Erhan Nalçacı

İngiliz emperyalizminin 60 yıldır kurduğu mekanizma hala çalışıyor ve belki bir dış müdahale gerektirmeden savaş gibi emekçi halk düşmanı politikaları yeniden üretiyor.

Hindistan-Pakistan savaşının uluslararası bir arka planı var mı?

Erhan Nalçacı

Cihatçı ve ayrılıkçı bir çetenin Hindistan’a bağlı Keşmir’de 26 turisti öldürmesinden sonra başlayan savaş her iki devlet de nükleer güç olduğu için henüz kontrollü bir şekilde sürdürülüyor. Ancak nükleer tehdit “yakarız gerekirse dünyayı” tarzında havaya asıldı bir kez.

İki hafta önce uzun bir geçmişi olan Keşmir sorunu Engin Solakoğlu tarafından ayrıntılı şekilde ele alındı. Burada ise ayrıntılara girmekten çok olayın tarihsel arka planını ve Hindistan-Pakistan geriliminin uluslararası boyutunu kısa yazının izin verdiği kadar ele alacağız.

Herkes olayın İngiliz emperyalizminin bir mirası olduğunu yazıp kabul ediyor. İngiltere yerel feodalleri işbirlikçi hale getirerek sömürgeleştirdiği Hindistan’ı İkinci Dünya Savaşı sonrası kontrol edemez hale geldi ve 1947’de bağımsızlık süreci ilan edildi.

Ancak İngiltere birçok eski sömürgesinde yaptığı gibi onlarca yıl boyunca emperyalizmin müdahale edebileceği bir gerilimi ekerek çıktı bölgeden veya başka bir deyişle sömürgeciliğin bitmesine rağmen kısmen de olsa ipleri elinde tuttuğu bir mekanizma yarattı.

Hindistan halkı ortak kökene sahip kadim bir halktır. Ancak kuzey kısmı daha çok Müslüman kavimlerin etkisi ve işgali altında kalmış ve İslamlaşmış, aşağı kısmı ağırlıklı olarak Hindu dinine bağlılığını sürdürmüştür. İngiliz emperyalizmini o dönemde yöneten alçaklar sürüsü ülkeyi din temelli olarak bölerek büyük bir kötülük yaptılar. Pakistan bir din devleti olarak kuruldu ve tam anlamıyla bağımsızlık sürecinin gereği olan burjuva devriminin gereklerini yaşayamadı.

Hindistan’da ise Hindu çoğunluğu ve Müslüman azınlığı ile 20. yüzyıla özgü bir burjuva devrimine tanıklık edildi.

20. Yüzyılın başlıca bir fenomeni emperyalizmin sonu gelmeyen gaddarlığı ve iblisliğine, onların işbirlikçisi feodallere karşı bağımsızlık savaşlarında Sovyetler Birliği’nin desteğinin alınmasıydı. Bu, tarihte son kez ve geçici olarak burjuvaziye bir ilericilik ruhu aşıladı.

Pakistan egemenleri İngiliz ve ABD emperyalizminin Bağdat Paktı gibi kuruluşlarına katılır ve karşı-devrimci bir pozisyon alırken Hindistan Bağlantısızlar Hareketi’nin öncülerinden oldu.

Bağlantısızlar Hareketi 1955 Bandung Konferansı ile kendini gösterdi, sosyalist olmayan ancak ABD ve İngiliz emperyalizmine karşı kendi ulusal çıkarlarını Sovyet desteğini alarak korumaya çalışan burjuva devrimlerine yaslanıyordu. 

Hindistan ve Sovyetler Birliği arasında bu koşullarda çok yönlü işbirliği yaşandı. Silah temini başta olmak üzere ticaretten uzay çalışmalarını kapsayacak şekilde kültürel işbirliği programlarına kadar geniş bir yelpazede dayanışma gelişti aralarında. Bu dönemin ürünü olan ve Sovyet-Hindistan Nakliye Hattı’nın 25. Yılı anısına basılan Sovyet pulu aşağıda görülüyor.

s1
Şekil 1: Sovyet-Hindistan Nakliye Hattı’nın 25. Yılı anısına 1981 yılında basılan Sovyetler Birliği pulu görülüyor.

Afganistan’da 1978 Devrimi sonrası İngiltere’nin bölgede kurduğu mekanizma yeni bir özellik kazanacaktı. Emperyalizm Sovyetler Birliği tarafından desteklenen Afganistan devrimini boğmak ve Sovyetler Birliği’ni gerici bir kuşatma altına almak için İslamiyet’e dayanan ülkeleri ve kendi yönlendirmesindeki cihatçı çeteleri kullanacaktı. CIA ve İngiliz haber alma teşkilatı adeta bir emperyalist bir teknoloji geliştirmişler, cihatçı çeteleri uzaktan kumanda edebilecekleri ve yönlendirebilecekleri bir kıvama getirmişlerdi.

Yeşil Kuşak adı verilen bu kuşatma en çok Pakistan halkını vurdu. Pakistan Suudi parasıyla cihatçı çetelerin lojistik üssü haline geldi. Seçilmiş Devlet Başkanı Butto’yu askeri darbe ile deviren ve idam ettiren Ziyaülhak 1980’lerde Türkiye’yi Yeşil Kuşak’a katan 12 Eylül faşist darbesinin lideri Kenan Evren’in dostu olacak, Türkiye’de kendisine fahri doktora unvanı verilecekti.

Pakistan bu emperyalist müdahale nedeniyle hala her emperyalist merkezin delegelerinden oluşan ve çatışma halindeki klikler tarafından yönetiliyor.

Günümüz olaylarını anlamak için o yıllarda bir başka uluslararası dinamiğin Hindistan-Pakistan gerilimine nasıl yansıdığına bakmamız gerekiyor. Çok kısaca Sovyetler Birliği ve Çin Halk Cumhuriyeti arasında başlayan sürtüşme Çin’in 1970’li yıllarda Sovyetler Birliği’ne karşı ABD ile müttefik olmasıyla sonuçlandı. Bu koşullarda Çin Pakistan’ın yanında durdu, başlıca silah sağlayıcılarından biri haline geldi, hatta Afganistan’da yürüyen iç savaşta Pakistan yanlısı tutumunu sürdürdü.

1990’larda Sovyetler Birliği’ndeki karşı-devrim sonrası bölgede bütün kartlar yeniden karıldı. Neoliberal politikalar ve kamu mallarının özelleştirilmesi yaygınlaştı. Aktör olan bütün ülkelerde yağmaya ve sömürüye bağlı bir sermaye birikimi yaşandı, tekelci sermayenin iktidarı giderek perçinlendi, geçen yüzyılın ilerici-gerici referanslarından kurtulundu.

Rusya Hindistan’ın başlıca silah ve petrol ihracatçısı olmayı sürdürdü.

Son 10 yılda Hindistan sermayesinin Modi’nin liderliğinde sermayenin mutlak iktidarı için Hindu dinine dayalı bir dinci-milliyetçi politikayı tercih etmesi Rusya ile ilişkiyi etkilemedi. Sonuçta hızla emperyalist hiyerarşide yükselen Hindistan’da geniş ve yoksul emekçi kitleleri düzene bağlayan sahte bir gerilime ihtiyaç vardı. 

Ancak asıl dramatik değişiklik Çin’deki devasa sermaye birikimiyle ortaya çıktı. Çin dünyada meta üretiminin liderliğini ele geçirdi ve emperyalist dünyadaki tüm dengeler değişti. Emperyalist hegemonya krizi bütün olaylarla etkileşmeye başladı.

Dünyadaki petrolün ve ham maddenin önemli bir bölümünü tüketen ve büyük bir meta ihracatçısı haline gelen Çin için bütün ticaret yolları stratejik bir öneme sahip. Ticaretinin büyük kısmını Pasifik’te Malaka Boğazından yapan Çin illaki alternatif ticaret rotaları yaratmak zorundaydı. Aşağıdaki harita Çin’in başlıca alternatif rotalarından biri ve Malaka Boğazı’nı atlamasına yardımcı olan Çin-Pakistan Ticaret Koridorunu gösteriyor.

s2
Şekil 2: Çin’in Hint Denizi’ne kestirmeden ulaşmasını sağlayan Çin-Pakistan Koridoru görülüyor. Gwadar Limanında sonlanan koridor fark edildiği gibi Pakistan Keşmir’inden geçiyor.

Ekonomik olarak zor durumda olan Pakistan’a bu nedenle Çin çok önemli yatırımlar yaptı ve halen Pakistan’ın önemli bir müttefiki durumunda bulunuyor. Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru boyunca Çin yatırımlarında çalışan Çinli mühendis ve işçilere ise muhtemelen Batı emperyalizmi tarafından yönlendirilen Cihatçı örgütlerin çok sayıda ölümcül saldırıları yaşandı.

Görüldüğü gibi 21. Yüzyıl dinamiklerinde değişen sınıfsal ilişkilere ve nedenlere rağmen Hindistan-Rusya, Pakistan-Çin ikili ilişkileri korundu. Esas gerekçesi Batı emperyalizmine karşı bir güvenlik örgütü olan Şangay İşbirliği Örgütü(ŞİÖ)’ne 2017’de hem Pakistan hem Hindistan aynı anda alındılar. Bir yandan bu düşman kardeşlerin bir güvenlik örgütüne alınması Çin’in diplomatik başarısı oldu, öte yandan ŞİÖ’yü kırılgan hale getirdi.

İngiliz emperyalizminin 60 yıldır kurduğu mekanizma hala çalışıyor ve belki bir dış müdahale gerektirmeden savaş gibi emekçi halk düşmanı politikaları yeniden üretiyor.

Ancak Hindistan ve Pakistan’ın şimdilik Keşmir’de çatışmasının Çin-Pakistan ekonomik koridorunu da vurması, ŞİÖ’yü karıştırması ve Rus-Çin ilişkilerini bozma potansiyelini taşıması nedeniyle Batı emperyalizminin ama özellikle İngiltere’nin bu güncel Keşmir savaşında dahli olma olasılığını akla getiriyor. Ayrıca İngiltere-ABD arasındaki sürtünmeye dönük bir mesaj içermesi bile mümkün gözüküyor.