"Nerede olsak, içinde ne olsa, bir kadeh çınlatıp hesaba duracaksak bir yeni tarih için ve bu ülke bu dünya değişecekse elbet bir tarihte, gelin, bir şiir kadar umutlu olalım. Umudu örgütleyelim."
Yeni yılın dağlarında ateş olmak
Asaf Güven Aksel
Aaa, çok rica ederim, neden böyle bir şey yapayım ki, olanağı olan olmayan herkesin eğlenme, kutlama çemberine hapsedildiği gün ve olaylardan oldum olası hoşlanmadım diye. Lütfen yani, belki binlerce yılın fazla kuru mantıklı sorularıyla, Noel Baba’yı neden palavralığa yuvarlama boş işiyle uğraşayım? Şöyle düşünün, uçan geyiklerin çektiği arabayla, dünyanın bütün bacalarından aynı anda girip, çocuklara oyuncak bırakan bir tombalak adama inanmak, o adamı “dinimizce münasip” bulmayıp şişme bebeklerini şehir meydanlarında yıllarca bıçaklayan, hatta öncesinde sünnet eden muhafazakâr militanların inanç sistemlerinden daha mı saçma, daha mı fantastik? O, elbisesinin renginden geyiklerinin desenine markalarca biçimlendirilmiş de, kuyruk olup bebek patlatanların ibadeti ticaret değil mi?
Noel mi mekruh, yılbaşı mı zamansız, aradaki birkaç gün neyle doluyor, biri olmadan öbürü olur mu filan, ebedî ve ezelî sakız yutmak orucu bozar mı muhabbetinden daha mı boş ki, şimdi yeni yıl münasebetiyle gündeme gelecek diye konu edineyim? Yok efendim, Dünya ve Güneş arasındaki pervanelik ilişkisinde, bir tur daha tamamlandı diye insan yaşamına bir tarih yenileme kaydı dışında hiçbir etkisi olmayacağı yeterince görülmüş bir doğa olayını, zerre katkısı olmayan insan niye kutlar boş bilmişliğine mi düşeyim, rica ederim. Bir insanlık atılımını, ileriye bir adımı, bir aydınlık zaferi imlemeyen yıldönümleri, günler sevimsiz işte. Ama her birinin arkasına bir “aziz”meseli kaktırılmış nice gün gibi, dinsel meşrulaştırmalarla, kapitalizmin tüketimi kamçılama üçkâğıtlarının işbirliğini ifşa edip, boyumu arşa mı vardırayım?
Boşverin. Bir villanın “roof”unda da, yıkıntı bir bina saçağı altındaki koli kutularında da, zamanın mekanik geçişi aynı olacak ve bütün uluslardan bütün sınıflardan, cinslerden, inançlardan insanlar, topluca yeni bir yıla girecek. Hep olduğu gibi. Bileceğiz tabii, hep birlikte aynı anda girilen saat dilimi henüz ilk saniyelerinde ilerlerken, uçurumlar derinleşecek, ayrışmalar görülecek. Havyar mı, tuzlu çekirdek mi kadar basitleştirmemi beklemeyin, lütfen.
Madem ki, kocamış eski yıl görevi bebek yeni yıla devreder bütün karikatürlerde, madem ki, her yeni yılda umutlar tazelenir diye bir tahammül mekanizması icat etmiştir insan, huysuz çemkirmesinin kârı ne? Hiçbir şey değişmeyecek! Aman iyi ki söyledin. En azından, ekmeğin, gazın, elektriğin, suyun fiyatı değişecek, hangi yılı gördün ki, zamla girilmemiş, n’aaber!
Cidden boşverin, ben hoşlanmam, üstelik, yaşlanma kekreliği de var dilimde epeydir, ama, doğaya müdahale edilemiyor ve yeni yıla giriliyor. Ve madem yeni olan, gerçeklik payına bakılmaksızın umut tazeleme vesilesidir, öyle yapın ve kutlayın. Umudun kendiliğinden yeşermeyeceğini, hayatı değiştirmeyeceğini, bunu insan iradesinin, iki örgütlü gücün, 10’dan geriye sayımı “roof”larla ıslak koliler arasında yapanların hâkimiyet mücadelesinin belirleyeceğini söyleyecek kadar da hadsiz değilim artık yani, rica ederim…
Benim aklıma yeni yıl, yılbaşı deyince, “şiirin ‘ev’hali”, “orta sınıfın şairi” gibi sıfatlarla tanımlanmış Behçet Necatigil gelir. Hani bu sıfatlar, bizim o geniş zamanlar uman sevmelerimizi, herkesin yanlış anlayacağını bilsek de dar vakitleri çirkin bulmalarımızı, yılların telaşlı geçişini hesap edemeden, vermeye az bulduklarımızı böylesine ifade edebilen bir şaire uyar mı diye düşünmüşümdür hep. Bir de çocukluğundan evine taşıyıp getirdiği donarcasına üşüme imgesiyle örülmüş yeni yılını…
yeni yıl mı, karakış. / duvarlara ipleri / gerdin mi / kurusun çamaşırlarımız. / yaşlanmak, bırak yaşlanmayı. / soğuk demişler buna / rüzgâr gelen camlara / kâğıt sıvadın mı?
Kararmasın içiniz kararmasın. Bakın, ne diyor sonra.
aldırma, yaz aylarını düşün / bir kaderi yaşayıp bizim gibi / çocuğumuz büyüsün
Siz çocuk yerine istediğiniz kavramı getirin. Çocuk demişken, her yeni yıla bir emperyalist kötülük, bir sermaye düzeni can alıcılığı eşlik etmiş ne zamandır. Mesela şimdi 2011’dekini aklıma getiren, Irak bombalanırken, Van’da yaşanan depremin çıplak ayakla kara basan çocuklarına oyuncaklar götüren bir partiydi. O zaman da bir şair girmişti kolumuza.
gülemiyorsun ya, / gülmek bir halk gülebiliyorsa gülmektir
deyip düşmüştük yola….
Bugün de Suriye yağmalanıyor, tarih bir sonranın yaprağını yırtarken. Ve bize düşen yine umudu dürtmek, umutsuzluğu yatıştırmak. Değil mi Ahmet Abi?
Tamam, bir küfür gibi duracak elimizde belki yeni yıla kaldıracağımız ama şu ama bu kadehi, isterse de su veya çay bardağı. Caz müziği hüznü kadar benziyor olacağız yine Türkiye’ye. Ama olsun, var olacağız ya. Ne kaldırsak kabulüdür tarihin.
Türkiye. “Üzgün yurdum, güzel yurdum” demişti Ataol. Değişecek. Hepsi yalan bu gerçek. Değişecek.
Yeni yıl arifesinde bu üzgün ve güzel yurda bakınca, biliyorum, mendilde kan izlerinin, açlığın, soğuğun, emek sömürüsünün, patron göbeğinin, gerici üfürüğünün, mayfa vurgununun, düzen siyaseti çıkışsızlığının hükmü, her açıdan giderek ağdalı bir karanlığa gömülüşün izleri görülüyor. Biliyorum, herkes gibi. Değişecek, biliyorum. Bilin.
Yılbaşlarını sevimsiz bulduğumda, beni, Rosa Lüksemburg sarsar. Cezaevinde yeni eteğini bluzunu üstünde dans adımlı deneyişiyle, “sevgili”ye çam ağacı süsleyişini heyecanla anlatışıyla, dipçik darbelerinin hemen öncesindeki yaşam sevinciyle, o kartal sarsar.
Saman sarısı saçlar, mavi gözler de asılı, telli pullu, Estonya türkülü, fabrika bacalarıyla çevrili olmasından gurur duyduğu bir yılbaşı ağacına, devrimler tarihine bakarcasına bakan, üstelik hayata veda eder gibi bakan, Nâzım sarsar.
Hiç Nâzım’ın akarsuları kadar iyimser olmadım, kabul. Ama, “her sabah, göğün kasvetli örtüsünün altında uyandığımda, bunun benim için yılbaşı günü olduğunu anlarım” da demedim Gramsci gibi. O, tarihin belkemiği olan kronolojilerden birkaçının istilacı ve taşlaştırıcı yıldönümlerine dönüşmesinden dertliydi. “Kendinizi bu yıl ile sonraki arasında bir mola olduğunu veya yeni bir tarihin başladığını düşünürken buluyorsunuz, falan filan. Her sabahın benim için yılbaşı olmasını istiyorum. Ben her gün kendimle hesaplaşmak ve her gün kendimi yenilemek istiyorum. Hiçbir gün dinlenmeye ayrılmaz” diye gerekçelendiriyordu “nefret”ini. Eskiler yapmış diye, kutlama yanıp tutuşmalarını, hiç tanımadıklarıyla ortak ritüel paylaşmayı anlamsız buluyordu.
Ama burulmayın canım, hem ben öyle değilim, hem o tatlıya bağlıyor.
“Sosyalizmi bu nedenle bekliyorum. Çünkü ruhumuzda hiçbir karşılığı olmayan tüm bu yıldönümlerini çöpe atacak, başkalarını uyduracaksa da, hiç değilse ahmak atalarımızdan kayıtsız şartsız aldığımız günlerin aksine bize ait günler olacak.”
Yani Gramsci tatlıya bağlaması da bu kadar, ne yaparsınız. Ben, Rosa ve Nâzım’a daha yakınım son tahlilde, lütfen!
Neyse ne! Boşverin.
Nerede olsak, içinde ne olsa, bir kadeh çınlatıp hesaba duracaksak bir yeni tarih için ve bu ülke bu dünya değişecekse elbet bir başka tarihte, gelin, bir şiir kadar umutlu olalım. Umudu örgütleyelim. Ben yılbaşlarını sevmem, aldırmayın mızmızlığıma. Necatigil de varsın üşüsün iki dize. Ona da aldırmayın. Daha 50’lerde şunları yazan da o “orta sınıf ev şairi” ne de olsa…
oda karanlık / odadan dışarı çık / şehir karanlık / şehirden dışarı çık / korkma / yürü bir hayli yürü / gördün mü / dağlar başladı artık
korkun dağılır rüzgârda / bekle biraz / dağlarda ateşler yandıkça / karanlıktan korkulmaz
dağlar karanlık / dağlara yukarı çık / korkma / yürü bir hayli yürü / az daha yukarı çık / birbirinden uzakta / gördün mü / ateşler parladı artık
şimdi dağlar kaldı yine ardında / odan yendi karanlığı, ölümü / dağlarda ateşler yandıkça / karanlıktan korkulmazmış, gördün mü?
Gördünüz mü?
Karanlığı, ölümü yeneriz, korkmayın… Hey, aldırmayın be kupkuru hakikat tellallarına, sırası mı!
Varsayın, avcunuzda bir çocuğun sarışın eli, bir yılbaşı ağacı önündesiniz. Bir büyük çağrıyı duyun, bir büyük safa girin. Seçeceğiniz taraf belirleyecek yeni yılın ne getireceğini. Hatta yeni olup olmayacağını.
Haydi, ıslak koli kutularındakiler için de! Çın çın!
Yeni yılınız umutlu olsun!