredeyse.

Zarı hep yanlış atmış bir ülke olmak ne büyük “şanssızlık” gerçekten.