Silivri’ye gitmeyiş biçimleri...

Biz despotik ve hukuk tanımaz tiplerizdir biraz. Ceberrut gelenekleri sahipleniriz. Örneğin Vişinski mahkemelerini insanlık suçu ilan edenler, Stalin söz konusu olunca yargının ve insan haklarının ıcığını cıcığını dökenler, İstiklal Mahkemeleri’ni faşizm olarak nitelendirenler, haklı olarak kızarlar bize. Onlar hukukun, adaletin, insan haklarının, özgürlüklerin, yani ki demokrasinin yılmaz savunucularıdır.

Bu iki gelenek, bugünün bütün tezahürlerinde de karşı karşıya kalırlar.

Biz kötüler ve hakları umursamazlar, örneğin, yarın karara bağlanacak Ergenekon davasının, yargılananlardan bağımsız olarak, yargılama açısından tam bir hukuksuzluk örneği olduğunu, somut suçlamaların uydurma deliller üzerine kurulduğunu, bütün bir toplumu sindirmek için yürürlüğe sokulmuş, üzeri alıklara ağız tatlandırıcı olsun diye pudra şekeri kaplı bir ABD-AKP operasyonu olduğunu söyleriz.

Özgürlükçü demokratlar işin o faslına hiç takılmaz, tekil isimler sayar, evhamlar dile getirir, suç ve suçlu kavramlarının demokrasideki tanımlarını umursamaz, kanıtların niteliğini tartışmaz, kuşkuyu yeter sebep görür ve “sonuna kadar git” diye uygulayıcılara alkış tutarlar. Somut faşizan yöntemlerle, muhayyel bir faşizm yargılanmaktadır onlara göre ve ikincisi önemlidir.
O zaman anlarız ki, bu iki saf, izlenen yargı yöntemine değil, kimin ne yaptığına göre belirlenmektedir. Ve hep birileri, gericiliğin yanında, her türlü hukuksuzluğu mübah sayabilirler. Biz ceberrut ve kötüler, ileri adım bütününün kaçınılmaz haksızlık parçalarını da açıkyüreklilikle kabul ederiz.

Ama onlar özgürlükçüdür gene de, biz totaliterizdir... Taraf’ta Zaman’da boy göstermeyi içinizin kaldırıp kaldıramadığı ayrışmasıdır biraz da bu...

Biz milliyetçi ve darbeciyizdir biraz. Ama Silivri’ye gitmeyiz gene de. Ergenekon davalarının arkasında ne yattığını bilir, bu operasyona karşı koyar, bir yandan da, haksızlığa uğramış da olsalar, haklarını savunmanın, aynı paralelde bir siyasal destek görüntüsü yaratılmasına izin vermeyiz. Oradan üretilen projenin parçası olmayız.

Biz despotikler, özgürlükçülerin aksine, “bizden olmayan”ların karşılaştığı gerici iktidar odaklı zorbalığa ve hukuksuzluğa sessiz kalmayız anlayacağınız, “bizden”liğe doğru çekilemeden. Onlar “bizden”liğe doğru çekmek için olmadık çamurlar atarak bize saldırsa da, sabırla bekler, eşit şartlara bırakırız hesaplaşmayı... Ayrı takımlarda oynadığımızı her anlamda göstermekle yetiniriz siyasal açıdan...
Biz flamacıyızdır biraz, üzerinize afiyet. Bayrak sallar durur, kendimize mal ederiz kitlesel eylemleri... Kimileri ‘Gezi Ruhu’nu Silivri’ye çağırır, gelince üç kere vursun diye bekler, kimileri, içlerinde “yaradılanı yaradandan ötürü seven” yeni “devrimci imam” tiplemeleri de bulunacak şekilde, yok derler, “Gezi Ruhu” oraya gitmeyenlerde vücut buluyor... Biz birilerine olmadık bir fırsatçılık ve dükkancılık gözüyle bakarız, diğerlerine demokrasiyi, hukuku filan palavralarına örtü olarak kullanan iktidar yalakaları... Ama, flamacılığı bize yamamakta birliktedirler...

Garip şeydir siyasetin hayatla yüzleşmesi. Şöyle özetlenebilir bu yukarıdaki laf salatası:

1) Ergenekon, birkaç mostralık nezdinde kendisine soldan dangalak devşiren, Kürt hareketinden nasiplenen gerici iktidarın uzattığı elma şekerinin koçanındaki öldürücü zehirdir. Şu ya da bu sebeple, iktidarın bu operasyonlarını destekleyenler, ABD-AKP dizaynının, yani, özgürlüklerin, halkların, aydınlanmanın, demokrasinin en amansız düşmanlarının yedeğine çekilmiş, gönüllü, kadrolu uşaklar ya da şapşal “özgürlükçü”lerdir. Onlar sadece gericiliğe ve emperyalizme özgürlük istemekte, hukuk tanımazlıklarıyla da, ne kadar kendilerine atfettikleri niteliklerden uzak olduklarını sergilemektedirler.

2) Uğradıkları haksızlık karşısında savunmanın ötesinde, konunun Silivri’yle sınırlı olmayan bir diktatörlüğün parçası olduğunu görenler, antiemperyalist ya da ikinci cumhuriyete karşı direnen ilerici unsurların yanı sıra, milliyetçisinden darbecisine, kontrgerilla şeflerinden faşist subaylara kadar nice unsuru da barındıran o çuvala girmezler. Silivri’ye örgütlü olarak gitmezler, çağrı yapmazlar. Ama bunu, karşı cephenin liberal yardakçıları gibi yaygaraya çevirmezler.

3) Ergenekon ile “sonuna kadar gidilsin”ciler arasında kalın bir çizgi çekersek, halk hareketinin kusacağı işbirlikçi kesim, ikincilerin temsil ettiği noktada duranlardır.

4) Dolayısıyla, “Gezi Ruhu”nu ağzına almaması, sahiplenir gibi ahkâm kesmemesi gereken birileri varsa, onlar da, iktidara karşı bu kalkışmayı, darbe korkusu yaymaktan barış süreci zedelenir ha endişesine, Taraf ve Zaman’a son demeçlere kadar, iktidarın her türlü gerici hamlesinin, emperyalizmin her türlü oyununun piyonu olanlardır. AKP’nin hukuki ve sosyal darbelerinin tümüne onay verenlerdir. Faşizmi allayıp pullayanlardır.

Biz biraz despotik, darbeci, flamacı filanızdır... Hayata bakmayı unutursak tabii...

Not: Diktatörlüğün Silivri’ye gitmek isteyenleri engelleme ve Aydınlık, İP, TGB operasyonlarına karşı sesini yükseltmeyenleri, yeni bir “demokratlık” sınavı mı bekliyor ne? Yoksa, AKP ne eylerse güzel eyler, Silivri’ye her şey mübahtır teranesi mi okunacak, yeryüzü iftarlarında...