Bir TEKEL İşçisinin Şiiri

soL’un dünkü manşetinde, Tayyip Erdoğan ile Mustafa Kumlu’yu el sıkışırken gösteren bir fotoğraf vardı, TEKEL işçileri görüntüsünün üzerine bindirilmiş. Kumlu, başı biraz eğik, biraz kaçamak bakış atıyor objektife. Tedirgin. Buruk bir gülümseme, mahçup bir ifade. Erdoğan, bu sıkıntının farkında, sıkıca kavramış elini Kumlu’nun, yüzünde misafirler gittikten sonra astını fırçalayacağı açık bir üstün, hâkim ve sinirini bastırmış çizgileri. Çocuğu komşunun camını kırmış baba gibi duruyor Kumlu. “Bir haylazlıktır yapmış” özüründe. Bağışlanma bekliyor.

Bugünkü manşetimizde de, Kumlu var detaylarıyla. O yüzden, biz bu fotoğrafın çekildiği günle çizelim çerçevemizi. “Tarihi buluşma”dan çıktıktan sonra Kumlu, önce basın mensuplarına, sonra TEKEL işçilerine demeç verdi. İşçilere demeç verilir mi? Verdi. “Sizi anlıyoruz” dedi. Siz! “Sizin için...” Siz! Geriye kalan her şeyi unutun. Bu zamir yeter meseleyi anlamaya. Karşılıklı konuşmanın “siz”i, üçüncü şahısla konuşmada “onlar” olmuştur. Bu kadar basit. “Biz”in dışındadır TEKEL işçileri açısından, başında bulunduğu konfederasyonun sendikasında örgütlü işçiler için. Huzuruna çıktığıyla “biz”liği gözettiğindendir, o mafsalları izin verse reveransa dönüşecek eğikliği...

Çoğu kişi için, bunun bir önemi yoktur. “Zaten, Türk-İş tarihi boyunca...” diye başlayan cümleleri vardır çıkınlarında, “sarı sendika” kavramları, “sendika ağaları” tanımları. Doğrudur da. “Toplumlar sınıflara bölünmüştür” sözü de doğrudur, hayata baktığınızda görürsünüz. Ama bunun pratikteki yansımalarını önemsiz kılmaz, üzerinde durmayı fuzuli yapmaz. Tecrübeyle kavramanın teoriye üstünlüğüdür söz konusu olan. TEKEL, nasıl sınıflı toplum gerçeğini örten sisin dağılmasını, netleşmesini sağlayan bir pratik olduysa, sendikal temsiliyet meselesinin de örtüsünü çekip almıştır.

“Bahar Eylemleri”ni akamete uğratan başat etmenlerden biri olarak sınıfa dışarıdan bakan sendikacılık, TEKEL işçisinin kararlılığı karşısında, bu kez ne barikatı dağıtabilecektir, ne önüne barikat kurabilecektir. Siyasal iktidara hangi noktadan olursa olsun temas eden ne varsa, Ankara’nın göbeğinde sorguya çekilecektir.

Bu mücadelenin küçük bir ayrıntısı gibi geliyor bunlar belki de şu an. Her şey gibi, bunun önemini de önümüzdeki pratik süreç gösterecektir. Kumlu, sadece kendisini ıslıklayan işçilere el sallayıp gitmedi, “soğukta titreyenleri sıcak evinde vallahi unutmama”ya... Erdoğan’ın avucundaki el, işçiye sallanırken, ardında bir dönemeç daha bıraktı...

Bilinir, sendikalar, emekçinin hakkını aramak, çıkarlarını savunmak, bilinç taşımak temelli örgütlenmelerdir. Bilinmeyen, öznelerin yer değiştirmesinden doğacak muazzam farklılaşmadır. Bunu göreceğiz. “Salla Türk-İş, hükümet düşecek!” sloganı, “Salla işçi, hepsi düşecek!”e evrilirken...

* * *

Ben bunları yazarken, sevgili Belma Nur Kartal eliyle iletilmiş bir şiir gördüm. Tokat’tan bir TEKEL işçisinin, Mehmet Bengü’nün şiiri. Ara verip okudum. Öyle gereksiz geldi ki o an, yazının devamı. Sustum ve bugünkü köşeyi, meselenin asıl sahibine bırakmak istedim...

* * *

Zay oluyor emeklerim, değerim,
Varsın yansın bu bedenim, ciğerim,
Sadece hakkıma boyun eğerim,
Bu yol bana ölüm olsa vazgeçmem.

Özlük haklarıma kazık attırmam,
Onurumu pazarlarda sattırmam,
Emeğin aşına zehir kattırmam,
Bu yol bana ölüm olsa vazgeçmem.

4C denen illet beni alacak,
Sefalete köleliğe salacak,
Vicdansızlar bana ağa olacak,
Bu yol bana ölüm olsa vazgeçmem.

Davamız kucaklar burda herkesi,
Alevisi, lazı, kürdü, çerkezi,
Kızılaydır açılımın merkezi,
Bu yol bana ölüm olsa vazgeçmem.

Yasal mücadele hakkımdır benim,
Haram yiyenlerden değil ki tenim,
Emek deryasında yüzecek gemim,
Bu yol bana ölüm olsa vazgeçmem.

Tekelcidir karanlığın ışığı,
Türkiye sevdası ekmek aşığı,
Biz olmayız Amerikan uşağı,
Bu yol bana ölüm olsa vazgeçmem.

Ankara'dan gelir bize azıklar,
Davadan dönene olsun yazıklar,
Kanımı emiyor, kanı bozuklar,
Bu yol bana ölüm olsa vazgeçmem.

Bal İbrahim güzelden alır hazı,
kalbimize kurduk baharı yazı,
Vız gelir jop, soğuk su, biber gazı,
Bu yol bana ölüm olsa vazgeçmem.