Yok yok yanlış okumadınız, örneklenen atamalar, bir AKP teşkilatına ya da bir AKP’linin iş yerine yapılan atamalar değil: bir zamanlar ülkenin göz bebeği olan BÜ’ye yapılan atamalar.
Gericilerin ve AKP’nin, 2002-2008 yılları arasında başbakanlarını davet etmeyen üniversitelere kızdıkları biliniyor. Bu nedenle iktidarının ilk yıllarında demokrasiden söz eden halkın dediği olur diyen AKP, 2008’den beri üniversitelerin yaptığı seçimlerde en çok oy alan adayların rektör atanmasını değil de, seçime giren 6 aday içinde en yandaş olanın rektör olarak atanmasına özen göstermişti. Bu nedenle iktidar BÜ ve ODTÜ gibi üniversitelerde, seçime giren 6 aday içinde yandaş bulamadığından büyük sıkıntılar yaşamıştı. Bu konuda AKP’nin imdadına Fetöcü darbe girişimi yetişmişti. Darbe girişimine karşı ilan edilen OHAL kararnamesi ile (ve gayet demokratik bir kararla!) 29 Ekim 2016’da üniversitelerde yapılan rektör adayı belirleme seçimleri iptal edilmiş, AKP liderinin istediği kişiyi rektör ataması yöntemi getirilmişti. Dolayısıyla devlet üniversitelerine atanan rektörler, 2016’dan sonra her üniversitede kayyım niteliğinde olan rektörlerdir. Kayyım niteliğindeki rektörler sayesinde üniversiteler adım adım AKP’lileşip iktidarın çiftliğine dönüşmüştür. Keyfi atamalar nedeniyle, muhalif eğitim sendikalarının çoğunlukta olduğu üniversitelerde, çoğunluk bir bir yandaş Eğitim-Bir Sen’in eline geçmiştir.
Bu süreçte yandaş rektörler, örneğin Gezi Parkı olaylarında ve ODTÜ’de yaşanan polis vahşeti karşısında polis yerine öğrencileri kınayan açıklama yapabilmişlerdi. Yandaş rektörler, idama mahkum edilen Mısır Cumhurbaşkanı ve Müslüman Kardeşlerin lideri Mursi için, 2014’te Mısır Müftüsüne mektup yazabilmişlerdi. Yandaş rektörler, 2016 Ocak ayında açıklanan ‘Barış Bildirisi’ni imzalamış akademisyenleri iktidarın isteği üzerine anında üniversitelerinden atmışlardı. Yandaş rektörler, laiklikle, bilimle ve demokratiklikle bağdaşmayan açıklamalarda bulunan akademisyenlerine kol kanat germişlerdi. Ancak BÜ rektörleri bu tür olaylar içinde yer almamıştı. Üstelik BÜ, kurulduğu günden 2021’de kayyım rektör atanana kadar, laik ve bilimsel eğitimi savunmuştu. Bu nedenlerle de BÜ, gericilerin ve AKP’nin kin duyduğu bir kurum olmuştur.
Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) 4 Haziran 2024 günü rektör atamalarının KHK ile yapılamayacağı kararı sonrasında yaşananlar, gericilerin ve AKP’nin yükseköğretimle ilgili kinlerinin aynen devam ettiğini göstermiştir.
AYM’nin bu kararı üzerine, “Madem hukuksuz atanmışım benim bu görevde durmam etik olmaz” deyip görevinden istifa eden hiçbir rektörün olmaması, onların ne denli yandaş olduklarını gösteriyor.
İstediği yasayı üç günde (gerektiğinde kavga-gürültü) meclise kabul ettiren iktidar, AYM’nin bu kararı üzerine yeni bir düzenleme için adım atmıyor. Can Atalay ve Gezi parkı konularında olduğu gibi AYM’nin kararlarına aldırmadığını gösteriyor. Üstelik iktidar, “Madem rektör atamaları hukuka aykırı, bari yeni düzenlemeye kadar rektör atamalarında daha demokratik davranalım” da demiyor. Aynı hukuksuzluğu yeni rektör atamalarında da gösteriyor: Dini öğrenim görmüş kişilerle AKP’de siyaset yapmış kişileri rektör atamaya devam ediyor. Koca koca profesörlerden oluşmuş YÖK de, bu olaya karşı çıkmayıp huşu içinde iktidarın taşeronluğuna devam ediyor.
Laikliğe, bilimselliğe, demokratikliğe, evrenselliğe aldırmayıp "cahil cesareti" ile en yandaş kayyım olarak Guinnes kitabına girme çabası gösteren BÜ rektörü Naci İnci de, yandaşlığını daha da artırarak devam ettiriyor:
- Kayyım N. İnci’nin usulsüz olarak atadıkları kişilerle, çalışanları temsil yetkisi muhalif sendikadan Eğitim Bir Sen’e geçiyor.
- Bazı bölümlerde, yıllardır o bölümde çalışanlardan daha çok akademisyen keyfi olarak atanıyor ve bölümler yapısal değişikliğe uğruyor.
- İhaleleri yandaşlara veriyor.
- Akademisyenlerin görev tanımları değiştiriliyor.
- BÜ’nün ilk kayyım rektörü Melih Bulu, ‘BÜLGBTİA+ Öğrenci Kulübü’nü keyfi nedenlerle kapatmıştı. Sonrasında ‘Sinema Kulübü’, dayanışma amacıyla adını BÜ(S)K/ BÜLGBTİA+ olarak değiştirmişti. Kayyım N. İnci, Ağustos başında, Kültür Bakanlığının izin verdiği bir filmin okulda gösterimini yasaklayıp kulüp adından ‘BÜLGBTİA+’ ifadesinin çıkartılmasını istiyor.
- 2024 Nisan’ında keyfi nedenlerle görevden aldığı Bilgisayar Mühendisliği Bölümü Bilgisayar Anabilim Dalı başkanı olan Prof. Dr. Cem Say’ı, idari mahkemenin bu kararı iptal etmesi üzerine 13 Ağustos’ta görevine iade ediyor. Ancak 14 Ağustos’ta da mahkemenin iptal ettiği aynı gerekçelerle yine görevden alıyor. Bu tür görevden alma-göreve iade etme ve yeniden görevden alma olayları, 2021 öncesinde BÜ’de hiç yaşanmamışken, günümüzde sıradan olaylar haline gelmiş bulunuyor.
- Kayyım yönetimin İstanbul Büyükşehir Belediyesi AKP yönetiminde çalışanlar arasından istihdam ettiği üç kişi, AKP Hatay Belediye seçimlerini kazanınca oraya transfer olmuştu. Kayyım N. İnci, birkaç gün önce, yine AKP belediyelerinde önemli görevlerde çalışmış kişileri istihdam etmiştir. Bunlardan birini BÜ Sağlık, Kültür ve Spor Daire başkanlığına; bir diğerini BÜ İdari ve Mali İşler Daire Başkanlığı’na ve Ensar Vakfı mütevelli heyeti eski üyelerinden olan bir kişiyi de BÜ genel sekreter yardımcılığına getirmiştir.
Yok yok yanlış okumadınız, yukarıda örneklenen atamalar, bir AKP teşkilatına ya da bir AKP’linin iş yerine yapılan atamalar değil: bir zamanlar ülkenin göz bebeği olan BÜ’ye yapılan atamalar.
Ve bu tür olaylar ne yazık ki yalnız BÜ’de olmuyor.
Ve de bu tür olaylar, Cumhurbaşkanı’nın, “Yasakların, baskıların, yoksullukların olduğu o günler artık bir daha gelmemek üzere geride kaldı” dediği günlerde oluyor!