Kimlikçiliğin güç arayışıdır, işgalci karanlığı besleyen. Emperyalizmin, gericiliğin safına düşürten, sermayenin yayılmacılığına el çırptıran. Halkların acılarından zafer paydaşlığı umdurtan.
Suriye’de Newton yasaları
Asaf Güven Aksel
Özelde Kültür Devrimi süreci üzerinden bugünlere çengel atarak Çin’e, genelde de bütün sosyalist iktidarlara, “uzaylılar gelse de Dünya’yı işgal edip bizi ‘özgür’leştirse” dedirtecek kadar mezalim atfeden “Üç Cisim Problemi” adlı popüler diziyi değerlendirirken, Kepler ve Newton gibi isimler de, “komünistlerin fizik bilimine düşmanlıkları” nedeniyle gündeme gelmişti. Kepler, gezegenlerin hareket yasalarını gözlemle tanımlamış, Newton bu yasaların temelindeki nedenselliği formüle etmeye, test edilebilirliğini ve öngörülebilirliğini sağlamaya girişmişti.
Newton’u getirip getirip, ağacın altında uyuklarken kafasına elma düşünce yerçekimini bulan bir adam karikatürüne indirmiş olsak da, “eylemsizlik”, “itme”, “etki-tepki” gibi, evrensel kütleçekim yasasını kuşatan çalışmaları, günümüzün inşasında başat rol oynayanlardandır.
Aklım hiç ermez, bir tırtıklama gafı yapmadan, ben Isaac Amca’yı yine alayım bir ağacın altına oturtayım, kafasına da elma düşürteyim. (Öyle bir karikatür vardı, elma düşünce “yerçekimini buldum” diyen Newton’u, hamamdan elinde tasla fırlamış. “Evreka, aha da suyun kaldırma kuvveti” diyen Arşimed’i, her yanı lamlar, imbikler, karatahtada formülasyonlarla dolu laboratuvarın penceresinden, asitle delik deşik tüten önlükleri, dağınık saçları ve arkada kavuşmuş elleriyle izleyen araştırmacılar, “pis ballılar” diyordu.)
Arif Damar’da şairane dalgınlık ve yaşla da gelen bir sarsaklık, bende ergenlerin yeni boyutlanan ele kola hâkim olamayışlı ve sabırsızca tüyme telaşlı sakarlığı, habire raftan ya kitap ya oyuncak deviriyorduk. Her seferinde de Arif Ağabey, aynı şakayı yapıyordu sektirmeden.
“Şu Newton’a öyle bir kızıyorum ki! Ne halt etmeye bulursun yerçekimini!”
Biz artık gülmez olmuştuk da, bazen yanımızda birileri olurdu ve seyrek de olsa içlerinden bir andavallı çıkar, “ya adam yerçekimini icat etmedi ki, zaten hep var olan şeyi açıkladı” derdi. Arif Damar, içini çeker, sesli nefes verirdi o zaman. Bir gün, şakanın arkası da geldi. Daha çok gençtim, yaşlanmaya başladığımda, Newton’u değil ama, yerçekimini düşman görecektim. İnsanın hareket kısıtına eşyaların, nesnelerin aldırmazlığı ve fiziğin sözünden çıkmazlığı, katılığı, “düşmeyeyim, dökülmeyeyim, ayağını kaldırayım, arkadan ittireyim” demezliği, karşılıklı düşmanlık mecazına evrilecekti. Bunları söylediğinde, sanırım şimdiki benden epeyce gençti. Yıllar var, sık sık bu şakayla anıyorum Arif Ağabey’i. Yaşla, pıhtıyla, “ne halt ettin be Newton!” diyorum.
Diyebilirsiniz ki, sıcak gündemde Suriye’nin leş kargalarınca didiklenmesi varken, Newton nereden çıktı şimdi. Biraz bize benzettim, Suriye’ye bakarken, ondan herhalde.
Dünyanın sınıf ekseninde bölünmüşlüğünden bahis açtıkça ve sınıf eksenli mücadelenin dışında her yolun, kanın, yağmanın ve sömürünün katlanarak devamına varacağı söylendikçe, Arif Damar’ın Newton’a ilenmesi benzeri tepki kaplıyor ortalığı. Arif Damar’ınki espriydi elbet, ama fiziğin katı kuralları, şakalaşmıyor, yaşlandık diye yumuşayıp Newton’u yanıltmıyordu. Şimdi Suriye’yi el ovuşturarak izleyenlerin sosyalistlere öfkesi ise gerçek ve sıfatları tatsız, çünkü ya fizik katılığına çalım atmaya yelteniyor, ya maskeli.
Newton, bir gerçeği, nesnel yasayı dile getiriyordu. O gerçeğe kafa tutamayınca, açıklayana çatıyorduk şakacıktan. Sınıf kavgası gerçeğine tahammülü olmayanlar da, bunu dile getirenlere çatıyor öfkeyle. Sadece Suriye mi, her seçim döneminde bile, yaşanıyor bu.
Uzun yıllardır, benzeri saldırılara uğrayarak dağılan bir coğrafyada, Suriye özelinde Türkiye’nin Yeni Osmanlı heveslisi hayalperestlerinin de başat rol oynadığı bir paylaşım, bir yeniden haritalandırma savaşı sürüyor. Hâkim sistem sahiplerinin, emperyalistlerin ve maşalıklarını üstlenmiş dinci, şeriatçı yapılanmaların kesici dişlerinde kan izi görmemiz, işin doğası gereğidir.
“Silahlara siyaset kumanda eder” derler. Siyasete de sınıf.
Bölge yeniden şekillendirmeleri, işgaller, ülkeler arası, uluslar arası , dinler, mezhepler arası cereyan ediyor görünse de, gelir sınıfa dayanır. Yeraltını, yerüstünü yağmadır, emeği talandır amaç.
Bu kapitalizmin doğasıdır, emperyalizmin tanım içeriğidir.
Bana Newton’u düşündürten, bunlardan çok, o kanı yalayıp şükretmeye taliplerin, diş kirasına razı olanların hâlâ “sol” kabulleri.
Daha dün, Filistin için, Gazze için, Lübnan için “insanlar ölürken nutuk söyleyen”ler, İsrail’e karşı sinelerini ateşe açanlar, şimdi nasıl oluyor da, Suriye’yi topa tutan İsrail’e alkış tutuyor? Üstelik, belli ki, İsrail’in bölgede güç kazanması anlamına gelecek her işgal ve katliamında da, bu alkış sürecek artık. Suriye’ye özel bir durum değil yani, açıkça bölge haritalandırmasından medet ummaya sirayet edecek bir saf tutma konumu bu. Yeniden inşa taşeronlarından, kâr sağıcılara, bir vasal toprak beklentisindekilerden, darülharp hezeyancılarına, Osmanoğlu halifeliği şaklabanlığına kadar geniş bir ittifakı, ABD emperyalizmine, İsrail katliamcılarına, AKP’ye, önde el kavuşturtup diz çöktürten nedir? Suriye’nin başına gelenlerin benzerinin Türkiye dahil bütün bir bölgede yaşanması hesap kitabını yaptırtan nedir?
Kimlikçiliğin güç arayışıdır, işgalci karanlığı besleyen. Emperyalizmin, gericiliğin safına düşürten, sermayenin yayılmacılığına el çırptıran. Halkların, ulusların acılarından zafer paydaşlığı umdurtan. Boğazlaştıran.
Yıllardır bunu dile getirenlere, bir nesnel gerçeği, bir tunç yasayı değil de, kendilerine has bir teoremi ifade ettikleri muamelesi yapanlar, “her şeyi sınıfsal devrimle çözme iddiasından gına geldi, bu dünya düzeninde de demokratik haklar elde edilebilir, kimliğimiz özgürleşebilir” diye saldıranlar, Balkanlar’da, “Arap Baharı”nda neler olduğunu düşünüyordur? Bugün Suriye’de neler oluyor? Neden oluyor? Kim ne âlemdedir? Özgürlük ne yana düşüyor, bağımsızlık, emekçi halk?
“Hareketli bir cisim dışarıdan bir kuvvete maruz kalmazsa doğrusal hareketini sürdürür” diyor Newton. “Her etkiye karşı ona eşit ve karşıt yönde bir tepki vardır” diyor.
Bunlar Newton’un zihinsel oyunu değil, şahsi fikirleri değil. “Önce olgular gözlemlenmeli, bu gözlemler sonucu doğanın yasaları keşfedilmeli ve sonrasında oluşturulan kuram, bu olayları açıklayabilmelidir” görüşünden, şaşmaz, değişmez yasalaştırmalara varıştır.
Sınıf kavgasının, her türden demokrasicilikle, kimlikçilikle, “varsın olsun”culukla örtülmesinin altından, kırdırılmalar, işgaller, sömürü katmerlenmeleri çıkar, emperyalizm çıkar, patron kârı çıkar, gericilik fışkırır, şekere bulanmış esarete düşülür, derken böyle bir yasalılığa işaret ediliyor.. İhsan kabul edenlerin, “ne halt etmeye mızıkçılık ediyorsunuz” öfkesi, aslında bu katı yasaya karşı doğuyor…
Büyük Ortadoğu Projesi’nde çitle çevrilecek mevzilerin kurdelesini kim kesiyor? Dizide, uzaylı işgaliyle bir kurtuluş bekleniyordu. Sonunu izleyen?
“Bir cismin kütlesi ne kadar fazla ise hareket ettirici bir etkiye direnci o kadar büyük olur.” Evet, bir de bu var.