Eşyanın tabiatı ve hazin bir öykü

Bu hafta bir şey yazmayayım da, size bir Aziz Nesin öyküsü anlatayım, bir seferlik böyle pas geçmiş olalım.

Hazin sona varan yolculuğu, görüp seçip nikâhlandığı, ağzı var dili yok, kendisinden hiçbir şey istemeyen mazlum eşine, iki çift ten rengi ince çorap almasıyla başlar “Bendegörsün Asım Bey”in, aynı adlı öyküde...

Aman demiştir hep, bende görsün ki gözü dışarıya kaymasın, hep yanımda kalsın, beni çekip çevirecek bu kadını hoş tutayım... Güzel...cedir, endamlı...cadır, başkasına değil kendisine varmıştır en önemlisi Sabiha.

Şunu alayım, istemez, bunu alayım, bendeki yeter, öyle de kanaatkâr. Süs bebeği değildir ki! Zorla ince çorap alır işte, dediğimiz gibi. Sadece bacaklarının güzelliği ortaya çıkmaz, Bendegörsün Asım Bey’i kendine hayran bırakmaz, mırın kırınla dili de çözülmeye başlar Sabiha’nın.
Çorap tamam da, şimdi altında bunlarla olur mu o çorap, uyar mı, yakışır mı? Haklıdır, çoraba uygun iskarpin alınır.
E, oldu mu şimdi? Ben senden hiçbir şey istemeden geldim, vardım yanına, sen aldın çorabı, açıkçası, olmadı, bir entari gerekir uyum için. Hay hay Sabiha.
Üstüne bir bluz şart olur. Eşarpsız eksik kalır. Üst baş tamam da, biraz da bedenen uyum gerekmez mi? Kuaför edinilir. Makyaj seti tamamlanır. Takılar sıralanır. Eli yüzü iyice düzelir eve ilk geldiği hale göre. Evin de öyle.

Hep senin için aslında Asım Bey, neydi o sünepe, bakımsız halin, hanene ay doğdu, renk geldi, yalan mı? Değildir. Bendegörsün Asım Bey’de alttan alta bir kurumlanma, bir çalım koluna girip gezdikçe. Artık şakımakta Sabiha, Asım Bey’i çekelemekte...

Dönüp dönüp bakanından burun kıvıranına, nazarlara tüü...

Bir içim su olmuş çıkmış ya Sabiha, aman bende görsün, gözü dışarıya kaymasın, kimsecikler kapmasın telaşında Bendegörsün Asım Bey.
Tabii, içinde o ahu dolanırken, eski püskü mobilya olmaz. Yenilenir. Yenilenen mobilya, yanlış anlamayın Sabiha değil, bizatihi mobilyanın kendisi, yeni bir ev ister, kenar mahalleden çıkmak ister. Yeni bir ev, yeni bir semt. Öyle yeni ki, o yeni mobilya da eski kaçar buraya, yeniden mefruşat. Yenilenmeye yakışır yeni bir eş dost çevresi... O çevrede, arabasız? Olamaz... İster de ister, alır da alır, değişir de değişir ihtiyaçlar ve ilişkiler...
Bir gün gelmiş, sanki Asım Bey günün birinde bir mazlumu alıp aman bende görsün diye diye onu esvaplarla donatmamıştır da, aksine, şimdiki adıyla Sabiş, ona bunları verme fırsatını bahşetmiş, bir lütuf olduğunu başa kakar olmuştur. Kim kimi sahiplenmiş, kim kime kol kanat germiş, tersten algılanır hale gelmiştir.

Şimdi bir meyhane köşesinde, iki çift ince çorabın, ilişkiyi artık kendisinin de kapı önüne konularak değiştirildiği noktaya nasıl götürdüğünü düşünmektedir, bir girdaba balıklama dalmış, varı yoğu tüketmiş Bendegörsün Asım Bey...

Sabiha’nın Sabiş’liğe geçiş sürecinde, dilinden düşürmediği şudur: Her şeyin bir yaraşığı var! Bununla, kendisi istediği için değil, “eşyanın tabiatı” gereği bunların yaşandığını ifade etmektedir... Asım Bey, yaraşmaz kalmıştır, heyhat... Bende görsün demiştir Sabiha’ya, ondan başka herkeste görmüştür Sabiş...

Gülümsetti mi Aziz ustanın bu ibretlik öyküsü, yoksa içinizi mi burktu bilemem. Belki de tarihte kaç kez yaşandığıyla ilgilidir bunun yanıtı. Kendi mi kaşınmış Asım Bey, bir stratejiste mi kurban gitmiş, yoksa zaten teşne miymiş değişime, alt tarafı bir öyküdür, bunları yanıtlamayı dert etmez. Siz de etmeyin...

Diyelim ki, öyküye bir karakter daha katsaydı Aziz Nesin de, ona, bak alma o çorabı, arkası gelir bunun dedirtseydi, Bendegörsün Asım Bey, bunu, eşinin güzelliğinin ortaya çıkmasını istemeyenlerin haseti olarak yorumlasaydı, finalde rakı masasında kim oturuyor olurdu karşısında? Kime içini dökebilir, kiminle dertleşebilirdi, Sabiş çekip gidende?

Öykü bu, merak etmeyin böyle şeyleri, öküz altında buzağı aramayın...

İyi de, ne yani, bir mazluma iki çift çorap da almasa mıydı Asım Bey, böyle bir olasılık var diye? Öykünün akışını değiştirmek mümkün tabii bu soruyla, ama Aziz usta, böyle bir olasılığın gerçekleştiği durumu yazmış. Edebiyat biraz da budur, “böyle de olabilir”leri yansıtır, alışılmış mantığa uygun gelmese de. Fantezidir ya da öngörüdür, kurgudur ya da gidişattır, varsayımdır ya da deneyimdir, kim bilir...

Dedik ya, öyküdür, bir öykünün ötesinde kulak asmasanız da olur...