Yırtık Lastik, Merhamet ve Biz

23 Nisan'ın ulusal egemenlik kısmına pek ilişilmemesini, "dışarıda" müstehzi bir tebessümle, "içeride" cop ve dipçikle algılanır hale getirilmişliğine bağlayabiliriz. Çocuk bayramı kısmının, neşe ve coşku yerine zehir zıkkım bir müsamereye indirgenmiş olması da aynı siyasanın marifetidir.

Bu yılın 23 Nisan'ında, polise taş attığı gerekçesiyle cezaevine gönderilen, üzerlerine polis kurşunu yağdırılan ve yırtık ayakkabılarla gösteri sunan çocuklar ön plana çıktı. İki fotoğraf karesi vardı, birinde Hakkari'de polisin başından yaraladığı bir çocuk görülüyordu, diğerinde Van'da "dans eden" bir çocuk. Birinci kare, daha çıplak bir "siyaset" yansıtması nedeniyle, farklı yaklaşımlara yol açarken, ikinci kare, toplumsal bir uzlaşmayla "içleri acıttı".

Bir kız çocuğunun ayağındaki, paramparça sarı lastik çizmeyle gözler doldu, çeneler titredi. Her bayramda, böyle bir karenin boğazları düğümlemesi gelenekselleşti. Devamını kestirebiliriz. O sefaletin sorumluları, vicdanlara bursla filan su serpme şovunu sergileyeceklerdir, bir çift yeni pabuç gönderme kampanyaları başlayacaktır, bir hayırsever çocuğu bağrına basacaktır... Sonra, yeni bir bayramda, yeni bir kare tokadını vuracaktır...

Hayır, böyle uzaktan bakıp, bir sosyal analiz nesnesinden ibaret görmüyoruz o kareyi biz. Hayır, yeni bir çift pabuca dudak bükmüyoruz. Hayır, "çözüm bu değil" doğrusunu, toplumda giderek yok olan vicdan zerrelerine tutunmanın karartılmasına dönüştürmüyoruz.

Diyoruz ki biz, eğer merhamet harekete geçiyorsa, orada yürek burkan bir şey vardır. Eğer yardım eli uzanıyorsa, orada bir muhtaçlık vardır. Biz, bu bütünü bozmak istiyoruz. Merhameti, bir daha hiçbir deklanşör, hiçbir objektifte böyle bir kare yakalayamasın diye verdiğimiz kavgada yanımıza çağırıyoruz. Hep söylediğimiz gibi, iyi insanlara sesleniyoruz, çocuklar yırtık ayakkabılar giymesin diye. Aynı kareye bakarken, beynimize mıh gibi çakılmış daha nicesiyle birlikte, sadece ince bir sızı duymuyoruz. Kendimizi avutmamızdır, "yangınlara fazla bakan gözler yaşarmaz" deyişimiz, yaşarır ki, hem de nasıl, işte açıkça söylüyoruz. Ama biz, öfkeleniyoruz daha çok. Biz, bu öfkeyi de paylaşmak istiyoruz.

Diyoruz ki biz, sosyal bütün niteliklerinin kaybettirildiği bir devlet, paranın saltanat sürdüğü bir ülke, bu fotoğraflardan kurtulamaz. Bağımsızlığını pazara düşürmüş, gericiliğin köşe bucağına sindiği bir iktidar, çocuk ayaklarının çıplaklığını umursamaz. Yoksulluğu, sadaka dağıtmanın, insan onurunu esir almanın bir aracı görenler, toplumun da bunu kanıksaması için "hayırseverler"e seslenirler. Biz, bunu reddedin diyoruz.

Obama karanlığıyla, AB aymazlığıyla, sermayeyle, gericilikle, piyasayla, liberal vaizlerle mücadele ederken biz, yırtık sarı lastiklerle savaşıyoruz aslında, bunu anlatmanın yolunu arıyoruz. Hakkari'de başından yaralanan 14 yaşındaki çocukla, Van'da dans eden çocuk, aynı siyasetin unsurlarıdır. Vicdan, insani duyarlılık, buna karşı siyasete bulaşmalıdır bizimle birlikte. Neden bir kız çocuğunun çorapları görünür diye sormalıdır iyi insanlar, o deliği kapatmak için çırpınırken. Devlet ricalinin ikiyüzlülüğünü görmelidir, banka hesap numaralarına kısa mesajlar gönderirken. Biz, bunu söylüyoruz, o kareye bakıp içimiz kanarken.

Biz böyle "hamasi", böyle "sentimental" sözler etmekten kendimizi alacak kadar soğukkanlı olamayız, bir köy ilkokulunun 23 Nisan kutlamasına baktığımızda. Bir kız çocuğunun ayaklarını gördüğümüzde.

Diyoruz ki biz, ayakkabıları paramparça insanların emperyalizme, saltanata, hilafete, işbirlikçilere karşı verdiği savaşla kurulan bir Meclis'in, 89 yıl sonra geldiği noktadır, o çocuğun sarı lastikleri, o çocuğun başındaki yara.

Hiç ihtiyaç duymayacağımız günlerin düşünü kuranlara katılmalıdır artık merhamet, vicdan, iyilik. Bunlar apaçık siyasi kavramlardır bugün. Ve onları sahiplenecek yalnızca bir parti vardır. O çocuklara yardım edin, o fotoğraf karesine isyan ederek, 23 Nisan'ı, daha ileri bir programla sahiplenerek, ey ülkemin duyarlı insanları... Yoksulluk içinizi sızlatıyorsa, sebeplerini ortadan kaldırın.

* * *

1 Mayıs için kısa not: Bütün sembolik anlamlarını bilmekteyim Taksim'in. Bununla birlikte, önümüzdeki görevin, nerede toplanıldığı değil, kaç emekçinin seferber edildiğiyle ilgilenmek olduğu kanısındayım. Devletin ayak diremesi, estirdiği terör, meşru bir hakkı gaspı, elbet bir mücadele konusudur. Ama "sıradan"a bunun kavratılmasının üzerinden atlayan, öncü kadro eylemiyle yetinerek "çatapat"tan iki parmak havada çıkan, Avrupalı "dost"larla basın açıklaması yapan tavır, ilerleme değil kopma anlamına geliyorsa, "kitlelere" ciddi bir güç olduğunu göstermek isteyenlerin titizlikle gözeteceği tek şey vardır: 1 Mayıs'ı işçilere kutlatmak. Bunu gerçekleştirmekten uzak hiçbir eylem, devrimci militanlık kategorisinde değildir. Bize, devrimin öznesiyle buluşmuş öncüler lazım. Taksim'i ardına kadar açacak güç lazım.