Oyları bölme zamanı

Önümüzdeki yerel seçimlerin ne kadar önemli olduğu konusunda ortak bir kanının bulunduğunu söylemeye herhalde gerek yok. Artık “yönetemezliği” belli olmuş bir iktidar ile onun tarafından “yönetilemezliği” ortaya çıkmış halkın kapışmasına sahne olacak bu seçimler. Bu, öncekilerden daha fazla böyle.

Kaldı ki, AKP iktidarının ülke içindeki “müttefikleri” ile yaşadığı çatışma iyice ayrışmaya dönüşmüş durumda. Seçimlere de yansıyacak olan bu ayrışma görünenden çok ciddi. Ortak bir zihni yapıyı paylaşmalarına rağmen AKP ile Fethullah Cemaati arasında, bağlı oldukları merkez -yani ABD- tarafından ikisinden birinin tercih edilmesi nedeniyle başlayan bir kavgadır bu. Dershane türü gerekçeler elbette ciddi gerekçeler değil. Kavganın ağır geçeceğinin kıvılcımları Erdoğan'ın aylar önce “artık bir engeli yok. Muhterem hoca neden ülkeye dönmüyor?” türü, muhatabını bir hayli zor durumda bırakan çağrısında fark edilmişti.

ABD'nin, Türkiye'de, Ilımlı İslam'ın da yolunu açacak reformlar için Erdoğan'ı seçmesi son dönemlerin en başarılı projesidir. O reformlar sol içerikler taşıyan, solun gündeminde olan, ılımlısıyla, aşırısıyla İslamcının asla mesele yapmadığı sorunlardı elbette. Erdoğan'ın, temsilcisi olduğu kesimlere de “hareket alanı yaratacak” bir fırsat gibi değerlendirdiği batı kaynaklı, ABD dayatmalı “açılımlar”ı üstlenmesi, adıgeçeni “memleketin tabularının üstüne giden kişi” yaptı haliyle, kimilerinin gözünde. Oysa ne Erdoğan, ne üzerinde yükseldiği zihni yapı, bu açılımların hiçbirine inanmadı. Ama Kürt, Alevi, azınlık “açılım”larını topluma dayatırken araya her fırsatta İslamcılığı da sıkıştırma fırsatını iyi değerlendirdi. Bu İslamcılığa yönelen her eleştiri, eleştiri sahiplerini söz konusu "reformların" karşısındaymış durumuna düşürdü. Uzun süre bunun böyle olmadığı anlatılamadı. Kürt açılımında "belirsizlikle", Alevi açılımında, adı geçen kesimlerin haklarının gittikçe "gerilemesiyle" karşı karşıya kaldık.

Ustaca, emperyal merkezlerin de desteğinde kırık dökük de olsa mevcut laik yapı ile Cumhuriyet kazanımlarının yerine islamcılık oturtulmaya başlandı. Bu süreç hala devam ediyor. Önünü almazsak gelişerek de sürecek.

AKP'nin ılımlı olarak yutturulan İslamcı yüzünü en yalın haliyle ortaya çıkaran olgu Suriye'de oynadığı uğursuz rol oldu. Burada tüm İslamcı, mezhepçi anlayışı patlak vermiştir AKP'nin. İç politikada şavalak liberallerle, şaşkın “solcu”ları avlamaya yarayan “reformist” AKP'nin tüm İslamcı tonu Suriye'de ortaya çıktı. Bu yüz saklamayı uzun süre başardıkları gerçek yüzüdür bunların.

Böylesi bir ortamda, yani egemen zihniyetin aslında ne olduğunun çok iyi anlaşıldığı bir anda gidiyoruz seçimlere. İşgal edilen özgürlük alanlarımızı geri almak, yenilerini yaratmak için iyi bir fırsat bu. Bu fırsatı değerlendirirken, “mahkum olma” psikolojisinden de kurtulmamız gerekiyor ama. AKP karşısında CHP'ye muhtaç ya da mahkum olmadığımız gibi, Türkiyelileşememiş çizgileriyle, "mevcut ortamdan ne koparırsam kardır" faydacılığı güden Kürt hareketinin partilerine de muhtaç ya da mahkum değiliz. Böyle düşünenlerin yarısının böyle düşünmekten vazgeçmeleri alternatifin ortaya çıkmasını kolaylaştırır.

CHP artık “merkez sağ” bir parti olarak AKP'nin, sermaye açısından alternatifidir. Ama emekçiler, yurtseverler açısından bir alternatif olmasına olanak yok. Merkez Sağ CHP, aşırı İslamcı ancak eski Merkez Sağ görünümlü AKP'nin sermaye açısından tahribatını tamire soyunmuş bir partidir. "AKP karşısında ona muhtacız" demek, sağ politikaların da devamına onay vermek demektir. Bu yükün altına girilemez. İşte bu yüzden bu seçimlerde oyların “bölünmesi” gerekiyor. Suriye'de iktidarın yanında olan, AKP karşısında “imani düzlemde”, inançlara saygı gerekçesiyle daha makul bir “taassub” öneren, “kırık dökük” laikliği iyice iğdiş eden partilerle farklı düşüncede olanların, “yeter ki AKP gitsin” diyerek “mahkumiyet psikolojisi”ne teslim olmaması gerekiyor. Bu nedenle oylar “bölünmeli”dir.

Çünkü artık tercihlerin “kesin” olarak belirlenmesi zamanı. Bu fırsat kaçırmamalı. Kendisini solda görenler alternatif olarak “sosyalist sol”u görüyorlarsa, bu seçimde CHP-HDP ile AKP arasında değil “solcular arasında” seçim yapacaklarını da bilmeliler. Bu durumda oyların "bölünerek" doğru kanala akması önemli.

Bu nedenle oyum İstanbul'da elbette Aydemir Güler'e olacak. Oyumun “bölünerek”, Güler'in aday olduğu TKP'ye gitmesini istiyorum çünkü. “Mahkumiyet psikolojisi”nden çıkmak için partisi ile Güler'den daha iyisi yok.

“Mahkumiyetlerini” sevenlere bir şey diyemem yine de. “Gökyüzü”nden mahrum kalacak olan onlar.

Kendileri düşünsün.