Birleşmenin sebebi ayrışmanın nedeni

Asaf Güven Aksel'in "Birleşmenin sebebi ayrışmanın nedeni" başlıklı yazısı 31 Mart 2013 Pazar tarihli soL Gazetesi'nde yayımlanmıştır.

Gündelik dilde, birinin eski, birinin yeni kelime kullanımına denk geldiği kanısı yaygın ve bu yaklaşım pek de itiraz edilmesi gerekmeyen, kabul edilebilir bir şey. Ama bize öğretilen, “sebep” ile “neden”in farklı içerikleri imlediğiydi.

“Sebep”, öznelliğin ve bilinçli edimin biraz bulaştığı, “neden” ise bu faktörlerden çok, nesnelliğin, irade dışı etkidiği durumları anlatırdı, spesifik bir alana ait kelimeler olarak.

Biri sizi iterek düşmenize sebep olurdu, ayağınızın takıldığı taş düşmenizin nedeniydi.

Bunun ne önemi var? Gündelik dilde ihtiyaç duymayacağımız bu ayrım, diyelim siyasal alanın durumlarını ve öznelerini değerlendirirken soruna yol açıyor. Gerçekleşmeyen bir durumun sebebi olarak herhangi bir özne gösterilebiliyor, nesnel durumun neden oluşları göz ardı edilebiliyor.

Sebeplilik, iradi olarak müdahale edilebilirliği nedenlilik, müdahalenin değişkenliğini ve dışarlıklı koşulların değişimine bağlılığını gösterir.

Örneğin, “ortak bir düşman” ya da “kötülük”, “kötü gidişat” filan gibi şeylere karşı, bunu böyle değerlendiren güçlerin ortak zeminde buluşmamasına, “bunun sebebi ne?” diye yaklaşarak da yanıt arayabilirsiniz, “neden?” diyerek de. Gündelik dilde arada fark görülmemesinin üzerini örttüğü ayrım noktasıdır bu iki kelimenin kullanımı aslında.

Çünkü birinde, böyle bir buluşmanın “tercih edilmediği”nden hareketle tezler oluşturursunuz, diğerinde mesele biraz daha boyutludur.

Bir durumun nesnel analizi, genel hatlarıyla ayrışan güçlerin öbeklenmesi gereğini gösteriyor da olabilir. Dahası, bir iktidar meselesini içeriyorsa nesnel zemin, zaten bir hâkim öbeklenme karşısında, ona karşı duranların toplu bir güç olarak hareket etmesi dışındaki seçenekleri anlamsız, zararlı bulmanıza yol açabilir.

Varsayalım bir fiili işgal durumunda, birbirine taban tabana zıt siyasal kümelenmelerin, programların, o momentte bir ittifak oluşturabilmeleri gibi. Bunun dışında kalış, dışarıda kalanın sebeplerine dayalı olabilir ve ayrı bir değerlendirme konusudur. Bunun nesnel durum haline gelişi, bir ortak kabulle mümkün olur.

Yer darlığından, ittifak ile cephenin, buluşma ile birleşmenin çok farklı oluşuna hiç girmediğimizi not düşelim.

Nereden çıktı peki bu mesele? Türkiye’nin alt üst oluşlar potansiyelini de içeren yeniden dizaynının ciddi bir hamle yaptığı ve güçler dengesi makasının hızla açıldığı koşullarda, her böylesi dönemeçte olduğu gibi, bir karşı güç oluşturacak birleşmelerin, buluşmaların zorunluluğu dillendirilir. Hele de yakınlarda bir seçim atmosferi varsa...

Doğru mudur? Tartışmasız doğrudur. Ama bunun olamayışının, şu ya da bu özneli sebebinden ziyade, nesnel durumu farklı değerlendirmenin nedenselliği kaynaklı olduğunu ıskaladığınızda, ayrı durmakta ısrar eden, haliyle tarihsel sorumluluğunu yerine getirmeyen odaklara öfkelenir, ya tekkecilikle, ya kafası basmamakla eleştirmeye başlarsınız.

Peki, kâğıt üzerinde, sahip olunan adlandırmalarla, programatik yakınlıklarla, tesis edilen sisteme genel karşıtlıkla çizilen bir “benzerler” tablosundan hareket edip, bunların bir araya gelemeyişinde şu ya da bu özneye sorumluluk yüklemek ve buradan politik önermelerde bulunmak, gerçekten makul mü?

Geçin bunların denenmişliğini, defalarca denenmişliğini, isterseniz bunlara nedensel değil sebepli gerekçeler bulun, idrak yetersizliğine bağlayın işi, problem yerinde durur.

Ezberlenmiş gibi bir solukta sayılıveren “müttefik” sosyalist özneler arasında, gelinen noktaya ilişkin, kapsamlı bir ortaklaşmacılığı sağlayacak değerlendirme, ideolojik perspektif ve alternatif öneriler var mı?

Kürt halkının “elde ettiği özgürlük alanı”nı genişletmek üzere sürece müdahil olmaktan bahisle, bütün ülkeye emperyalist bir boyunduruk vurulduğundan bahis, nasıl örtüşecek? “Yeni” anayasa yapımında kürsü talep edenlerle, kendi anayasasını deklare edenler, nasıl anlaşacak? Dinci restorasyonu sivil toplumun isyanı olarak görenlerle, gericiliğin aydınlanmadan rövanşı alması olarak görenler, nasıl aynı yöne bakacak?

Uzatmayalım: Tarihsel olarak devralınıp, kırk tas suyla bile arınılamayan liberal perspektifin, aksi yöndeki tüm iddialara karşın sırıttığı ve el titrettiği oluşum ya da oluşumlarla, liberalizmin soldaki en küçük tezahürüne bile tahammülsüz bir özne, nasıl ortaklaşacak?

Sosyalistler birleşsin! Keşke! Şahane olur... Ama, bir de bunun zeminini, kriterlerini konuşalım. Yoksa, “benzer şartlar altında”, farklı çıkarımlar yapan öznelere tavsiyelerde, temennilerde bulunuruz, o kadar.

Süreç ve ortam analizini ortaklaştırmak ve bunun üzerinden geniş güçleri harekete geçirmek, elbet bir öncünün başat görevleri arasındadır. Bazen bu görev, ayrı durarak yerine getirilir. Soru, bırakalım “ne olsun”u şimdilik, hiç değilse “ne oluyor”dur. Yanıtlar gösterir, ortada sebep mi var, neden mi...