ABD ve Çin’in emperyalist rekabeti Panama’yı yeniden kriz merkezine çevirirken, iklim değişikliği ve siyasi gerilim kanalın geleceğini tehdit ediyor.
Yüzyıllık kirlilik: ABD ve Panama
Erhan Nalçacı
Ülkemizde düzenin çok boyutlu krizi sürerken bu hafta Panama’yı ele alalım. Panama emperyalist dünyanın genel krizine işaret eden coğrafyalardan biri çünkü.
Kapitalizmin krizine eklenen emperyalist rekabet, kapitalizm tarafından yaratılan iklim değişikliği, savaş tehlikesi, ne ararsanız var bu hikâyede.
Biliyorsunuz Trump göreve gelir gelmez Grönland ve Ukrayna ile birlikte Panama’yı da öncelikli listesine almış, “Panama Kanalı’nı size Çin’e devredin diye vermedik, geri alacağız” demişti.
Stratejik suyolları ona sahip olan ülkenin başına eğer dünyaya emperyalizm hâkimse çok bela örülür. Panama da bu bahtsız ülkelerden biri. “Yüzyıllık Yalnızlık” olsaydı iyiydi ama yüzyıllık kirliliğe teslim oldu.
1800’lerin sonunda Amerika kıtasının iki Okyanus kıyısını birleştirmek üzere Fransızlar tarafından başlatılan Panama Kanalı inşası başarısızlıkla sonuçlandı.
Simon Bolivar’ın adıyla anılan İspanyol feodalizmine ve sömürgeciliğine karşı yükselen isyan bir burjuva devrimi niteliğindeydi ve tüm Latin Amerika’nın siyasi birliğini amaçlıyordu. Ancak kuzeydeki ABD’yi kuracak burjuva devriminin gözü çok erken yıllardan itibaren güneye dikilmiş, ABD emperyalizminin adım seslerine dönüşmüştü.
Kolombiya’nın parçası olan Panama ABD tarafından 1903’te kopartıldı ve bir mühendislik harikası olan su seviyesini değiştiren havuzlarıyla Panama Kanalı 1914’e kadar inşa edildi. Şili’nin güney ucundan veya Afrika’nın güneyinden dönmeye göre ticaret yollarını onlarca gün kısaltıyordu kanal.
Panama başından itibaren ABD’nin sömürgesine dönüşmüştü. Uyuşturucu ve kara para aklama işleri bu daracık toprağa bulaştırıldı. Halkın iradesine karşı askeri darbeler, paramiliter örgütler eksik olmadı.
1964’te Panama’da başlayan isyan 28 kişinin ABD ordusu tarafından öldürülmesi yüzlercesinin yaralanması ile bastırılmıştı. Çoğu öğrenci isyancılar ABD yönetimindeki kanala Panama bayrağını asmak istemişlerdi. İsyanın patladığı 9 Ocak tarihi Panama halkının egemenlik ve kahramanlık günü olarak kutlanıyor.

Trump’ın Panama’yı tehdit etmesinden sonra Panama halkının 9 Ocak’ta gerçekleştirdiği protestodan bir an aşağıdaki fotoğrafta görülüyor.

ABD 1977’de yapılan bir anlaşmayla Panama’nın görece bağımsızlığını tanımak zorunda kaldı. Ancak mali ve siyasi açıdan halen ABD tarafından yönlendiriliyordu. 1989’da aslında ABD’nin adamı olan General Manuel Noriega'nın para trafiğini yöneterek otonomi kazanması üzerine Panama ABD tarafından işgal edildi. Aylarca süren işgal sırasında rakamlar tartışmalı olmakla birlikte binlerce Panama vatandaşının öldürüldüğü söyleniyor.
Ancak Panama bu sefer 2000’li yıllarda Çin’in dünya ticaretinde birden öne fırlayarak diğer kapitalist ülkeleri geçmesiyle başlayan emperyalist hegemonya krizinden etkilenmeye başladı. Çinli firmalar kanalın her iki yarısında limanlar kurdular. Çin Panamada’ki serbest bölgelere yatırım yaptı, kanal altyapısını iyileştirici projeler sundu, iki okyanusu birbirine bağlayacak hızlı demiryolu teklif etti vb. Kanal Çin’in Orta ve Güney Amerika’ya açılımının başlıca hedeflerinden biri haline geldi.
ABD’nin sömürgeleştirdiği ülkelerin tipik bir göstergesi Çin Halk Cumhuriyeti yerine Tayvan’ı resmi olarak tanımalarıdır. Panama da böyleydi, 2017’de bu politikasını değiştirdi ve Tayvan yerine Çin’i diplomatik olarak tanıdı. Bunun üzerine Çin Devlet Başkanı 2018’de Panama’ya resmi bir ziyarette bulundu.
Ancak bunlar kanalın Çin tarafından yönetildiği anlamına gelmiyor. Trump’ın ilan ettiği gibi ABD gemileri Çin’e göre daha fazla para da ödemiyorlar. Aşağıdaki grafik bize hangi ülkelerin kanalı en çok kullandığını gösteriyor.

Aşağıdaki şekil ise kanalın dünya ticaretinde oynadığı rolü gösteriyor. Örneğin, Çin’den kalkan gemilerin kanalı kullanmasıyla Atlantik kıyısındaki limanlara nasıl çok daha hızlı ulaştığı anlaşılıyor.

Şekil 1: Panama Kanalı’nı kullanana ticaret yolları ve kazandırdığı avantaj haritada izleniyor.
Trump’ın tehdidi ve ABD Dışişleri Bakanının ilk yurtdışı ziyaretini Panama’ya yapmasından sonra Panama hükümeti dâhil olduğu Yeni İpek Yolu Projesinden çıkacağını açıkladı. Hong Kong kökenli firma ise kanalın iki tarafındaki işlettiği limanları ABD ağırlıklı bir şirketler birliğine devretme kararı aldı.
Çin devleti Çin kökenli bütün tekellerin arkasında duruyor ancak onlardan stratejik konularda devletin yol haritasına bağlı olmalarını istiyor. Limanları devreden şirketin kararının Çin’de öfkeyle karşılandığı basına yansıdı.
Yazının başında belirttiğimiz gibi olaya bir de iklim krizi karışıyor. ABD başta olmak üzere kapitalist ülkelerin iklime verdiği zarar Orta Amerika’ya kuraklık olarak yansıdı. Aşırı kuraklık Panama Kanalı’nın havuzlarını doldurma güçlüğüne neden oluyor, kanal trafiğini olumsuz etkiliyor.
Bir de olayı daha bütün olarak görmek için daha önce bahsettiğimiz Nikaragua Kanalı olasılığını eklemeliyiz. Orta Amerika’da halen ABD muhalifi ve Çin yanlısı Nikaragua’da iki okyanusu birleştirecek bir kanal üzerinde çalışılıyor. Tamamlanmasına belki yıllar var ama bölgedeki gerilim ve rekabeti yükselttiği kesin.
Şimdiye kadar Çin’in dünyadaki etkisini artırmak için yumuşak politikalar izlediğine tanıklık ettik. Ancak bir süre sonra eğer Çin’in dünya çapında en yüksek ihracat oranına sahip ülke olarak ticaret yollarının kesilmesi veya gümrük vergileriyle engellenmesi durumunda dişini gösterme olasılığını bir kenara kaydedelim.