Dünya çapında üretimin ve ara ürün dağılımının planlı ve toplum yararına yapılmadığı her durumda uluslararası rekabete bağlı kriz çıkması beklenir.
Altüst oluş çağı: Almanya’da ekonomik gerileme
Erhan Nalçacı
Bir altüst oluş dönemine girdiğimize ilişkin çok emare birikti.
İsrail’in tüm dünya izlerken bir toplama kampına benzeyen Gazze’de on binlerce insanı katletmesi örneğin. Veya İsrail’in düşman gördüğü ülkelerin siyasi liderlerine düzenlediği suikastlar…
Dünyada eğer faşizmin tepe yaptığı bir dönem varsa genellikle bu bir altüst oluş döneminin işaretidir.
Yine 78 yıllık Suriye Arap Cumhuriyeti’nin 10 gün içinde cihatçı çetelere teslim olacak hale gelmesi…
Almanya’nın içinde bulunduğu ekonomik gerileme belirtileri de bir altüst çağının içinde olduğumuza işaret edebilir.
1871’de Almanya birliğini sağladıktan sonra hızla sanayileşti ve şiddetli bir emperyalist rekabet içinde buldu kendini. Emperyalist bir paylaşım savaşı olan Birinci Dünya Savaşı’nda aldığı yenilgiyi biliyoruz.
Sonra emperyalist kolektif akıl Nazilerin iktidarını ve Sovyetler Birliği’ne yapılan korkunç saldırıyı şu veya bu şekilde örgütledi. Kızıl Ordu tarafından ağır bir yenilgiye uğratılan Almanya teslim oldu. ABD-İngiltere ve Sovyetler Birliği arasında yapılan anlaşma Nazileri destekleyen Alman tekellerinin kamulaştırılmasını öngörüyordu. Ancak ABD-İngiltere’nin hegemonyasında kalan Batı Almanya’da bu anlaşmaya uyulmadı, halen o zamanki tekellerin devam ettiğini izliyoruz.
Sosyalist dünya ile komşu hale gelen Almanya ABD tarafından büyük bir sermaye transferi ile desteklendi. Almanya 1970’lere geldiğinde hacimli bir endüstriyel kapasiteye ulaşmıştı. Alman işçi sınıfı sosyal devlet, orta sınıf yaratıcı önlemler, sarı sendikalar ve elbette polis zoru ile düzene teslim alındı.
Avrupa Birliği’nin kurulmasında Almanya’nın üretim kapasitesi büyük rol oynadı, Fransız ve Alman tekellerinin yönettiği bir emperyalist birlik doğmuştu.
1990 sonrası Batı Almanya Demokratik Alman Cumhuriyeti’ni yutarak büyümekle kalmadı, Yugoslavya, Çekoslovakya, Bulgaristan gibi Avrupa’daki eski sosyalist cumhuriyetlerin yıkılmasında ve kapitalizmin hâkim hale gelmesinde belirleyici bir rol oynadı.
İhracata dayanan ekonomisi ile Almanya büyük bir ticaret fazlası veriyordu ve Avrupa’da hem AB’nin hem emperyalist düzenin başlıca güvencesiydi. Bu nedenle Alman ekonomisindeki gerilemeyi herhangi bir ülkenin ekonomik durumundaki değişiklikten farklı değerlendirmek zorundayız.
2000’lere doğru temel emperyalist rekabet acaba ABD ve AB arasında mı gerçekleşecek diye bile düşünülüyordu. Oysa Asya’daki kapitalist ekonominin yükselişi bütün paradigmayı değiştirdi.
Almanya Türkiye de dâhil birçok ülkeden ucuz emek gücü ile üretilen ara ürünleri ithal edip son halini Alman teknolojisinin harikası diye satan bir uluslararası sömürü mekanizmasını temsil ediyordu.
Muhtemelen doğu Avrupa’ya doğru açılma hevesi ile ABD’nin peşinden gidip Rusya’ya açılan vekâlet savaşının parçası oldular. Rusya’dan Almanya’ya doğalgaz taşıyan boru hattına yapılan sabotajı bile içlerine sindirdiler.
Son iki yıldır Almanya ekonomisindeki durgunlaşma Rusya’dan ucuz doğal gaz girdisinin kesilmesi ile açıklanıyordu. Ancak içine girilen darboğazın konjonktürel olmadığı ve yapısal özelikler gösterdiği daha fazla ortaya çıktı.
Aşağıdaki grafik Almanya’nın içinde bulunduğu durumu anlamamızı kolaylaştıracak:
Grafik bize Almanya’nın pandemiden sonra toparlanamadığını, dünya ulusal gelir büyüme hızı ortalaması 3 civarında seyrederken son iki yıldır Almanya’nın hafifçe küçüldüğü veya büyümediğini gösteriyor.
Şunu hatırlatalım, dünya ortalaması olan %3 de büyük bir rakam değil ve dünya kapitalizminin yapısal krizine işaret ediyor. Ancak Almanya gibi bir sanayi devinin ve düzenin direklerinden birinin bu hale gelmesi önemli bir gelişme olarak ele alınmalı.
2024’te iflas eden şirket sayısının 2023’e göre %40 civarında arttığı söyleniyor. Sadece 2024’ün ilk altı ayında cirosu 10 milyon Avronun üzerinde olan 162 şirket iflas başvurusunda bulunmuş.
Volkswagen ise kazanılmış iş güvencesini ortadan kaldırarak 6 yıl içinde 35 bin işçiyi çıkaracağını ve bazı fabrikalarını kapatacağını açıkladı.
Şu anda %6 civarına varan işsizlik oranı kapitalist ülkeler için yapısal kriz nedeniyle çok yüksek sayılmaz ancak Almanya için hayli yüksek bir rakam olarak gözüküyor.
Almanya’nın yapısal kriz nedenlerinden biri nüfusun yaşlanması, iş gücü kaybı ve maliyetlerin artması olarak tartışılıyor. Bu demografik değişiklikle ancak sosyalist bir düzen barışık olabilir. Kâr odaklı ve insanları maliyet başlığı olarak gören kapitalizmin başa çıkması mümkün değil.
Ama Alman kapitalizminin karşılaştığı asıl yapısal sorunun, eskiden ucuz ara ürün aldığı ve pazar olarak kullandığı ülkelerdeki teknolojik gelişmelerin sonucu olarak başa çıkamadığı bir kapitalist rekabetle karşılaşması. Türkiye de bu ülkelerden biri, ama asıl sorun Çin’deki teknolojiye dayalı büyümeden kaynaklanıyor. Almanya’nın büyümesinin önemli nedenlerinden biri on yıllarca Çin pazarını kullanmasıydı. Şimdi sadece Çin iç pazarı rekabet edilmez bir noktaya gelmiyor, diğer ülkelerde de Çin kökenli teknoloji ürünü malların rekabeti ile karşılaşıyor.
Ayrıca Almanya’daki şirketlerin hemen hemen yarısının Çin’de üretilen hammadde veya ara ürüne bağımlı olduğu söyleniyor.
Alman sermayesi ülkeyi terk etme eğilimi gösteriyor veya sermaye el değiştiriyor.
Bir de buna emperyalizme öncülük misyonundan uzaklaşmış ve “önce ABD” diyen Trump’ın seçimleri kazanması eklendi. Zaten Trump’ın seçildiğinin belli olduğu günlerde Almanya bir siyasi krize sürüklendi. Muhtemelen 2025 Şubat’ında erken seçime gidecekler. Trump daha öncesinde Avrupa’dan gelecek ürünlere %10 gümrük vergisi uygulayacağını açıklamıştı.
Kapitalizmin yapısal sorunundan bahsediyorsak eğer, bu sosyalizme geçilmediği için yaşanan sorun demektir. Dünya çapında üretimin ve ara ürün dağılımının planlı ve toplum yararına yapılmadığı her durumda uluslararası rekabete bağlı kriz çıkması beklenir.
Almanya’daki işçi sınıfı hareketliliğinin bu süreçte canlanabileceğini ve namuslu olmayan uysallığının bozulabileceğini ön görmeliyiz.
2025’te hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.
Ama kimin lehine olacağını sınıf mücadelelerindeki yeteneğimiz belirleyecek.