Dünyada kapitalizm bunalıma girer, uzar kısalır ama kendi kendine ortadan kalkmaz. Bu rezaletin sonlanması ancak emekçi sınıfların kendi programları etrafında irade göstermesi ile mümkün olacak.
ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşı nereye varacak?
Erhan Nalçacı
21. yüzyılın en azından ilk yarısının başlıca olayı ABD ve Çin arasındaki emperyalist hegemonya krizi oldu ve halen bütün şiddeti ile sürüyor.
Genellikle emperyalist piramidin tepesindeki devlet bir rakip karşısında bir eşiği geçince geri döndürülemez biçimde kaybeder. Bu eşiğin ne olduğu kolay bir soru değil. Dünya üretimine katkıdan nüfusa ve ülke içindeki sınıf mücadelelerine nasıl müdahale edildiğine kadar karmaşık yanıtları bulunuyor.
ABD kaybediyor gözükse de, kimin kazanacağının peşin bir yanıtı yok, tarihsel genellemeler olayların birikmesi ile elde ediliyor ve elimizde çok fazla veri yok bu konuda.
Örneğin, Almanya Birinci Dünya Savaşı’nda neden emperyalist hegemonyayı İngiltere’den alamadı, bir analiz gerektiriyor. Muhtemelen İngiltere’den hegemonyayı üretim ve askeri gücü ile alacak olan ABD’nin ağırlık koyması bunun nedeniydi. Ancak toplumsal olaylar için basit yanıtlar aramak doğru değil çoğu zaman.
Trump 2 Nisan’ı ABD’nin kurtuluş günü olarak ilan etti. Belki de ABD’nin emperyalist bir devlet olarak batış günü olarak anılacak ileride, henüz bilemiyoruz.
Bildiğimiz şey basit bir ticari formüle göre dünyadaki hemen bütün ülkelere ABD iç pazarını korumak üzere ek gümrük vergileri getirmesiydi. Sonra Çin ile gümrük vergilerini bir düello gibi karşılıklı artırıp birbirleriyle ticaret yapamaz hale geldiler. ABD ise dünya ticaretinde büyük bir çöküşe yol açacak vergi uygulamalarını bütün ülkelerden üç aylığına geri çekti, Çin hariç.
Hem böylece ABD’nin hedefinde hangi ülkenin olduğu ortaya çıktı hem de yükseltilmiş gümrük duvarlarının ABD’nin içinde bulunduğu durumu daha da kötüleştireceği görüldü.
Çin şu anda ABD’den alacağı 40 adet Boeing yolcu uçağı da dâhil her şeyi iptal ediyor. ABD ile giriştikleri bu ticaret savaşında hangi taktikleri izlediklerine bir kez bakalım.
1-ABD Çin ile ticari ilişki geliştiren ülkeleri tehdit etti mi?
ABD büyük iç pazarına ulaşımı diğer ülkelere karşı bir pazarlık unsuru olarak kullanıyor. Anladığımız kadarı ile ABD Çin’in en çok ticaret yaptığı ülkeleri Çin ile ticaretlerini sınırlamaları konusunda ABD iç pazarına ulaşım unsurunu ileri sürerek tehdit etmiş.
Aşağıdaki Tablo 1’de Çin’in en çok ticaret yaptığı 10 ülkenin verileri sunuluyor. Tablo aynı zamanda dünya ticaretinin veya tedarik zincirlerinin ne kadar karmaşık olduğu konusunda da bir fikir veriyor. Bir ticari ürünün diğer ürünlerin içine dâhil olduğu, enerji ve hammadde transferlerini içeren çok karmaşık bir ağın ticaret rakamlarına yansıyışını görüyoruz.
![]() |
Tablo 1: Çin’in en fazla ticaret yaptığı on ülke, bu ülkelere olan ihracat, onlardan ithalat ve ticaret dengesi |
Çin ABD’nin gümrük verileri ile tehdit ettiği devletlere çok sert bir tepki verdi, bu şekilde görüşülen ülkeleri bir şekilde tehdit etti. Çin Devlet Başkanı Şi kısa bir süre önce Asya’daki önemli ticaret partnerleri olan Vietnam, Malezya ve Kamboçya’yı ziyaret ederek ekonomik ilişkilerini sıkılaştırmaya çalıştı. Bu ülkelere büyük bir ek vergi getirilmişti ve ABD pazarına mal üreten sermayelerinin bu yükü taşımakta zorluk çekecekleri tahmin ediliyordu. Çin bu yükü bir şekilde paylaşmayı teklif etti.
2-Çin ABD’yi patent yasasını ihlal etmekle mi tehdit etti?
Çin’in ticaret savaşında patent yasasını ihlal etmekle ve markaları taklit ederek piyasa değerlerini düşüreceği söylentisi yayıldı. ABD uzun süredir Çin’i teknoloji casusluğu yaptığı ve patent yasasına uymadığı gerekçesiyle eleştiriyor.
Çin sermayesine kefil olacak değiliz, kapitalizm her türlü taktiği içerir. Ancak Çin devleti ABD’yi Dünya Ticaret Örgütü’ne şikâyet ederken patent ihlali meselesini ileri süremezdi, gerçekten resmi bildirimlerde bu ifade edilmedi.
Patentin fikri mülkiyet hakkı olduğu iddia ediliyor. Oysa pandemi günlerinde bunu çok tartıştık, kapitalist tekeller bilim insanlarını ve mühendislerini şu veya bu şekilde kendi işçileri haline getirdiği için patent meselesi sadece bir şirketin tekel kârı elde etmesine neden oluyor ve doğasında bir emekçi düşmanlığı taşıyor. Emekçiler ürünlerin üretilmesi sürecinde sömürüldükleri gibi bir de pazara indiklerinde malları değerlerin çok üstünde fiyatlardan satın almak zorunda kalıyorlar.
Öte yandan aşağıdaki Tablo 2 ülkelerin patent sayıları hakkında fikir veriyor. Bu tabloya göre Çin patent sayısında ABD dâhil bütün ülkeleri geçmiş durumda. Bu durumda en çok tekel kârını elde edenler Çinli şirketler gibi gözüküyor. Patent yasasının ihlali bir süre sonra Çin’i daha çok vuracaktır. Çin bilgisayar teknolojileri, elektrikli makineler gibi 39 alanın 29’unda alan liderliğine yükselmiş durumda.
![]() |
Tablo 2: Dünyada yıllık olarak en çok patent hakkı alan altı ülke, 2021’e ait patent sayıları ve dünyada alınan toplam patentte oranları |
Çin’in bu patent üstünlüğü üretimi en çok otomatize eden ülke durumuna da yükselmesini sağlıyor. Çin’deki fabrikalarda kullanılan robotlar işçi sayısını azaltırken diğer ülkelere göre rekabet üstünlüğü sağlıyor. ABD, Almanya, İngiltere, hatta Japonya üretim bantlarını Çin’e karşı yenileme basıncıyla karşılaşırlarken, Çin ise halen %5’i geçen işsizliği ile kapitalizmin yapısal krizinde daha fazla derinleşiyor.
3-Nadir toprak elementlerinin Çin tarafından ABD’ye satışının engellenmesi ne anlama geliyor?
Çin’in ABD’nin gümrük duvarına verdiği en çarpıcı yanıt nadir toprak elementlerinin ABD’ye satışının engellenmesi oldu.
Çin nadir toprak elementlerinin madenciliği ve işletilmesinde dünya çapında %70’e yaklaşan adeta bir tekele sahip bugün. Örneğin ABD ürettiği elektrikli motorların mıknatısı için Çin’den her yıl 7 bin ton civarında nadir metal ithal ediyor.
Bugün modern sanayi ürünlerinde zorunlu olan bu metaller ki Çin yedi tanesinin ABD’ye satışını yasakladı ve bu yasağı dünya tedarik zincirleri düzeyinde takip ediyor, ABD için panik yaratacak bir olay gibi duruyor.
Telafi edilebilir belki ama zaman alacak.
Ve Trump bir kez daha geri adım atıp Çin ile görüşmeleri başlatma sinyali verdi çok yeni.
1 Mayıs yaklaşırken bize düşen iki hisse ile yazıyı tamamlayalım:
İlki dünyada kapitalizm bunalıma girer, uzar kısalır ama kendi kendine ortadan kalkmaz.
İkincisi, bu rezaletin sonlanması ancak emekçi sınıfların kendi programları etrafında irade göstermesi ile mümkün olacak.
O zaman dünyada ve Türkiye’de bu iradeyi gösterme ve büyütme zamanı.