‘Dostane’ bir ‘atışma’...

BirGün, işinden çıkarılmış bir gazeteciye, Can Dündar’a, bir aylığına Doğan Tılıç’ın köşesini verdi. Gel burada gönlünce yaz dedi. Hem medyatik isimdir Can Dündar, meraklısı vardır hem açıktan karşı tarafın adamı değildir hem işsiz bırakılmış, cezalandırılmıştır. Bu durumda, BirGün’ün jesti, her açıdan mantıklı ve doğru bir tavır olarak görülebilirdi.

Yalnız, Dündar’ın daha ilk yazısında, bu “dayanışma”yı, başka “dayanışma”lara tahvil etmesi, soL’un eleştirisine maruz kaldı. Bir kelime benzerliği kullanılarak, Polonya’daki karşıdevrimin “sendika”sına selam göndermişti Dündar. Bir de, yine aynı kelimenin geçtiği, BirGün’ün köşesini kendisine veren iradenin “bir kopuş yaşadığı” liberal geleneği öne çıkarmıştı.

soL, bunu eleştirdi. Anında, BirGün’ün salvosuyla karşılaştı. Kıskanmayın, çalışın sizin de olur, siz tabii bilmezsiniz bu işleri daha yenisiniz, gazetecilikte önemli olan şunlardır filan türü yanıtlar aldı.

Gayri ciddi bir savunma mekanizması devreye girdi, içeriğe ilişkin tek kelime edilmeden, mızıkıldı geçildi. Bunun üzerinde durmaya değmez.
Biz gene soL’u eleştirelim bu noktada.

Birincisi, BirGün’e olmadık bir nitelik atfedilmiş ve nasıl böyle bir yazıya yer verirsiniz diye sorulmuştu üstü örtük biçimde. İkincisi, Can Dündar’a olmadık bir nitelik atfedilmiş ve nasıl böyle bir şey yazarsın denilmişti açıkça.

İkisi de yanlıştı bu öncüllerin ve izleyen soruların.

Can Dündar, tıpkı bir başka köşe yazarı Ece Temelkuran ve benzerleri gibi, “insani duyarlılıklar” üzerinden kalem oynatıp, zaman zaman okurla, iktidara kafa tutan, ters ve sert çıkan bir imaj üzerinden bağ kursa da, asla bunların altında, olaylara yaklaşımlarında tutarlı bir politik savunu yatmayan isimlerdendi.

Milliyet’teki bir köşede ayrıksı durmaları ve duyarlılıklarıyla gönül teli titretir olmaları, yersiz konumlandırılmalarına yol açabilirdi. Ama işte bundan öte bir bilincin ifadesi görülemeyeceğinden, sık sık böyle “demokrasi ve özgürlük” nidalarının altından, liberalizmin o bildik “hümanist” suratı çıkıverirdi.
Haliyle, Dayanışma Sendikası’nı da, ÖDP’nin kuruluşundaki liberal mayayı da olumladıklarını görebilirdiniz ve bu sürpriz olmazdı. Birkaç dönemeçte liberal koronun aksi yönünde tutum almaları, bunlardan azade oldukları anlamına gelmezdi.

Bu işin Can Dündar ve benzerleri yönüdür ve nasıl böyle bir şey yazar denilecek tarafı yoktur.

BirGün ise, bu isimlere sadece demokratik dayanışma adına yer vermez, ikinci ve daha önemli yanılgı buradadır. BirGün’ün ve çıkartan irade olarak ÖDP’nin, ne kadar arındığını iddia ederse etsin, genetiğinde, ta 70’lerden Birikim’den taşıyıp getirdiği, ortayolculukla kendini dışavurmuş liberalizm mevcuttur.

Teknelerinde karılmış hamurdaki liberal mayanın sık sık kabardığının görülmesi bundandır. Zaman zaman tadından rahatsız olup pinçik pinçik koparsalar da, maya özdedir.

Kimlikçilik, demokratlık ve özgürlükçülük, iktidarla ve liberalizmle her “kavgaya girdiği” durumda bile, alttan alta kendisini hissettirir.

soL’un BirGün’e “barikat arkadaşı” demesi ve onu kayırarak Can Dündar’a yüklenmesi gayet anlaşılır ve doğruysa da, Can Dündar adına soL’a yöneltilen gevşek ve haddini bilmez savunu da, işin bu diğer yönünü anımsatmayı zorunlu kılıyor.

Hiçbir itirazımız olamaz, karışmayız yazar kadrosuna da, o manşetlerinde beliren siyasetsizliğe de, seçimlerine de. ÖDP dostumuzdur. Daha iyi olsun isteriz. O yüzden dost acı söylemeyi de bilmelidir ama...

Şimdilik burada keselim... Bu bir ara-köşe yazısı ne de olsa...

Odatv’nin, “dünya komünistleri”nin Ergenekon’a karşı bildirisi üzerinden yaptığı, “Türkiye’deki komünistler ibret alsın” yollu haberine de yer kalsaydı keşke... Ama böyledir işte, bunların hepsi “bir başka süreç”... Sadece bir cephe kurulmaz, o cephenin ayrışma noktaları da belirginleşir zor günlerde... Bakalım...