Lübnan’da halk ayaklanması neye işaret ediyor?

Lübnan’da 17 Ekim’de başlayan halk ayaklanması sürüyor. Filistin ve Suriyeli göçmenlerle birlikte nüfusunun 7 milyon civarında olduğu bu ülkede 2 milyona yakın vatandaşın ayaklanmaya şu veya bu şekilde katılmış olması ciddiye alınmalı. 

Örneğin, bu oran Türkiye’ye yansısaydı 25 milyon kişi sokağa dökülecekti.

Ama Lübnan’ı anlamak kolay değil, bu küçük ülke öyle parçalanmış ve o kadar çok iç savaş yaşamış ki, bu kısa yazıda hikâyeyi toparlamak imkânsız.

Lübnan’ı daha kısa yoldan anlamanın iki yolu var.

Biri, Lübnan halkının yaşadığı acıyı kavramak için duygulara yönelmek. 

Aşağıda nerdeyse 15 yıl süren iç savaş sonrası duyguları bütün yoğunluğu ile aktaran ve Feyruz tarafından söylenen ünlü Beyrut şarkısının linkini bulacaksınız:

https://www.youtube.com/watch?v=jo3KcpkzmW0

İkincisi ise, emperyalizm teorisi ve sınıf mücadelelerini eksen alan bir tarihsel analiz geliştirmek.

Osmanlı sonrası Arap coğrafyasının ulusalcıların iddia ettiği gibi sorunu “hainlik veya arkadan vurmak” değildi, onların da bir burjuva devrimine ihtiyacı vardı.

Onlar da; bütün Arap coğrafyasını feodallerden, emir ve şeyhlerden temizleyerek bir ulusal, modern coğrafya kurmalıydılar. Emperyalizmin sömürgeciliğini yenmeliydiler. Gericiliğe ve geri kalmışlığa meydan okumalıydılar.

Bunu denediler, işçi sınıfı siyasetlerinin rengini çalacak güce ulaşamadığı o dönemde güçlü radikal burjuva hareketler doğdu ve örgütlendi.

Ancak emperyalizmin Arap coğrafyasına müdahalesi bu süreci büyük ölçüde sekteye uğrattı. İngiltere ve Fransa Arap coğrafyasını Birinci Dünya Savaşı sonrası adice paylaşmışlar, Suriye ve Lübnan Fransa’ya, geri kalan İngiltere’ye düşmüştü.

İkinci Dünya Savaşı sonrası sömürgeciliği sürdüremediler. Sovyetler Birliği’nin de desteğini alan sömürge-karşıtı mücadele Fransa’nın katliamlarına rağmen kazandı.

Ama emperyalizmin klasik oyunu Suriye ve Lübnan için de oynandı. Fransa çekilirken, yönetebileceği, zayıflıklarla dolu ve feodallerin desteklendiği, olası iç savaş senaryolarının üzerine kurgulanacağı bir siyasi coğrafya bıraktı geride.

Aslında tek ve bütün bir coğrafya olan Suriye ve Lübnan bölündü.

Aşağıdaki haritaya bakarsanız, bu bütünlüğü hemen fark edersiniz, Beyrut ve Şam ekonomik bir bütünlük gösterir.

Şam ve Beyrut’un bütünlüğü ve siyasi coğrafyanın emperyalizm tarafından nasıl parçalandığı görülüyor.

Ayrıca Fransa Lübnan’daki dini mezhepleri destekleyerek, kışkırtarak sürekli zaaf üreten bir siyasi yapıyı miras bıraktı.

İngiltere ise Filistin’e bir kangren gibi büyüyecek olan İsrail devletini ekti. Bütün sınıf mücadeleleri ve toplumsal kalkınma hedefleri bu müdahale ile son derece kötü bir zemine sürüklendi.

Suriye burjuvazisi Sovyetler Birliği’nin de desteğiyle feodalizme karşı çok daha fazla yol aldı. Örneğin, Suriye’de emperyalist müdahale sırasında bile bir mezhep kavgasına izin vermediler, Suriye ordusu her dinden ve halktan oluşmaya devam etti.

Ama Lübnan’da bu başarılamadı, siyasi sistem feodalizm artığı mezheplerin çekişmesine dayandı, bütün toplumsal yaşam modern sınıflara göre değil, mezheplere göre düzenledi.

En son mezhep savaşı, 1975 ile 1989 arasında yaşandı. Filistin direniş örgütlerinin Lübnan’a geçmesiyle başlayan savaş büyük acılara ve can kayıplarına neden oldu. 

Ve emperyalist bir barış ile sonlandı, emperyalistlerin gözetiminde Filistinli gerillalar Lübnan’ı terk ettiler.

2006’daki son İsrail işgaline karşı, Şii örgütü olan Hizbullah İsrail’e bir yenilgi tattırdı ve bölgede saygınlığını artırdı. Ama sonuçta adı üzerinde, bütün kahramanlığa rağmen bir sınıf değil mezhep örgütüydü.

Şimdi ise farklı bir şey oluyor:

Suriye ile Lübnan’ın bütünlüğünü söylemiştik. Suriye ekonomisi savaş nedeniyle felç olunca Lübnan da çöktü. Ayrıca mezheplere göre kastlaşmış siyasi sistemin hiçbir çözüm üretemediği gibi büyük yolsuzluklara neden olduğu söyleniyor.

Ulusal gelirin %150’si kadar borçlu olan Lübnan’ın burjuvazisi borç arayışı içinde ve 11 milyar dolarlık bir kredi için kemer sıkmayı halka dayatınca ayaklanmanın başladığı anlaşılıyor.

Ama o da ne?

Sokakta Hristiyan, Sünni, Şii, Dürzi hepsi bir aradalar. Bir emekçi sınıf ayaklanmasının temeli atılıyor.

Bundan tabii ki ABD emperyalizmi ve İsrail Hizbullah’tan kurtulmak için yararlanmak isteyebilir.

Ama dünya genel olarak sarsılıyor.

Dünya emekçi halkları eskisi gibi yaşamak istemiyor!