Aydın sıfatı

Profesör Celal Şengör’ün, jeofizik dalındaki çalışmaları önemini yitirir mi, adam dünyaya “sek faşist” baktı diye? Tektonik araştırmaları geçersizleşir mi? “Jeo...” der demez milletin aklına gelen tek şey olan depremle ilgili öngörüleri, sunduğu veriler, nesnellikten kopar mı? Hayır.

Her şey, fay hattının nerede, ne zaman kırılacağı, nasıl bir hasar yaratacağı, buna karşı alınan önlemlerin yeterli olup olmadığı gibi, değişik disiplinlere değen yönleri olan, farklı görüş ve yorumlara açık alan değil.

İğne ucu kadar anlasam da, levha hareketleri konusunda birşeyler söylesem, onunkinden daha mı geçerli olur? Saçma.

Ali Nesin, matematikçi. Önemli bir matematikçi. Üstelik, bu konudaki bilgilerini, birikimini, bir köyde verdiği derslere katılanlarla paylaşan, aktaran, matematiği sevdirerek öğreten biri.

Kerrat cetvelinden ötesini anlamayan ben, şimdi kendisine Euler sayısı konulu laf edebilir miyim? Ne haddime. Yedi kere sekizin kırk ettiğini söylese bile, bir durur düşünürüm.

Bunlar tamam. Ali Nesin’e sorarsanız, geriye kalan ne varsa, o da tamam.

Şengör için, bu çapta bir profesörün sosyal hayata, siyasete ilişkin sözlerini, seçimlerini beğenmeyebilirsiniz ama akademik kariyerine saygı gereği, görmezden gelmelisiniz diye bir laf etti. Bununla, aslında kendisine de dokunulmazlık istedi. Jeofizik ve matematik alanındaki tescilli otoriteyi, genel bir mazur gösterici saydı.

Bu tamam değil işte.

“Yanlış bulabilirsiniz ama susun!” Ali Nesin bunu, bir sayısal problemin çözümüyle ilgili söyleyebilir mi? Hayır. Argümanınızı sunar, değerlendirirsiniz, nesneldir hesap ya da bulgu hataları. Üçle beşi toplayıp yedi bulma özgürlüğü de tanır mı mesela? Olmaz. Ama “yoruma açık, farklı bakış içerebilen” alan olarak gördüğünüz sosyolojiyi, siyaseti “fikir özgürlüğü” söylemini de iliştirerek bilimin katı kurallarına “ezdirdiğinizde” de, iş değişir. Orada Kimmer Kıtası ya da pi sayısı değildir ki mesele.

Ali Nesin böyle dedi. Ne yazık ki, matematikçilik yönü değil, Aziz Nesin’in oğlu oluşu öne çıktı gördüğü tepkide ya da aldığı destekte. Ne yazık ki diyorum, çünkü, bir baba-oğul ilişkisi üzerinden değerlendirilmesi, hem Aziz Nesin’e karşı biraz münasebetsizlik, hem Ali Nesin’e karşı biraz haksızlık oluyor. Tarihte çok sayıda örneği görüldüğü üzre, çocuklar ebeveynlerini izlemek durumunda bırakılamaz, hatta belki bu beklenti nedeniyle tersi çok daha yaygındır.

Her ne kadar, Aziz Nesin’in 100’üncü doğum günü yaklaştıkça, Ali Nesin’in şirin matematik köyü, felsefe ve sanat köyleri projesi daha bir görünür olduysa da, bu normaldir, diğeri yakışıksızdır.

Ayrı ayrıdırlar. Aziz Nesin, bir mizah yazarı, edebiyatçıdır. Ali Nesin bir matematikçi. Celal Şengör jeofizikçi. Peki, alanlarında söz sahibi olmaları, ya da eğitimleri, bir aydın paydasında buluşmalarını sağlar mı? Hayır.

Aydın olmak, siyaseti doğrudan kesen bir toplumsal duruşla ilgilidir. Edebiyat gibi, aynı zamanda doğrudan üretimle de bu duruşun sergilendiği alanlar vardır ve iç içedir yazarın hayatıyla, görüşleriyle. Bir de jeofizik gibi, matematik gibi bilim dalları vardır, o alanlardaki üretimle dünya görüşü arasındaki bağın doğrudan kurulmasının zor olduğu. İkinciler, tarih ve mekân itibariyle bir parçası oldukları topluma, dünyaya ilişkin görüşlerini dile getirirken, pozitif bilimsel formülasyonlarını, diğerlerinin yapıtları gibi tanık gösteremezler.

Bir yazarın yaşamı ve görüşleri, yazdıklarını geçersiz kılabilir. Bilim alanında riski sadece bireysel konum üstlenir.

Eşitlemek uğruna, edebiyatı da dışta bırakarak, bir yazara, bir matematikçiye, bir jeofizikçiye değil, toplumsal yaşama ilişkin duruşları olan ve bunu deklare eden üç kişiye bakalım. Her üç kategori de, kendiliğinden aydın sıfatı vermiyor çünkü.

Aydın, tarihsel olarak yeniyi, ileriyi savunan, sömürüye ve haksızlıklara karşı duran, bunların gereğini yaşamıyla yerine getiren kişidir diye de çok basit bir tanım yapalım.

Bu tanımın kantarına vurduğunuzda, hiçbir şey yazmamış bile olsa, yaşamı boyunca Aziz Nesin aydındır. Jeofizikte ve matematikte dünya çapında deha da olsalar, bugün Celal Şengör ve Ali Nesin aydın değildir.

12 Eylül faşizminin bütün yaptıklarına kefil olan birine aydın denilebilir mi? Jeofizik profesörüdür, bilimde önemli bir isimdir diye, siyasal görüşlerine saygı gösterilir mi? İşgal ettiği üniversite ya da kurum kürsüleri, tarihin sanık kürsüsünü paylaşmasını hadsizlik olarak tanımlatabilir mi? Ne münasebet! Ama bilimcidir yani, dışkının analizini yapıp, tedavi amaçlı bile kullanılabilecek bir şey olarak gösteresiye bilimci!

Ali Nesin’in bizden istediği budur. Ne haddinize böyle bir değerimize dil uzatmak diyor. Değerimiz? Kimin değeri? Başımızı başka yöne çevirmemiz gerektiğini söylerken, “ifade özgürlüğü”nden dem vururken, kendisini güvenceye alıyor aslında.

“İfade özgürlüğü”nü kullanırken, bu özgürlüğü tümüyle ortadan kaldırmış bir iktidarın ne kadar olumlu işler yaptığını sıralamak, 12 Eylül faşizmini savunan birine arka çıkmak, büyük talihsizlik.

O bilimsel tespitler yapsın, mesela desin ki seçim sonuçlarına bakıp, “toplumun matematiğini en iyi AKP anladı”; desin ki, “Erdoğan dâhi seviyesinde bir stratejist”. Doğru mu? Bunlar, nesnelliğe vurarak tartışılabilir şeylerdir. Ama bu matematiği ve dehayı da açımlıyor Ali Nesin.

Toplumun tek parti döneminden 2000’lere kadar gördüğü baskıdan kurtulmak istediğini söylüyor. Cumhuriyetten, Kemalist diktatörlükten, beyaz Türk’ten çok çekmiş halkın, yolsuzluk filanla ilgilenmemesini normal buluyor. Demokrasi halkın istediklerini karşılamaktır, AKP bunu sağladı, diyor.

Zenginleşmiş ülke, kendi çocukluğundaki sefalet kalmamış, açlıktan ölmüyormuş insanlar, tamam bu zenginliği bölüşüm sorunu varmış azıcık ama neyseymiş. Türbandan tarikat örgütlenmelerine kadar, “Müslümanlar”, demokrasinin sınırlarını bütün ülke için genişletmiş. Askerî vesayetten kurtulmamızda büyük rol oynamışlar.

Madımak’tan ona neymiş, o iş başkaymış, türban başkaymış. O zaman tamammış ama şimdiki koşullarda “yetmez ama evet” derken düşünürmüş doğrusu, çünkü liberaller çekilince hükümet biraz bozmuş. Bazı devrimlerde demokrasi askıya alınabilirmiş ama çok da uzatmamak lazımmış. Faili meçhuller bitmiş, şimdi hapse atıyorlarmış ama öldürmüyorlarmış, bu da pozitif bir şeymiş...

Komünistmiş kendisi aslen, ama insan çalıştırma, iş kurma, para kazanma özgürlüğü yoksa, düşünce özgürlüğü de olmazmış, o nedenle kapitalizme de karşı çıkamıyormuş, sonuçta mülkiyet özgürlüğü, arz talep şeyleri önemliymiş. Solcularda kafa olsa elit eğitimi savunurmuş, elbet güçlü olanlar okuyacakmış, tarihi de hep elitler değiştirmemiş mi?

Vesaire vesaire...

Celal Şengör’ü anladık, o kolay. Ya bu ifadelerde aydın gördünüz mü? Müthiş demokratlığın, özgürlükçülüğün, gelip gericiliği, faşizmi, sermaye sistemini, sömürüyü aklamaya vardığı bir çelişkiler yumağından çıkabildiniz mi? Ama bilimcidir yani, kâr eğrisiyle insan özgürlüğü arasında bağıntı kurasıya bilimci!

Bir de Aziz Nesin var. Kendisini emekçi, yoksul halka adayan. Bütün iktidarların akıl almaz baskılarına göğüs geren. Sosyalizmi arayan. Gericilikle ölümüne mücadeleye girişmiş. Uyaran, susmayan, aydınları örgütlü itiraza çağıran, bütün bir hayat.

Yalnızca mizahımızın, edebiyatımızın başyapıtlarını kaleme aldığı için değil, kitapları verdiği mücadelenin kanıtları olduğu için değil, bu nitelikleriyle aydın diyoruz Aziz Nesin’e.

“Babamın özelliği öngörülemezliğiydi” diyor Ali Nesin, “bugün olsa ne yapardı ben bilmiyorum da, siz mi biliyorsunuz?”

Aziz Nesin, soyadının karşılığını 80 yıl verdi. Bu bir açıklamadır. Bilimde, açıklamaların öndeyiye kılavuzluk eden kesinlikleri vardır çoğu kez. Buna dayanarak diyebiliriz ki, gericilikten demokrasi türetmezdi. Tersine, hayatı buna karşı uyarıyla geçti. Dinci gericiliğin demokrasi maskesiyle bütün toplumu nefes alamayacağı bir noktaya sürükleyeceğini söyleyip durdu, ölümü göze alarak. 12 Eylül’e karşı tavrı da tarihe kayıtlıdır. Tek parti dönemine de. Hiçbir şey yazmamış da olabilirdi. Ama aydındır yani, kendisini ateşe atanlara takılan demokrasi havarileri maskesini yırtıp atasıya aydın!

Bugün olsa ne yapacağı belli olmazmış! “Sol olmayan sol”culuk ar damarının yırtılışıdır. Bugün yok Aziz Nesin, ama 100 yıldır, mücadele bayrağımız olarak dalgalanıyor, sosyalizmin burcuna dikmemizi bekliyor.

Jeofizikçi. Matematikçi. Edebiyatçı. Bunlara aydın sıfatının eklenmesi, arkalarındaki isimleri duruşlarıyla yüzleştirmenin sonucuna bağlıdır...

Kitaplarını keyifle okuduğum Ali Nesin’den, tavlada pulları olası zar kombinasyonlarını hesaplayarak oynamayı da öğrendim. Bu beni mars olmaktan kurtarmadı çoğu kez ama sorun hesaplamada değil, Aziz Nesin’deydi. O  diyordu ki, “Ali, sen bütün kombinasyonları hesaplarsın, ama zarda, en düşük olasılığın gerçekleşmesi de mümkündür”. Ne de olsa kombinasyonların zarlarına, onları atan bilek de hükmediyordu ve hesaplar şaşabiliyordu...