Bu halk düşmanı planların nereye varacağını göreceğiz. Trump yönetimde kalabilecek mi veya ne kadar sürecek bu eğilim bilmiyoruz. Ancak bildiğimiz şey, 16. yüzyıldan itibaren bütün dünyayı sömürerek sivrilmiş, dünya tarihini kendi ırkçılıklarına göre yazmış Avrupa hızla geriliyor.
Avrupa’da 'Güvenlik Mimarisi İnşası' ne anlama geliyor?
Erhan Nalçacı
Emperyalist merkezlerin ideologları emekçi halk düşmanlığını saklamak ve güzellemek için yaratıcı icatlarda bulunurlar. Örneğin, Sovyetler Birliği’nin çözülüşü sonrası dünyadaki bütün emekçi halklara karşı başlattıkları intikam saldırısına “Küreselleşme” demişlerdi.
Şimdi Avrupa’daki merkezlerde başka bir laf konuşulmuyor, “Avrupa Güvenlik Mimarisi İnşası” nasıl sağlanacakmış? Bu mesele Türkiye ile de ilgili, çünkü inşaya katkı konusunda ricacılar!
Bu yazıda “Avrupa Güvenlik Mimarisi İnşası”nın içinden geçtiğimiz kriz ortamında bir emperyalist paylaşım savaşına hazırlıktan başka bir şey ifade etmediğini kısaca irdeleyeceğiz.
Kriz İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana ABD liderliğinde davranma alışkanlığı ve konforunun duvara toslamasından kaynaklanıyor.
1990 sonrası Sovyet Cumhuriyetlerini ve eski sosyalist ülkeleri emperyalizmin hegemonyasına almak için sinsi bir siyaset ve saldırganlık ABD liderliğinde ve AB’nin katkısıyla gerçekleşti. NATO ve AB adım adım doğuya ve güneye doğru genişledi. Yeri gelince Sırbistan’ın bombalanması gibi yöntemlere başvursalar da çoğu kez sermaye yatırımlarını, sivil toplum kuruluşlarını, renkli “devrimleri” vb. kullanarak hegemonyalarını kurdular. Ukrayna’da da aynı şey yaşandı. Batı emperyalizmi 2014 Maydan Komplosu ile Ukrayna’da Rus yanlılarını öteledi ve kendi hegemonyasını kurdu.
ABD’nin Pasifik’te Rusya’yı Çin’in yanında savaşamayacak hale getirme kurgusu nedeniyle Ukrayna Savaşı tetiklendi. Ukrayna’nın NATO’ya alınması demek Rusya’nın güvenliğinin çöküşü anlamına geliyordu ve bu kışkırtmanın savaşa neden olacağını biliyorlardı.
ABD başta Almanya olmak üzere Avrupa sermayesine Ukrayna ve belki sonra Belarus ve hatta Rusya’nın bir kısmını vaat etmiş olmalıdır diye tahmin ediyoruz. Sadece Ukrayna uçsuz bucaksız tarım alanlarıyla, nadir metaller içinde olmak üzere madenleriyle, enerji tesisleriyle, su rezervleriyle, Karadeniz kıyısına sahip olmasıyla, hatırı sayılır emek gücü potansiyeliyle müthiş bir pastaydı emperyalistler için. Üstelik savaşmayacaklar, Avrupalı şirketler adına Ukraynalı emekçiler savaşacaktı. Ama kesenin ağzını açacaklardı tabi, para ve silah yardımı, kiralık asker gönderme ve bir miktar savaşı yönetecek NATO subayı...
Ancak Trump’ın seçilmesiyle tablo bir anda değişti. Bu yöntemle ne Rusya çökertilebilmişti ne de Pasifik’te bir savaşı kazanma olasılığı vardı. Ukrayna savaşı esnasında Avrupa’nın ithal ettiği silahların %64’ü ABD tarafından temin edilmişti. Üstelik Avrupa devletlerinin cephaneleri bu vekâlet savaşına yetmemiş ve tükenmiş, Avrupa’daki askeri zafiyet ortaya çıkmıştı.
Trump nezdinde ABD sermaye sınıfı Ukrayna savaşını bitirip Rusya’yı yanlarına çekme politikasını benimsedi. Sadece açgözlülüğünden değil, ABD sermayesi çok sıkışık durumda olduğu için, Ukrayna madenlerine ve enerji tesislerine tek başına çökme kararı aldı. Nadir elementlerde bugün büyük ölçüde bir Çin tekeli bulunuyor ve günümüz sanayisi için vazgeçilmez hale gelen bu metaller geçen yüzyılın petrolü gibi bir emperyalist rekabet konusu.
Sonuçta Avrupa ABD’siz ve kandırılmış olarak kaldı. Ukrayna’dan vaat edilen paylarını istemeliydiler. Bu tek dişi kalmış canavarın çapsız ideologları yardıma yetişti: “Ukrayna’ya Barış Gücü! gönderelim.” Bu planın anlamsızlığı çok çabuk anlaşıldı, hem uzlaşma masasında yoktular, hem barış olmadan emperyalist amaçlarla da olsa Barış Gücü gönderilemezdi.
Bunun üzerine vekâlet savaşını kendi başlarına sürdürmeye karar verdiler. AB Ukrayna’ya 6 milyar dolar civarında askeri bir yardım kararı aldı. Ukrayna muhtemelen bu sayede hala her gün Rusya’ya SİHA’larla saldırıyor.
Öte yandan ABD’siz kalınca dönüp kendi askeri güçlerine bir baktılar. Durum fena, askeri donanım yetersiz, asker yok.
Alman Genel Kurmay Başkanı General Breuer ortalığa düştü, nerdeyse kahveleri bile ziyaret ederek beş yıla kadar Putin’in Avrupa’ya saldıracağını anlatmaya başladı. Savaşa ayrılan bütçe katlanmalıydı. Bunu yapmaya başladılar zaten. Almanya sanayi gücünü esnek bir şekilde silah üretimine kaydırıyor.
Ancak hiçbir savaş piyadesiz kazanılmaz. NAZİ Almanya’sının 1943’te 6,5 milyon askeri vardı. 2011’de zorunlu askerliği kaldıran Almanya’nın zorlamalara rağmen bugün asker sayısı 180 bin kadar. Askerliği özendirme bürolarına ancak günde bir iki kişi uğruyormuş. General Breuer zorunlu askerlik istiyor. Ancak askerlik yapacak nüfus hızla azalıyor, nüfus piramidi 45 yaş sonrasında şişiyor, öncesinde daralıyor her yıl. Daha önemlisi yıl 1914 veya 1939 değil, askerliğe kimsenin motivasyonu yok.
Şimdi ABD’nin dost mu, düşman mı olduğu belli değil. Yeni ittifaklar zorunlu hale geliyor. Mart ayında Paris’te Fransa, Almanya, İngiltere, İtalya ve Polonya Savunma (Saldırı) Bakanları bir araya geldiler.
AB “2030’a Hazırlık Planı” çevresinde 800 milyar Avroluk bir bütçeyi savaş hazırlıklarına ayırmayı planlıyor.
Bu halk düşmanı planların nereye varacağını göreceğiz. Trump yönetimde kalabilecek mi veya ne kadar sürecek bu eğilim bilmiyoruz. Ancak bildiğimiz şey, 16. yüzyıldan itibaren bütün dünyayı sömürerek sivrilmiş, dünya tarihini kendi ırkçılıklarına göre yazmış Avrupa hızla geriliyor. Aşağıdaki grafik 2018’e kadar Batı Avrupa’nın dünya üretimine yaptığı katkının nasıl düşüşe geçtiğini gösteriyor.

Bu değerleri güncellersek 2024’te Çin’in dünya üretimine katkısı %19,3 iken, ABD’nin %14,8, AB’nin %14,2 civarında. Ancak AB ayrı ayrı devletlerden oluşuyor ve örneğin Almanya’nın katkısı %3 kadar.
Üstelik sadece göreceli olarak üretime katkı düşmüyor, AB’nin büyüme hızı da düşüyor. AB 2000’lerde %3 büyürken, şimdi bu oran %1’lere düşmüş durumda. Almanya ise 2 yıldır sıfırın hemen altında büyüyor, daha doğrusu küçülüyor.
Bu koşullarda bir paylaşım savaşına hazırlıktan başka bir şey olmayan Avrupa Güvenlik Mimarisine Türkiye’nin katkısına bakabiliriz.
Daha önce Türkiye’nin Avrupa Çöp Mimarisine katkısı nedeniyle bir çöplüğe döndüğünü biliyoruz veya Avrupa Göçmen Mimarisinin Türkiye’yi bir toplama kampına çevirdiğini.
Ayrıca şunu da biliyoruz; Türkiyeli emekçi çocuklarının hiçbir emperyalist projenin ve savaşın hizmetine verilmesine izin vermeyecek halkımız.