Sahneyi terk etmemek

Asaf Güven Aksel'in “Sahneyi terk etmemek” başlıklı yazısı 03 Şubat 2013 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Bu yazıyı teslim etmemin üzerinden takriben beş saat geçecek, Akün sahnesi önündeki eylem başladığında. Siz okuduğunuzda da, eylem bir gün öncede kalmış olacak.

Kaç kişi toplanacak, nasıl bir etki yaratacak, haber değeri kazanacak mı, bilmiyorum. Yetmeyeceğini biliyorum. Durduramayacağını...

Akün ve Şinasi sahnelerinin satış ihalesinin yapılacağı 5 Şubat günü de bir eylem olacak.

Kaç kişi toplanacak, nasıl bir etki yaratacak, haber değeri kazanacak mı, bilmiyorum. Yetmeyeceğini biliyorum. Durduramayacağını...

Bilmediklerim ve bildiklerim, hangi sonucu doğurursa doğursun, bir nokta değişmeden kalacak. Üç kişi toplansa ve kimse umursamasa da, ortalığı yıksa bir mahşeri güç ve tek tük elde edilenlerden bir kalem daha eklense de başarı hanemize, “satacağız-sattırmayacağız!” inadı ve mücadelesi sürecek.

Bunu, iki paralık kapıkullarından bir rezil, eksik olmadığı ekranda, Necdet Calp’le Turgut Özal arasındaki Boğaz Köprüsü çekişmesine benzetti geçenlerde. Masaya yumruk vuruluyor, “sattırmam!” deniliyor, ama kervan yürüyor ve her şey satılıyordu, devletin küçülmesi, modernliğin gelişmesi teraneleriyle liberalizm bayrağı göndere çekiliyordu...

İşte bu karşılıklı tarihsel konumlanıştır, satmak isteyenlerle buna direnenler arasında cereyan eden.

Durduramadınız, durduramadık, kazandık, kaybettik değil mesele, Akün ve Şinasi de değil, rantsal dönüşümün toplumsal etkileri bambaşka bir boyuttur. Bu boyutta, satmak ve sattırmamak, iki farklı dünya görüşünün ifadesidir sembolik açıdan. Sevinmek ve yerinmek, ancak bu nihai saflaşmada elde edilecek kesin sonucun işidir. Mevzilerde süren çarpışma, evet etki edecektir bu sonuca, ama işimiz ve işleri bir bina sınırında olmadığından, bu dönem mücadelenin sürdüğü, süreceği dönemdir.

Dün bu sayfada değerli ustamız Yılmaz Onay’ın bir mesajı yayımlandı. Umarım okumuşsunuzdur. Orada, mesajın başlığına da çıkardığımız bir cümle, sarstı beni. Diyordu ki, o ömrünü yeni bir dünya mücadelesine adamış, çınar yaşında bir adam, bakın, diyordu ki, “o sahnelerde ömrüm geçti, hakkımı helal etmem!”...

Ah benim güzel ustam... Hakkımı helal etmem! O sahnenin kılına dokunursanız... Etmem!

İşte bu çınardaki çocuksu, safiyane ifade dönüyor dünden beri kafamda. Bu temizlik. Diyor ki orada AKP’ye, siz azınlıksınız aslında, ne hakkınız var halkın malını, emeğimizin ürününü birilerine peşkeş çekmeye. Çoğunluk olsanız ne yazar, ne hakkınız var bu fütursuzluğa!

Güzel ustam benim... Biliyorum, yetmeyecek. Biliyor, durduramayacağız. İşte orada bir isyanın, azıcık kalmışsa vicdan kırıntısı, azıcık kalmışsa hak duygusu, ona seslenişini görüyoruz. “Size uğur getirmez” diyor yeni sahiplerine. Çünkü... Hakkımı helal etmem!

Bir ananın evladına söyleyeceği en ağır sözü sarfediyor benim tertemiz ustam.

Biliyor duyulmayacak, biliyor titreteceği hiçbir tel yoktur karşısındakilerde. Haram ediyor emeğini o yüzden. Haram ediyor düşmana, halkına helal ettiği emeğini...

Sizi bilmem, benim yüreğimi dağladı bu söz, çakıldı beynime. Bir çınarın feryadı karşısında, utandım. Bunu söylemek durumunda kalmasına yandım...

Ama işte o vicdan var yanımızda. O emek var. O kadirbilirlik var. O yaşamını halkın güzelliklerle buluşmasına adamışlık var.

Karşısında, “bütün güzel şeyleri, ümidi yok etmeye” and içmiş para ve gericiliğin cephesi. Her şeyi satanların, sanatın yücelticiliğinden nasibini almamışların cephesi.

Akün değildir mesele, Sulukule de değildir.

Bunları söylüyorum size belki gereksizce, ama, sakın gölgelenmesin yüzünüz istiyorum, Şinasi ve Akün’ü paragözlere kaptırırsak. Mevzileri sonuna kadar savunacağız, durdurmak için bir sosyal yıkımı elimizden geleni yapacağız. Ama bunların bir bütünün parçaları olduğunu unutursak, giderek daha az katılım, giderek daha cılız itiraz, giderek daha duyarsız bir toplum buluruz karşımızda.

Durdururuz! İzin vermeyiz! Eğer bunun, o güzel ustamın dile getirdiği değerlerle değersizlik arasındaki iki ayrı dünyaya bölünmüşlüğün kavgası olduğunu bilir, ona göre örgütlenir, iktidar mücadelesinin göbeğinde yer alırsak...

Unutmayın. Bugün gücümüzün yetmediğini düşündürten her şey, etkisinin kalmadığını düşündüğünüz her şey, asıl gücümüz, sarındığımız bayraktır...

Akün’le Şinasi’yle sembolize edilen budur: Siyaset sahnesinden çekilmeyeceğiz! Sahneyi terk etmeyeceğiz...