Başkaları İçin Yaşamak

9 Ağustos 2011, mutlaka başka şeylerdir de, ama Kağan Güner’le yine karşılıklı birbirimizin kulakmemelerini sıkıp, “sizden hoşnutuz” diyeceğimiz umudunun boşunalığını, kahrolası bir kesinlikle kafama çakan tarih olarak da kayda geçmiştir, bilinsin. O gün anladım, artık kimsenin bize, bu “anlamsız” selamlaşmadan dolayı garip bakmayacağını. Kimseden gizlemeyeceğimizi kıkırdayarak, Dean Smith’in öyküsünün Red Kit’çe anlatımını... Sezar’dan da bahis açmayacağız, ipucu olarak... Anladım o gün ki, öldü Kağan. Yani, Kağan da öldü o gün. Ben yine kaldım, lanetlenmiş uğurlayıcı...

“Altı ay daha yaşarsın böyle” demişler. Böyle. “Böyle altı ay yaşamaktansa, binde bir ihtimali göze alırım” demiş. Kalkamamış masadan Kağan. Eh, “böyle” yaşamaya onurları engeldir, “böyle ölür bizimkiler”, ne yaparsınız... Hep yaşadıkları gibi. Savaşarak, ölümü göze alarak, diklenerek...

Yetti Kerime Nadir üsluplu “ağıtçı kadın”lığın, acına saygılıyız ama kendi içinde yaşa, sen bize siyaset yaz, siyaset!

Yazayım. Hiç değilse, Kağan’dan söz açmanın, siyasetin allahını yazmak olduğunu anlatmaya çalışayım.

Ben bir kıytırık damardan kedi kıçını görmüş yara sanmış misali el bebek olmuş yan gelirken, o uzakta, yıllardır savaştığı kansere güç yetiremeyeceğini kavramışken, açılan bir telefon kadar basittir aslında Kağan’ı anlatmak. Siyasetin en temel malzemesi, insan, bu kadar basittir. Geleceğin insanı, dünyayı değiştirecek insan, bu kadar basittir.

Açarsınız, sizin için telaşlanmış bir ses değer kulağınıza. Siz kendinizi hafifsersiniz, asıl onu sorarsınız. Üste çıkar, turp gibidir, yenmiştir o laneti be, kaçın kurrasıdır o, hiç onu dert etmeyesinizdir, şunlara şunlara dikkat edesinizdir de, en azından mezarınızda yapacağı konuşmaya hazırlanacak zamanı olsundur... Gülersiniz karşılıklı. Kapatırsınız ve bu büyük yalana ağlarsınız, anlarsınız... Yalanlar, sesteki tınıyı örtemez, istediği kadar uğraşsın. “Ölürüm, ölürüm kardeş, aklım sendedir...” der oralarda birileri, duyarsınız...

Bu kadar basittir Kağan soyundan insan olmak. Başkaları için yaşayanlar deriz buna, ufacık bir meziyettir. Ama allahına kadar siyasettir bu, allahına kadar ideoloji! Marks, Lenin, Gramsci, Fidel... Ölürken vücudunun son sıcaklığının boşa gitmemesi için, üşüyen bir yoksulun elini ısıtmayı isteyen Rıfat Ilgaz’ların soyu olmadan hiçtir! O teorik metinler, o analizler, o siyaset, gelir bu hasletle yüzleşir bir sadeleştirmenin sonunda. O haslet olmadan, gerisi laftır! Ölürken bile başkalarını düşünmek kadar minik bir ayrıntıdır, geriye kalan görkemli şeyleri hiçe indirgeyen.

Başkaları için yaşamak! Kağan budur. Devrimci aydın budur. Komünist budur. Siyasetin allahı budur. Ben yalnızca bir dosta yakmam ağıdı, bu niteliğin bir nicel düşmesidir içimi kavuran, onun için anlatırım bilmeyenlere...

Bakın biyografisine, bakın ardından yazılanlara. Sıralanmıştır ressamlığı, teorik çalışmaları, UNICEF temsilciliği, UNESCO’nun çocuklar için çıkardığı kartpostalları desenlemesi, çocuk kitapları, renkleri, renkleri, caretta caretta’lar için savaşı, çevre bilincinin ülkemizdeki öncülerinden oluşu, ayakta zor dururken “ucube” için kavgası...

Neden? Bu çıplak sorudur Kağan, silin gerisini. Bütün bunları, bir yaldızlı yaşamın sıcak kucağına fırlatıverecek tramplen olarak görmekten tiksinmesi neden? Neden hâlâ bir kavganın göbeğinde kalmayı seçiş? Neden?

Başkaları için. Emekçisi, yoksulu, ezileni, ülkesi için. Kaderini halkla birleştiren aydın, seçimiyle girer o safa, zorunlulukla değil. Bu seçim kadar basittir aslında Kağan.

Burada koro girer: bütün devrimciler gibi! Yok işte, basittir de, o kadar da değil.

Devrimci de olsa, nemruttur siyasetin suratı. Kağan’ın soyu, buna gülümseyen bir çehre ekleyebilen mertebedir. O çehreye, insan yansır çünkü. İnsan. Siyasetin en temel malzemesi hani. Başkaları için yaşayan, başkaları için yaşayanların üzerine titreyerek gösterir sahiciliğini. Dostlarının, arkadaşlarının, yoldaşlarının... Bir hatır sormaya zaman ayıramayacak kadar devrimcilik pozunu elinin tersiyle itenlerin soyu. “Her gerçeğin fiyakası önce gelir” dizesini çözmüşlerin soyu. Güzel sözleri, bir slogan, bir diskur, bir dil pelesengi değil, gerçek yaşamı kılanlar...

Zorlu mücadele dönemlerinin ihmal edilebilir “unsuru” olamaz Kağan için insan. Siyaset mi? Siyasetin allahı budur. Bu ayrıntıdır.

Kağan, işte bu yönüyle, devrimci kavgaya anlam katandı, ben ona yanarım! “Hoyrat bir iklim”den ideolojisiyle çıkanlar eksilince olurum “ağıtçı kadın”, bundandır Kerime Nadir’liğim...

“Ah, kimselerin vakti yok, durup ince şeyleri anlamaya...” Ben sınırsız ve sınıfsız bir dünyanın işte bu yüzden elzemliğine inanırım ve sanki Kağan ölünce, bir adım geri gittik duygusuyla yanarım!

Siyaset yaz, siyaset! Budur elimden gelen. Kağan başkaları için yaşar, başkaları için yaşayanların üzerine titrerdi derken, siyasetin allahını yaptığımı sanırım, muhtemel ki, korkarım ki, yanılırım...

Bir tomar mektubunun arasında yayına hazır bir dosya çıktı, mezarından dönünce baktım da. Oradan:

“Yaşam öyküsü mü? Ben ne yaşadım bilmiyorum ki Asaf sen yaz. 1963’te İstanbul’da doğdu... Heykel ve resim yapmak için nasıl dua edileceğini Nijeryalı sanatçı Olu Mabo’dan öğrendi. 5 yıldır Londra’da yaşayan bu adam, 1993 yılı için UNICEF ve UNESCO sanatçısı seçildi. Ne bileyim işte, sen birşeyler yazarsın...”

Biyografisini emanet eden adamdı Kağan, daha nasıl siyaset olsun? Anonimdi çünkü ona sorarsanız. Bir yansıma. Kendi gibilerin yansıması. Ha ben anlatmışım yaşam öykümü, ha o. Nedir yani, iki fırça sallamakla mı özgün olacaktı? Bu kollektiftir. Bu, birbiri içinde erimesidir, başkaları için yaşayanların... Devrimcilikte hemhal oluştur. Bunu becerendir Kağan, heyhat ki, öldü geçen. 9 Ağustos 2011, koskoca bir eksi işaretidir artık.

'Halkın Yolu'nu çok sevdi. Aşk’a taptı. Bir türlü parti disiplini öğrenemedi. Ama işçi sınıfını çok sevdi. Hâlâ da sever. Kaplumbağaları da sever...

“Ne çok özledim seni. Şöyle bir kulak memeni sıksam asil Romalı... Ben çok sıkıldım. Neyse, seni küçükburjuva dertlerimle sıkmayayım. Gözlerinden, gözlerinden öpüyorum...”

Ne çok özleyeceğim seni... Ben de çok sıkıldım, küçükburjuva dertlerle. Siyaset dururken senden bahis açmak bu zaafımdandır belki, kim bilir. Gözlerinden, o en zor zamanlarda da gülen gözlerinden öpüyorum Kağan. Hoşça kal, nemrut politikanın duyarsızlaştırmasının panzehiri insan sıcağı. Devrimci irade, geleceğe bakmanın iyimserliği, başkalarına vermenin mutluluğu, hoşça kal... Biraz daha üşüyorum şimdi... Üşüyor, lanetli uğurlayıcı, kaldı yine geride...