Ali Rıza Aydın

Kendisinden olmayanları tehlikeli görüyor, önlem olarak da bireyleri ve örgütleri korku uçurumunun kenarında tutuyor. Bireysel ya da tekil gibi görülen sorun toplumu sarmaya yöneliyor. 

Etki ajanlığı: Belirsizlik üzerinden yönetme girişimi

Ali Rıza Aydın

TBMM’nin kapısını yalama yapan “etki ajanlığı” yasa teklifi süreci soL tarafından ayrıntılı incelenip izleniyor. Ceza hukukçusu Öğretim Üyesi Dr. Erdi Yetkin ayrıntılı ve değerli açıklamalarıyla, hayli derinleştirerek iki ayrı haber/yorumla konuyu açıkladı.

“Belirsizlik, yabancı güçle somut bir ilişkilenmenin talimat hariç aranmaması, vesile suç bakımından ağırlık ya da nitelik çerçevesinde bir sınırlamaya gidilmemesi” Erdi Hocanın uyardığı sorunların başında yer alıyor. Uyarılar hukuk ilkelerinin önemli başlıklarını taşırken “belirsizlik” ile hukukun temel ilkelerinden olan “belirlilik” ilkesi boşa dürülüyor. Böylece bir yandan sözde yasa kuralı yazılarak suç ve cezada yasallık ilkesine uyulmuş gibi gösteriliyor, Diğer yandan bu kural belirsiz kılınarak uygulama egemen siyasetin ve bağlı olarak kamu otoritelerinin keyfiliğine bırakılıyor.

AKP döneminde sıkça karşılaşılan hukuklu hukuksuzluk girişimlerinden biriyle daha karşı karşıyayız. Etki ajanlığı haberlerimizin ilkinde bunu “AKP’nin yeni sopası mı” sorusuyla tanımladık.

Konunun "Devletin güvenliği veya iç veya dış siyasal yararları aleyhine” bağlanmış olması, başlı başına “susturma sopası”.  

Söz konusu sözcükler genel ve soyut. Uygulayıcıların bireysel görüş ve anlayışına göre genişletilebilir, öznel yorumlara ve keyfiliğe açık, çifte standart uygulamalara elverişli sözcükler.  Yasa teklifi açık, sınırları çizilmiş, belirli, anlaşılabilir, öngörülebilir bir düzenleme içermiyor. 

Anayasal yönden bakılırsa “siyasal yarar” boşlukta kalıyor. “Devletin güvenliği”nin “temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması” kapsamında ilgili maddelerdeki “milli güvenlik” sınırlamasına uydurulması da tek başına yeterli değil. “Devletin güvenliği” ile “milli güvenlik” aynı anlam ve kapsamı içermiyor.  

Diyelim ki içerdiği iddia ediliyor, bu sınırlamanın yasayla yapılması şart ama yasanın Anayasadaki sözcüklerin tekrarı durumu çözmüyor. Yasa milli güvenliği açacak, net ve öngörülebilir biçimde tanımlayacak, ölçütleri gösterip çerçeveyi çizecek, temel ilkeleri belirleyecek, belirsiz bir alanı birilerinin düzenleme ve uygulamasına bırakmayacak, kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içerecek. Kişileri keyfi ve öngöremeyecekleri müdahalelerden korumayan yasa kuralları Anayasaya uygun düşmez. Bu da çözmüyor; söz konusu sınırlamalar “Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve laik cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı” olmayacak. 

Öte yandan “hukuk güvenliği”ni taşımayan bir yasa kuralı Anayasanın 2. maddesindeki hukuk devleti ilkesine de uymaz. 

Suç tanımlarını keyfileştirerek temel insan haklarından birçoğuna el atılıyor. Yasallık bu konuda bir zorunluluk ve güvence olmakla birlikte yasa koyucu yasa düzenlemesinde sınırsız bir yetkiye sahip değil. Yasa Anayasayı, hukuk devletinin ve yasallık ilkesinin gereklerini gözetmek, suç normunu keyfi ve/veya takdiri uygulamalara yol açmayacak biçim ve içerikte somutlaştırmak zorunda.  

Kesin olarak saptanması zor, kaypak sözcükler insanların daha baştan korku kafesine hapsedilmesine neden oluyor. Bunun yaygın örneğini, özellikle cumhurbaşkanına hakaret davalarında, OHAL uygulamalarında, terör ve terörist yaftalamalarında gördük. Hakaretten korkanlar eleştiriden, eleştiriden korkanlar siyasetten, siyasetten korkanlar konuşmaktan, konuşmaktan korkanlar düşünmekten korkmaya başladı.

Etki ajanlığında, devletin güvenliğinden öte siyasal iktidarın güvenliği, kuşkuları, alınganlıkları, korkusu söz konusu. Kendisinden olmayanları tehlikeli görüyor, önlem olarak da bireyleri ve örgütleri korku uçurumunun kenarında tutuyor. Bireysel ya da tekil gibi görülen sorun toplumu sarmaya yöneliyor. 

Belirsizlik üzerinden yönetme, bireyleri ve örgütleri hedef aldıkça siyasi faaliyet hakkına saldırıya dönüşüyor. Siyaset hakkı köreldikçe de siyasi iktidarın gücü artıyor.

Suçların kaynağı kapitalizmin kendisiyken düzeni koruma amaçlı suç yaratılması da bütünleyici parça olarak devreye sokuluyor.

Bu çürümeden birey ve toplumun suça karşı korunmasıyla kurtulunacak.   

Kapitalizmin yasaları ve yönetme yöntemlerini, ilişkilerini tarihin çöplüğüne atma savaşımı her gün daha kaçınılmaz duruma geliyor.