Erhan Nalçacı

Bir emekçinin daha güzel bir dünya ve Türkiye için bir hayali olmalı. Yoksa bugün için geçerli olan güç ilişkilerine mahkûm olmak insanı düzenin çürümüşlüğüne bir kuyu gibi çekmez mi?

Gazze üzerine okumuş bir işçi soruyor

Erhan Nalçacı

Gazze yaşananların korkunçluğuna rağmen bugün dünyada en az ilgi çeken coğrafya haline geldi. Bu yazı bir analiz sunmaktan çok yaşanan insani drama karşı ikiyüzlü, acımasız ve halk düşmanı dünya düzenine dikkat çekmeye çalışacak.

Gazze’de İsrail askeri makinesi 52 binden fazla Filistinliyi biçti. Cinayetlerin iki bini son iki aylık abluka ve saldırılar sonucu gerçekleşti. Savaşın başlangıcından bu yana 120 bin kadar insan yaralandı. Dünyanın en çok uzuv kaybı yaşamış çocuğu bugün Gazze’de yaşıyor. 4700 kişinin kolu veya bacağı İsrail saldırılarında kopmuş.

Ancak şu anda Gazze’de sadece İsrail saldırıları söz konusu değil, 2 Mart’tan bu yana yaklaşık iki aydır, İsrail Gazze’ye yiyecek yardımlarının ulaşmasını engelliyor, temiz su ve elektrik büyük ölçüde kesilmiş durumda.

Bu abluka 2 milyon civarındaki Gazze nüfusunun ortadan kalkması veya göçe razı olması için yapılan alçakça bir plana benziyor. Dışarıda binlerce yardım malzemesiyle dolu TIR beklerken, Gazze’de yardım mutfakları kapanıyor, son un stokları tükenmek üzere. Birleşmiş Milletler çok yeni olarak bebeklerin %92’sinin temel gıdalara ulaşamadığı ve beslenme yetersizliği çektiğini açıkladı. Gazzelilerin %65’inin ise temiz suya ulaşamadığı kaydediliyor. Çocuklar açlık, bozulmuş hijyen koşulları ve ilaçsızlık nedeniyle ölüyor.

İsrail Gazze’nin tam anlamıyla çalışan son hastanesini 14 Nisan’da vurdu. İlaç ve tıbbı malzeme eksikliği birçok ameliyatın yapılmasını ve kanser hastalarının tedavisini imkânsız hale getiriyor.

***

Daha önce Türkiye Halk Temsilcileri Meclisi’nin İstanbul ve Ankara’da açtığı Filistin Halkı Direniyor Resim Sergisi’ne resimleriyle katılan Filistinli sanatçı Mohammed Hassan’a internet üzerinden ulaşma şansımız oldu. 1971 yılında Gazze’de doğan ve halen Gazze’de yaşayan sanatçı şiirsel bir anlatı ile yanıtladı isteğimizi. Yaşanan yıkımın yanında ülkesine bağlılığını yansıtan satırların bir bölümünü aşağıda okuyabilirsiniz: 

Önümde yalınayak, sendeleyerek yürüyen bir çocuk gördüm, güneşin sıcağından neredeyse düşecekti, onu kucağıma aldım ve başını omzumun yastığına koydum. Üzerinde işlemeli bir elbise olan bir köylü kadın bana seslendi: “Ah anne.” Annemden duyacağım bu sözün özlemiyle gözlerim doldu… Bacakları kesilmiş bir genç gördüm. Sebze tohumlarını sert parmaklarıyla ekiyor, pazarlardaki kıtlığa ve yüksek fiyatlara meydan okuyor. Nihayet uzun bir aradan sonra arkadaşımla birlikte, vücudumun özlediği bir kanepede dinlendik. Onunla kahve içtim, o gerçekliği hâlâ unutamıyorum. "Her şey aynı kalmış gibi görünüyor ama dekoru değişmiş, o zaman sorun yok" dedim.

Ayrıca Muhammed Hassan şu bilgileri verdi: "Aslında bu günlerde her türlü yiyecek yönünden kıtlık var. Sınırların abluka altında olması nedeniyle. Çok korkunç pahalı yiyecek maliyetleriyle karşı karşıyayız. Un, şeker, sebzeler. Elbette et ve meyve hiç görülmüyor. Ve su tabii."

Gazzeli sanatçının resim malzemelerini temin etmek güç olduğu için basit malzemelerle yaptığı ve sergide yer alan iki resmini Gazze ile bir duygudaşlık geliştirmek üzere sunalım:

ga
ga2

Resimler: Mohammed Hassan tarafından yapılan iki Gazzeli çocuğun karakalem resmi. Bu çocukların yaşayıp yaşamadığını bilemiyoruz şu an.

***

Okumuş bir işçi Gazze’yi soruyor (Bertolt Brecht geleneğine uygun olarak)

1-Dünya devletlerinin Trump’ın gümrük tarifeleri ile ilgilenmekten Gazze halkının çektiği acıya sırtını çevirdiği veya sadece ilgileniyor gibi yaptığı görülüyor. Bu, dünya düzeninin olağanüstü bir çürümesine işaret etmiyor mu?

2-İsrail 10 milyonun altındaki nüfusu, dar yüzölçümüyle ve mali olanaklarıyla askeri olarak alt edilebilir bir ülke. Onu böyle pervasız yapan ve keyfine göre bir ölüm makinesi haline getiren ABD emperyalizmi değil mi? Batı emperyalizmi diyelim isterseniz. ABD gerek sermaye sınıfı içindeki Yahudi lobisi, gerek çıkarları doğrultusunda, gerek kendisi de dinci ve ırkçı bir devlet olduğu için sonsuz bir destek veriyor İsrail’e. Oysa dünyada sermaye sınıfının iktidarda olduğu bütün ülkeler bu gerçeğin farkında oldukları halde ABD ile şöyle ya da böyle işbirliği yapıyorlar. Kimisi NATO’da beraber, kimisi ABD tahvillerini alıp devlet kasasına koymuş, kimisi Ukrayna pastasını nasıl paylaşacağız diye bakıyor. Bu kadar ahlaksız bir dünyada paradan başka bir ilkesi olmayan sermaye sınıfı ile nasıl aynı havayı solumaya razı oluruz?

3-Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek illaki Yahudi sermayesinin de dahli olan birçok sermaye kuruluşu ile görüştüğü ABD seyahatinden sonra verdiği demeçte şöyle demiş: “Yeni ABD yönetimiyle her seviyede diyaloğumuz çok güçlü.” Türkiye’de sermaye sınıfına ait mali krizi aşmak için sadece krizi emekçilerin boynuna yüklemiyorlar, gözünü kırpmadan cinayet işleyen ve Gazze’de katlettikleri on binlerce insanın kemikleri üzerine sayfiye kenti inşa etmek isteyenlerle “her seviyede güçlü” ilişki kuruyorlar. Bunu görmezden gelen bir insan kendi yaşamında ne kadar namuslu olabilir?

4-NATO’nun Kürecik’teki radar üssünün Türkiye kadar, İran’ı da gördüğü ve bütün askeri hareketliliği saniyeler, dakikalar içinde İsrail’e ilettiği söyleniyor. Bu üs NATO’da kaldığı sürece Türkiye bağımsız bir ülke olabilir mi? İran ile ABD-İsrail’in girişeceği bir savaşın parçası olmak anlamına gelmiyor mu? İsrail ordusunun bir uzantısı olmak nasıl kabul edilebilir?

5-Duymuşsunuzdur, Azerbaycan ile Türkiye ilişkisi “Tek millet, iki devlet” diye lanse ediliyor. Ama Azerbaycan sermayesi İsrail’in çok yakın müttefiki, savaş boyunca İsrail savaş makinesi Azerbaycan petrolü ile Türkiye üzerinden beslendi. Şimdi Türkiye’de birçok yatırımı olan Azerbaycan sermayesinin en önemli uzantısı SOCAR şirketi İsrail ile yaptığı anlaşma doğrultusunda Akdeniz’de petrol arayacakmış. Yoksa tek sermaye sınıfı, iki devlet mi demeliyiz?

6-Filistin direnişinde önemli rol oynayan Hamas Filistin halkına sırt çevirmenin bir bahanesi oluyor bazen. ABD ve genel olarak emperyalizm işçi sınıfı siyasetini, genel anlamda ilkelere dayanan bir solu ortadan kaldırmak ve zayıflatmak için her şeyi yaptı. Böylece Filistin’de din temelli siyasetlerin soldan rol çalması mümkün oldu. Şimdi acımasız koşullara itilen Filistin halkından yüz çevirmek yerine yapılacak en iyi iş solu, işçi sınıfının öncü siyasi kolunu güçlendirmek değil mi?

7-Bir emekçinin daha güzel bir dünya ve Türkiye için bir hayali olmalı. Yoksa bugün için geçerli olan güç ilişkilerine mahkûm olmak insanı düzenin çürümüşlüğüne bir kuyu gibi çekmez mi?