Yüzüncü yılın ilk hukuk yazısı

İlk yazı derken kendimi kastettim. Hukuk derken dünyayla baktığımız bir üstyapı aracını, yüzüncü yıl derken de Türkiye Komünist Partisi’nin yaşını…

2020’de “TKP’nin Yüzüncü Yılı” sözcüklerini çok duyacak çok okuyacaksınız. Az değil, bir asır.

Nazım’ın;

Asrım sefil,
                 asrım yüz kızartıcı,
     asrım cesur,
                         büyük
                                   ve kahraman.
     Dünyaya erken gelmişim diye kahretmedim hiçbir zaman.
     Ben yirminci asırlıyım
     ve bununla övünüyorum.
     Bana yeter
     yirminci asırda olduğum safta olmak
                                                      bizim tarafta olmak
     ve dövüşmek yeni bir âlem için...

Dediği yirminci asrın beşte dördünü içinde taşıyan, kalanını yirmi birinci asra yerleştiren ve 20 Eylül 2020’de tamamlanacak olan yüz yaş… Az değil.

Çocuklarımız, kadınlarımız, erkeklerimiz, tüm emekçi halkımız için; yurtseverlikle buluşturduğumuz doğamız, çevremiz, kültür varlıklarımız, yeraltı ve yerüstü kaynaklarımız, kara ve deniz hayvanlarımız için; aydınlanmayı ve laikliği sahteliklerinden arındırıp gericilikten kurtarmak için; eşitleştirilmiş, özgürleştirilmiş, adaletli, sınıfsız ve sömürüsüz dünyada yaşamak için bu yüz yaşın birikimleriyle yapılacaklar da az değil.

2020’yi kazanmanın, umudun ve örgütlülüğün içinde olmanın, işçi sınıfının devrimci mücadelesinin saflarına katılmanın nedenleri çok ve kaçınılmazlığı kesin.

Ankara da, İzmir ve İstanbul gibi bir şölene hazırlanıyor 2020’nin dördüncü gününe…

Demokrasi oyunlarıyla ve düzen muhalefetinin -AKP içinden çıkan yavru muhalefetlere de bel bağlayarak- yaptığı eleştirel bakışla yol alınamayacağı, tersine bu tür eleştirellikle yetinmenin/oyalanmanın kapitalist düzenin ve emperyalist bağımlılığın varlığına, onların yol almasına yaradığı açık seçik ortada.

Onlar artık uyarılarla, oyalamalarla uğraşmıyor. Trump açık söylüyor “uyarı değil, tehdit” yani doğrudan saldırı…

2020, eleştirel bakışla aynı olmayan Marksist analizin keskinleşeceği ve onun içinde olan çözüm yollarının döşeneceği, “yeni bir âlem için” dövüşüleceği bir yıl olmak zorunda emekçiler için. Olacak…

Hukuk mu?

Hukuku, hem sermayenin ve devletinin sınıf karakterini gizlemek hem de sömürü yollarını açık tutmak için kullanmada çok çaba harcıyorlar. Piyasacı devlet de dinsel gericilik de hukukla palazlanıyor, sermayenin ve dincilerin istekleri de pozitif hukuka ve yargı kararlarına giriyor.

İşte yeni bir yargı kararı daha çıktı gericilik için, hem de Danıştay İdari Dava Daireler Kurulu kararı… Lise ve ortaokul öğrencilerine türban serbestisini kendi içtihadını yok sayarak, ki bu bize yabancı gelmiyor artık, hukuka ve Anayasa'ya uygun buldu yüksek yargı.

Sömürücü ve gerici düzenin hukukunun üstünlüğü ve yargısının bağımsızlığı saplantısından kurtulmak şart.  

Devleti ve hukuku sınıfsal analize tabi tutmak, devlet ve hukuk düşüncesini emek merkezli üretmek şart.

Sömürü düzenine son vermenin ve sosyalist cumhuriyeti kurmanın mücadelesi, devletin ve hukukun ekonomik ve toplumsal ilişkilerin ürünü olduğu gerçeğiyle anlam kazanacak.

Türkiye Komünist Partisi’nin hazırladığı “Toplumcu Anayasa” da, TKP’nin Sesi’nde 2020’nin ilk günü yayımlanan ve “Sosyalist İktidar”ın ilk gününde yürürlüğe konulacak olan on beş maddelik “Komünist Kararname” de hayata geçirilecekleri düşünmenin, mücadele etmenin ve onlar için harekete geçmenin hukuksal belgeleri.

Tabii ki asıl olarak da yurtsever, aydınlanmacı, sınıfsız ve sömürüsüz topluma giden yolda “Parti Programı” asıl belge.

Az değil bir asır. Öncesinde 1917’de Büyük Ekim Devrimi olan bu asrın içinde (1 Ocak 1959) Küba devrimi de var.

İşçi sınıfının devrimci mücadelesi örgütlenerek sürüyor. Öncüsü Parti yüz yaşında… Bütün ülkelerin işçilerinin birleşmesi için dünyadaki komünist ve işçi partileriyle el ele, yürek yüreğe sömürücülere karşı büyüyerek mücadele veriliyor.

Nazım’ın şiirindeki finali gibi; “Ve ölen ve doğan / ve son gülenleri güzel güzel gülecek olan” yirmi birinci asır her şeye rağmen “güneşli olacak”.