Erhan Nalçacı

Dünyanın her yerinde sermaye sınıfının çıkarları kuralsız ve dolayımsız bir şekilde bütün bencilliği ve halk düşmanlığı ile yükseliyor.

Dünyayı kaplayan absürtlüğün nedenini nerede arayalım?

Erhan Nalçacı

Dünyaya yayılan saçmalığın her gün başka bir örneği ile karşılaşıyoruz.

Trump’ın ekibinden ABD Dışişleri Bakanı Rubio medyanın karşısına bir rahibin alnına çizdiği haçla çıktı ve Filistin halkını tehdit etti. ABD’de dinin siyasi suiistimali yeni bir şey değil ama iş hiç buraya kadar gelmemişti.

ABD Dışişleri Bakanı bu ölçekte kafayı sıyırınca İsrail 2 milyon nüfuslu Gazze’nin elektrik ve suyunu kesmekte çekince görmedi. Filistin halkını Gazze’den sürmek için uygulanan insanlık dışı bu yöntem şu anda bütün acımasızlığı ile devam ediyor.

Elon Musk Starlink uydularının finansmanı konusunda tartıştığı Polonya Dışişleri Bakanı Sikorski’ye “Sessiz ol, küçük adam” diye seslendi. Elon Musk’ın artık ABD’de bir çeşit bakan gibi koltuk işgal ettiğini unutmayalım.

Elon Musk kendisine ait Starlink uyduları ile Ukrayna-Rusya savaşında Ukrayna’nın bütün haberleşme ve istihbarat akışını üstlenerek savaşa katılmıştı. Şimdi Ukrayna’nın nadir element madenlerine çökmeye karar verince savaşın ortasında uydu haberleşmesini kesti. Maden anlaşmasına Ukrayna tamam deyince tekrar hizmete açıldı uydular. Herkesin gözü önünde bir şirketin uluslararası olaylarda böylesine bir şantaj uygulaması belki ilk kez görüldü dünya tarihinde.

Romanya’da seçilen Başkanın seçimleri iptal ederek göreve gelmesini engellemişlerdi. Şimdi Türkiye’de Cumhurbaşkanı adaylarından birini siyasi erk yargıyı ve medyayı kullanarak seçime giremez hale getirmek için elinden geleni yapıyor.

Dünyanın her yerinde sermaye sınıfının çıkarları kuralsız ve dolayımsız bir şekilde bütün bencilliği ve halk düşmanlığı ile yükseliyor.

Bu eğilimin temel nedenlerine bir kez bakalım.

    a) Kapitalizmin yapısal krizi derinleşiyor

Sermaye sınıfı yatırımına karşı ne oranda kâr ettiğini temel ölçüt sayar. Bu ölçüt sermayeyi bütün insani düşünce ve dayanışmadan uzaklaştırır, her türlü suçu işleyecek bir kapasite kazandırır.

Kapitalizmin yapısal krizi bu kadar kısa bir yazıda ele alınamaz tabii, ancak çok kısaca üretici güçlerin gelişmesine bağlı olarak sermayenin kâr oranlarının düşmesi ile ilişkilidir. Giderek karmaşık makine ve otomatizasyon ürünlerine daha çok yatırım yapmak gerekir ama işçi sayısı azalır. Ayrıca görece azalan işçi sayısı işsizliği, yoksulluğu getirir, ancak pazara sürülen malların asıl tüketicisi de aynı nüfustur.

Bugün üretimi çok daha fazla otomatize etme olanakları doğmuştur, buna karşılık sermaye üretim araçlarından yoksun dev emekçi kitlesine karşı olağanüstü azınlık kalan nüfusuyla çaresizleşmektedir.

Üretici güçlerin gelişebilmesi için emekçilere bir şeyler satmaya çalışmayan ama onların ihtiyacını karşılayarak refah içinde olmalarını temel ölçüt haline getirecek bir dünya düzenine gereksinim var. Buna karşılık böyle bir düzeni kurabilecek emekçi sınıflar bütün güçleri ile iktidarı talep etmek yerine akıl dağınıklığını sürdürdüğü için böyle bir absürtlüğün doğmasına izin vermiş oluyor. Çoktan ömrü dolmuş ve asalaklaşmış bir sınıfın dünyayı büyüyen krizine rağmen yönetmekte ısrar etmesidir yaşadığımız saçmalıkların nedeni.

Sol okurları için aşağıda derlediğimiz ve dünyada kapitalizmin durumunu yansıtan tabloya bir göz atalım. Tablo Türkiye de içinde olmak üzere 6 kapitalist ülkenin milyarder sayısını, toplam işçi sayısını ve işsizlik oranlarını veriyor. Bu verilerin hiç çarpıtılmadığını, durumu kavramak için en iyi parametreler olduğunu iddia etmiyoruz. Buna karşılık kapitalizmin içinde bulunduğu durumun evrenselliği ve boyutları konusunda fikir veriyor.

Tablo 1: Dünyadaki altı kapitalist ülkede milyarder sayısı, çalışan nüfus sayıları ve işsizlik oranları*

tablo
*Veriler şu kaynaklardan derlenmiştir. https://tradingeconomics.com/country-list/employed-persons, https://worldpopulationreview.com/country-rankings/billionaires-by-country-, https://www.imf.org/external/datamapper/LUR@WEO/VNM/THA/SGP/PHL/MYS/IDN

Dolar milyarderi ve ücretli emekçilerin sayıları bir ülkede hem toplumsal eşitsizliğin boyutları hem de milyarderleri yaratan zenginliğin nasıl doğduğunu bize gösteriyor. Dünyayı böylesine bir absürtlüğe sürükleyen tekelci sermayenin nasıl asalaklaştığına ve dev emekçi yığınları ile ne yapacağını bilemez hale geldiğine işaret ediyor.

Daha sonra ele alacağımız uluslararası rekabette Çin’in 740 milyon modern proleterle nasıl bir baskınlık oluşturduğu da izleniyor. Öte yandan işsizlik oranları çalışan nüfus üzerinden düşünülünce nasıl emekçi kitlelerinin yığınsal olarak tehdit edildiğini de gösteriyor. Örneğin, sadece Çin’de 37 milyon kadar işsiz olmalı kaba bir hesapla.

Ayrıca yaşlılık sorunu var düzenin. Çünkü yaşama bakışta temel ölçütü kâr oranı olan bir sermaye için yaşlılık bir “verimlilik” sorununa dönüşüyor: Ne kadar sömürebildim onları ve şimdi ne kadar harcamak zorundayım onlar için?

İşsizliğin olmadığı ve yaşlılığın bir verimlilik değil, bir değer ve yaşam sevinci olduğu bir toplum mümkün bugün.

    b) Emperyalist rekabet ve ticaret savaşları

Dünyayı yönetmeye çalışan sermaye sınıfını absürtlüğe iten bir diğer konu yapısal krizin üstüne tüy diken emperyalist rekabet. Ticaret, sermaye ihracatı ve gerekli hammaddeye ulaşma konularında inanılmaz bir rekabet yaşanıyor.

Aslında yaşananlar klasik tanımıyla üretimin toplumsal niteliği ile üretim araçlarının özel mülkiyeti arasındaki çelişkinin yansımasından başka bir şey değildir. Ancak sermayenin ulusal düzeyde devletleri olması rekabeti kızıştırıyor ve emekçi halkları yoksullukla ve en nihayet savaşlarla tehdit ediyor.

Oysa mesele pazarı kimin ele geçireceği değildir, yine aynı konuya geliyoruz, tüm insanların gereksinimlerinin en optimum şekilde nasıl karşılanacağıdır. Ticaret savaşı denilen olay sermaye sınıfının dünyayı sürüklediği absürtlüğün tepe noktalarından biridir. Eninde sonunda emekçi halkları temel gereksinimlerinden daha fazla mahrum edecektir.

Aşağıdaki fotoğrafta Çinli BYD şirketinin bir seferde ihraç ettiği 8 bine yakın otomobili taşıyacak kapasitedeki kargo gemisi görülüyor. Rekabetin günümüzde büyük ölçüde elektrikli araba pazarını ele geçirmeye dayandığını düşünürsek Çinli şirketin sırf dış pazara araba taşımak için inşa ettirdiği geminin büyüklüğü olayı daha iyi kavramamızı sağlayacak.

foto
Fotoğraf 1: Fotoğrafta Çinli otomobil üreticisi BYD’nin 8 bine yakın otomobili taşımak için inşa ettirdiği dev kargo gemisi görülüyor.

Yazıyı bitirirken rekabetin başlıca konusun olan elektrikli araba üretiminin insanlığın hangi sorununu çözebileceğine de işaret edelim.

Her hanehalkına ikişer üçer satılmaya çalışılan otomobiller; insanlığın toplumsal eşitsizlik sorununu mu giderecek? Yoksa iklim ve çevre sorunlarına mı çare olacak? Belki de savaşları durduracak!

Hiçbiri değil, insanlık büyük bir toplumsal eşitsizliğin pençesinde iklim ve çevre sorunlarına maruz kalıyor ve birçok yerel savaşa sürükleniyor. Elektrikli otomobiller petrole dayalı ulaşımı azaltıyor ama başka türlü ve büyük bir çevre sorununa yol açıyor.

İnsanlık önüne koyduğu bütün gerçek sorunların üzerinden gelir.

Bu absürtlüğün de üstünden gelmesini bilecek.