‘Kasabın Derdi’

Asaf Güven Aksel'in “Kasabın Derdi” başlıklı yazısı 23 Aralık 2012 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Aziz Nesin’in, “Kasabın Derdi” öyküsünde gibiyiz biraz. Adamcağız toplanıp üzerine çöreklenmiş bütün sıkıntılardan bunalır da, sokağa atar kendini hani. Söylene söylene yürürken, karşısına çıkan herkes, o daha ağzını açmadan derdini döker. Her muhabbet de, “sen kendi haline şükret”le biter. Sonra, karşılıklı dertleri kıyaslar adam, elindeki parayla tahvil mi alsa altın mı diye düşünmekten mustarip olanın şahsında, tamamına sille tokat girişir bir cinnet anında.

Şikayetçi, karakolda adam için, “biz de onu aydın biri sanırdık” der sık sık... Okur yazar, aydın, aklı başında bir adamdı, niye böyle yaptı ki?
Biraz, “Kasabın Derdi” öyküsünde gibiyiz.

Biraz, “Kasabın Derdi” öyküsünde gibiyiz.

Taze örnek diye söyleyeyim, Orhan Pamuk “mağdur”dur mesela bu ülkede. Emperyalist efendilerine işgal ve katliam çağrısı yapabilir. “Höt!” derseniz, karşınızda koro vardır: Ama o düşünceleri yüzünden tehdit edilmişti! Mağdura vurmak yakışır mı! Ne yaparsa yapsın, başımızın tacıdır...
Liberal çarpılma, böyle bir “hakkaniyet” üzerinden, bütün haksızlıkları, bütün yanlışları aklamayı ve sürekli bir “aldırma, cambaza bak” gevelemesiyle zihinleri iğdiş etmeyi kesinlikle başardı.

Aklınıza gelebilecek bütün sosyal katmanları “kendi derdi” içine hapsederek, bütün olan bitene oradan bakmasını sağlayarak, “kendini kurtarma”yı empoze ederek, parçalanmanın, bölünmenin, “başkalarına rağmen” davranmanın teorisini genelgeçer kıldı.

Ve bütün bunları, hep “başkalarının sorunlarına duyarlı” olmak pudrasıyla örtme kıvraklığını gösterdi.

Öyle ki, “tek ortak düşman” belirlediği kesimlere bile, aynı gerekçelerle bildiğini okuma zemini yarattı.

Kimse yanlış yapmıyor bu ülkede. Hatalı siyaset de izlemiyor. Kötü de değiller. Bir tek biz, komünistler, “haline şükretmeli”yken, sürekli haksızlık yapıyoruz.

Duyarlılıkları gözetemiyoruz, keyfimiz çok yerinde ve umursamaz olduğumuzdan.

Kürt siyasal önderliğinin girdiği bir pazarlık, bir rol kapma eğilimi mi var? Bölgesel hamlelerini “büyük güç” flörtleriyle mi atıyor, yöntem hatası mı yapıyor? Sus! Onlar inkâr edilen mağdur, hiçbir şeylerini eleştiremezsin!

Başörtüsü, türban, kölelik ruhunun mu göstergesi? Sus! Onlar okula alınmayan, kamuda görev yapamayan mağdur!

Gericilik iktidara yerleşti ve Cumhuriyet yıkıcılığını tamamladı, İslami faşizmi bütün kurum ve kurallarıyla dayatıyor mu? Sus! Zamanında az mı çektiler inançları yüzünden! İntikam haklarıdır!

Kontrgerillanın, askeri erkanın ülkenin başına açtığı dertler, körüklenen ırkçılık mı? Sus! Bak, onlar Ergenekon mağduru!

Yazının sınırlarını aşar, dedik ya, aklınıza gelebilecek bütün sosyal katman ve duruşlar için geçerli bu silsile... Kimlikler, inanç sistemi, meslek örgütlenmesi, bireysel sıkıntı, cinsel eğilim, cins, sokaktaki kedi oluş, ne varsa...

Hepsi, ister tarihsel, ister güncel olarak mağdurdur. Bir dönemin mağdur edeni, devran dönmüş, mağdur olmuştur. Mağdur, iktidara yerleşmiş, kendine göre biçimlendirmiştir, ama zamanının mağdurudur. Şeriat mağdurdur, Cumhuriyet mağdurdur.

Öyküdeki adam, aydındır, okumuş yazmıştır, haliyle herkesin derdini kendi derdi bilmeli, el uzatmalı, yardım etmelidir.

Onun “asıl derdi” açısından etrafına bakma hakkı yoktur...

Biraz öyleyiz. Haline şükretmesi gerekenleriz. Başkalarının duyarlılıklarını gözetmekle yükümlüyüz.

Bu ülkenin mağdur olmayan biricik kesimidir emekçiler, sınıf, komünistler. Bütün o duyarlı, demokrat, özgürlükçü kesim, sadece onları zikretmemektedir. Ne gadre uğramıştır onlar, ne zulüm görmüştür, ne derdi vardır.

Bu yüzden, tekmil mağdurlar onların üzerinde tepinmekte beis görmezler. Kendi gözlerinde mertek varken, başkasının gözündeki çöpü dile getiremezler ne de olsa.

Ne yaparsanız yapın, madem kendinizi kurtarmak derdiniz, hakkınızdır diyen onay mercii olmak durumundadırlar. Gadre uğradıklarında oh çekenlere de el uzatmaları istenir.

Misyonu budur komünistlerin, zaten bir varlık olmadıkları için, o her şeyin sebebi halkla birlikte, çıkış göstermekten vazgeçmeli, kendilerini çıkışsızlıkta debelenenlere adamalılardır.

Yoksa, mağdura dil uzatan zalim olurlar...

Bir “Kasabın Derdi”ndeki aydın adam, bir komünistler. Mağdur olmayan sadece onlardır...

Bütün kesimlerin ortak ve gerçek çözümü üzerinden edindiği büyük derdi dile getirdikçe de, duyarsız zalim ilan edileceklerdir...