Yeni virüs salgınına nasıl yaklaşalım?

Çin’de başlayan yeni grip salgını gündeme oturmuş durumda. 

Bir ay içinde 10 bin vakaya ve 200 civarında ölüme yol açmış gözüküyor. Özellikle sermayeye bağlı medyanın haber tarzı tüm dünyada bir panik havası yarattı. İnsanların en acil sorunları unutup grip salgınıyla yatıp kalkmaları isteniyor.

Ayrıca emperyalist merkezlerin ne kadar salgın sürecini kendi lehlerine çevirmeye çalıştıklarını ve bu panik havasını beslediklerini de anlamaya çalışıyoruz.

ABD Ticaret Bakanı inanılmaz bir ahlaksızlıkla, daha doğrusu en doğal haliyle, Çin ile yürüttükleri ticaret savaşında, salgının kendilerine yarayacağına ilişkin demeç verdi. Firmalar Çin yerine ABD’yi tercih edeceklermiş.

ABD Dışişleri Bakanı Pompeo ise çağımızın en önemli tehdidinin Çin Komünist Partisi (ÇKP) olduğunu bu hengâmede ilan etti.

Oysa herkesin gördüğü gibi ÇKP’nin uzun bir süredir sosyalizmle ve işçi sınıfı devrimiyle bir alakası kalmamış bulunuyor. Bunu Pompeo da çok iyi biliyor.

Öte yandan ABD’nin elinin giderek zayıfladığı emperyalist hegemonya savaşında, ÇKP’nin biçimsel özelliklerinin, Çin kapitalizmini ve Çinli tekellerin çıkarlarını koruyacak merkezi bir irade sağladığı doğru. Bundan çekiniyorlar gerçekten.

Ve virüs salgınının Çin’e yapılmış bir biyolojik saldırı olduğuna dair spekülasyonlar panik havasını daha da artırarak ortalığa yayıldı.

Daha önce Sovyetler Birliği’ni durdurmak için Japonya’da sivil halkın üzerinde nükleer silahları deneyen, Küba’yı yıllardır insanlık dışı bir ambargo altında tutan ABD sermaye sınıfı ve onun kanlı çetelerinden her türlü kötülük beklenebilir. 

Biyolojik silah üretmeleri ve kullanmaları da…

Ancak buna ilişkin elde henüz bir kanıt yok.

Öte yandan yobazlara inat, virüsler de diğer canlılar gibi evrimleşiyor, hem de büyük bir hızla. Virüslerin insana bulaşabilecek yeni özellikler kazanacak şekilde evrimleşmesi doğal bir süreç. Bununla başa çıkabilecek kültürel birikime sahibiz.

Bilim ve Aydınlanma Akademisi geçen gün yayınladığı raporunda bu konudaki bilimsel gerçekleri toplumla paylaştı.

Gelişmelere bağlı olarak güncellenecek bu rapor sağlam bir bilgi kaynağı olarak referans alınabilir.

Öte yandan bu panik havası inanılmaz bir ikiyüzlülükle propaganda ediliyor ve toplum sağlığı ile ilgili gerçekleri unutturmaya dayanıyor.

Örneğin, dünyada her gün etkenini, bulaş yollarını ve tedavisini çok iyi bildiğimiz veremden beş bine yakın insan ölüyor. Dikkat edin lütfen, yılda değil, günde beş bin insan.

Dünyanın en yoksul ülkelerinde ve emperyalizmin gözden çıkardığı bu emekçi insanlar her yıl milyon milyon veremden ölüyorlar.

Ve bundan kurtulmak için sadece toplumsal eşitlik gerekiyor.

Ya grip hastalığı. Küçük küçük evrimsel değişiklikler geçiren ve aramızda yıllardır dolaşan virüslerin yol açtığı mevsimsel grip salgınları…

Her yıl dünyada 1 milyar civarında grip vakası görülüyor, bunlardan 3 ila 5 milyonu hastaneye yatıyor ve yüz binlercesi gripten ölüyor.

Ama bu ölümler bir kader değil!

Gripten ölenler genellikle, küçük çocuklar, yaşlılar, beslenmesi bozuk veya savunma sistemi zayıflamış kişiler. 

Ve bu risk grubundaki kişilerin her yıl aşılanması bu ölümleri büyük ölçüde engelliyor.

Uzağa gitmeye gerek yok, Türkiye’de bu sene grip aşısı ihtiyacın çok altında temin edildi. Aşılanamadığı için kaç kişi öldü acaba, bunu soran var mı?

Aynı soru dünyanın her yerinde toplumsal eşitsizlikleri açığa çıkaran, haksız ölümleri deşifre eden bir yaklaşım.

Esas korkacağımız salgının ideolojik bir salgın olduğunu unutmayalım. Bu salgın medyadan, düzen ideologlarından ve siyasilerinden yayılıyor, bulaşınca toplumsal eşitsizlikleri doğal kabul ediyor ve düzenin emrine giren zombilere dönüyorsunuz. Beyin kıvamını kaybediyor, yumuşuyor, dünya kendi etrafınızda dönüyor sanıyorsunuz.

El yıkamakla, maske takmakla önlenmez bu salgın, sağlam bir siyasi savunma gerekir.