Vergi gelirlerinin üçte birinin başlangıç teklifinden itibaren feda edilmesinin öngörülmesi, vergi sisteminin sınıfsal niteliğini çok açık bir biçimde gösterir.

Vergi harcamaları nereye?

Önceki gün (20 Kasım Pazar) Halk TV’de Mustafa Sönmez’in programında Aziz Konukman ile bütçeyi ve muhtemel seçim ekonomisini yorumladık. Üç dost ve yakın iktisatçıyı buluşturmak bakımından önemli bir program oldu benim için. Programın son sözünü kullanan Aziz dostum, 2023 Merkezi Yönetim Bütçesi’nde “vergi harcaması” boyutunun bir trilyon TL’ye yaklaşmasının ve bunun 2022’ye kıyasla müthiş bir artış anlamına geldiğinin altını çizerek, bu olanağın seçim ekonomisi bakımından da iktidara ürkütücü bir güç verebileceğini haklı olarak belirtti. Program böylece bittiği için bu konuda yorum yapamadım ama bunu bu yazıyla telafi etmeye karar verdim ve bu vesileyle verileri biraz daha ayrıntılarıyla incelemeye yöneldim.

İlk önce “vergi harcaması” kavramını tanımlayalım ve bunun için de resmî açıklamaya başvuralım: “Vergi harcaması kavramı, en genel anlamda, ‘devletlerin gelir toplamını azaltan, standart vergi sisteminden ayrılan ayrıcalıklar veya istisna ve muafiyetler’ olarak tanımlanabilir. Bu bağlamda bazı indirim, istisna ve muafiyetler, standart vergi sisteminin unsurları olmaları nedeniyle vergi harcaması kapsamı dışında tutulabilmektedir”. (2023 Yılı Merkezi Bütçe Kanunu Teklifi ve Bağlı Cetveller, s.170’deki açıklama notu. Şu eklemeleri de yapabiliriz: Çeşitli istisna ve muafiyetler aracılığıyla ‘vazgeçilen vergi gelirleri’ esas olarak sermayeye tanınan vergi ayrıcalıklarını kapsamaktadır. Vazgeçilen gelirler, vergi sistemi içindeki tüm vergileri ilgilendirmektedir. Önem sırasıyla, Gelir Vergisi (GV), Kurumlar Vergisi (KV), Katma Değer Vergisi (KDV), Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) kanunları sayılmakta, diğerleri ise “diğer kanunlar” altında topluca verilmektedir. 

Bütçe Kanununda verilen vergi harcaması tahminleri yalnızca tek bir sayfada sunulmaktadır. (2023 Bütçesi, s.170). Orta Vadeli Program kapsamındaki yıllar (şimdiki durumda 2023, 2024 ve 2025 yılları) için sunulan bu tahminlerin tek ayrıntısı yukarda belirtilen vergi türlerine göre ayrı ayrı veriliyor oluşudur. Yani yeterince ayrıntı yoktur. Daha vahimi, bir yıldan diğerine gerçekleşmelerin ne olduğu konusunda hiçbir veri sunulmamaktadır. Dolayısıyla Bütçe Teklifinde belirtilen büyüklüklerin altında mı yoksa üzerinde mi kalındığı hiçbir zaman öğrenilememektedir. Konu şu bakımdan da önemlidir: Vergi harcamaları bütçe giderlerinin yaklaşık beşte birine denk gelmektedir. Bu oranın örneğin 2023 Bütçesinde yüzde 22,2 olacağı öngörülmektedir. Daha anlamlı olması bakımından, vazgeçilen vergi gelirleri toplam vergi gelirlerine oranlanırsa, 2023 için yüzde 31 gibi daha da yüksek bir oran elde edilecektir. Vergi gelirlerinin üçte birinin başlangıç teklifinden itibaren feda edilmesinin öngörülmesi, vergi sisteminin sınıfsal niteliğini çok açık bir biçimde gösterir. Kaldı ki, sermayeyi özellikle ilgilendiren KV için yapılacak benzer bir karşılaştırma, 2023 öngörüsü olarak (281 milyar TL vergi harcaması/ 639 milyar TL KV hasılatı=) yüzde 44 gibi daha “müstehcen” bir oranı işaret etmektedir. Ama sıkı durun: Gelir Vergisi’nin en hakiki ödeyicisi olan ücretliler de kısmen GV indirimlerinden yararlandığı, ama daha önemlisi sermayenin mükellefiyetten kaçan irili ufaklı tüm kategorileri de burada kapsandığı için, GV’nde bu oran 2023 için (443 milyar TL/503 milyar TL=) yüzde 88’e kadar ulaşabilmektedir! 

Dört ara sonuç

(i) Vergi ayrıcalıklarının boyutunu görmeden bütçenin ve vergi sisteminin bütününü kavramak mümkün değildir. 

(ii) İstisna ve muafiyetlerle delik deşik edilmiş bir vergi sisteminin sürdürülmesi artık mümkün değildir ve bu durumun acilen değiştirilmesi gerekir. 

(iii) Yasama organının yürütmeye (2018’den itibaren Cumhurbaşkanına), ayrıntılarını ve gerçekleşme sonuçlarını tam olarak bilemeden devrettiği bu devasa “vazgeçilen vergi gelirleri” hesabı, bütçe hakkının açık ve büyük çaplı bir istismarına dönüşmüştür. 

(iv) Tevkifatla (yani stopajla kaynağında) tahsil edilen GV payı, 2023 için yüzde 91 olarak öngörülmüştür. (2023 yılı Bütçe Teklifi, s.96’ya göre). Bunun büyük bölümü ücret gelirleri üzerinden gerçekleştirilmektedir. Demek ki ücretlilerin GV içindeki payı da artık yüzde 70’i aşarak tarihi rekorlar kırmaktadır. Oysa ücret gelirlerinin GSYH içindeki payı yüzde 26’ya düşmüştür. Yani GV payı/milli gelir payı oranı 3 katsayısına yaklaşmıştır. Bu, ücretliler üzerinde oluşan vergi baskısının inanılmaz boyutlarını göstermektedir. (Dolaylı vergiler için durum zaten bellidir). Üstelik asgari ücret düzeyi kadar bir gelirin vergi dışı bırakılmasına rağmen GV’de durum böyledir; çünkü vergi dilimleri dar tutularak ücretlilerin hızla üst dilimlerdeki oranlara tabi tutulması sağlanmaktadır. Sermaye geliri sahipleri anlamlı bir GV yükü altında değilken, kaynakta tahsil ettikleri ücretlilerin GV tevkifatlarını yatırmakta bile nazlanmaktadırlar. Nitekim, vergilerin tahsilat/tahakkuk oranlarının sürekli gerilemesinde hem bunun hem de KDV, ÖTV gibi dolaylı vergilerin payı vardır. Bu da, sermaye kayırmalı sistemin ayrı bir rezaletidir. 

2022 “bütçeleri” ve gizlenen vergi ayrıcalıkları

“Vergi harcamaları” meselesine önceki yıllarda epey girmiştim ama 2022 Bütçesi uygulaması apayrı bir vaka. 2022 Yılı Bütçe Teklifinde 2022 için öngörülen vergi harcaması 336 milyar TL idi. Fakat yıl ortasında Ek Bütçe zorunluluğu ortaya çıkınca, garip bir şekilde bu “vergi harcaması tutarı 95 milyar TL azaltılarak 241 milyar TL’ye indirildi. Anlaşılan, Aziz Konukman hocanın da altını çizdiği gibi, denk bir Ek Bütçe sunabilmek için kâğıt üzerinde kısıntı yapılabilecek kalem olarak “vergi harcamaları” uygun görülmüştü. Ancak, yukarda belirttik, esas olarak sermaye yönlü olarak çalışan bu ayrıcalıklarda bir indirim yapmak kolay değildir; kaldı ki indirim yapabilmek için ilgili vergi kanunlarında sayılan ayrıcalıklarda aşağı yönlü düzeltmeler yapılması gerekir. Bu tür düzeltmelerin Haziran-Temmuz sürecinde yapıldığını bilen var mı? 

Dolayısıyla, vergi harcamalarının 336 milyardan 241 milyar TL’ye düşürülmesi tamamen sanaldı. Bunu aşmanın en kestirme yolu da Ek Bütçe ile yüzde 62 büyüyen 2022 bütçesini daha da arttırmakta bulundu. Öyle ki, Eylül başında Orta Vadeli Programla duyurulan 2022 yılsonu bütçe gerçekleşme tahmini, henüz iki ay önce Ek Bütçe ile genişlemiş bütçenin de yaklaşık 300 milyar TL üzerine çıkarıldı. (Ki yasal dayanağı yoktur; bir torba yasa maddesiyle “meşrulaştırılsa” bile bütçe hakkının yeni bir istismarı olacaktır). Burada rahatça şunu iddia edebiliriz: Bu 300 milyar TL esas olarak “vergi harcaması” artışından kaynaklanacaktır. Bunu göstermeye çalışalım.

İlk önce niçin (336-241=) 95 milyar TL ile sınırlı bir düzeltmeden bahsetmiyoruz sorusunu yanıtlayalım. Şu nedenle: 336 milyar TL vergi harcaması, 1.751 milyar TL büyüklüğünde bir Bütçe Teklifi için geçerliydi. Oysa bu bütçe büyüklüğü Temmuz itibariyle yüzde 62 arttırıldı. O halde, vergi harcamasının, azaltılmak bir yana, aynı oranda arttırılması ve 545 milyar TL’ye yükseltilmesi gerekirdi. Başka yoldan gidelim: 2022 başlangıç teklifinde 336 milyar TL’lik vergi harcamasının 1.751 milyar TL’lik bütçe giderlerine oranı yüzde 19,2 idi; bu oran Temmuz’daki Ek bütçeli bütçe giderlerine uygulansaydı, gene 545 milyar TL’lik bir “vergi harcaması” çıkardı. Bu son tutarın indirimli tutar olan 241 milyar TL ile farkı yaklaşık 300 milyar TL’dir! (Eğer 2022 sonu gerçekleşme tahminine yani 3.134 milyar TL’ye yüzde 19,2 oranı uygulansaydı, 2022 vergi harcaması 602 milyar TL’ye kadar yükselirdi).

Şimdi 2023 Bütçe Teklifinde 994 milyar TL toplam vergi harcamasının 4.470 milyar TL’lik bütçe teklifinin yüzde 22,2’sine denk geldiğini tekrar hatırlarsak, bu varsayımsal öngörülerimizin çok da uçuk olmadığı anlaşılacaktır. Peki 2023’te 2022’ye kıyasla vergi harcamasının artış oranını hesaplamak için 2022 için hangi miktar esas alınmalıdır? Bu karışık bir hesap gibi görünür: 2023 sayısı bellidir (994 milyar TL) ama 2022 için başlangıç teklifi olan 336 milyar TL’yi mi; Ek Bütçe ile indirilmiş düzey olan 241 milyar TL’yi mi; yoksa bizim burada hesapladığımız 545 ve 602 milyar TL’lik düzeyleri mi esas alacağız? Bizce ilk iki sayı esas alınamaz. Son iki sayı arasında bir tercih yapılabilir. Bizce sonuncusunu yani 602 milyar TL düzeyini almak daha makuldür. Buna göre 2023’te vergi harcaması (994/602=) yüzde 65 oranında artmış olacaktır. Bütçe giderleri için 2023’te artış öngörüsünün yüzde 42,6 olduğu dikkate alınırsa oldukça mantıklı bir sonuçtur ama gene de vergi harcamasında bütçe artışına (ve muhtemel enflasyon oranına) kıyasla reel bir artış olduğunu vurgulamak gerekir. Burada bir seçim ekonomisinin payını görebiliriz. Peki bu reel artış nereye gider?

Sonuç: Seçim ekonomisi için kaynaklar nereye?

“Seçim düzlemine girerken ekonomi” başlıklı son soL Haber (8 Kasım 2022) yazımızda da belirtmiştik: “Bir sermaye iktidarının, seçim öncesinde en önemli sınıfsal dayanağı karşısında daha kırılgan olacağı da hesaba katılmalı”. Yani, sermayeye dönük vergi ayrıcalıklarında kısıntı yapmak seçim öncesinde daha zordur. Bunu da zaten yukarıda 2022 için yaptığımız varsayımların sonuçlarından ve 2023 için 994 milyarı bulan devasa vergi harcaması tutarından görebiliyoruz. Gene son yazımızı izleyerek belirtelim: EYT, asgari ücret, enflasyon farkları gibi geniş kitleye dokunan ama kamu kadar özel sektöre de yük getiren uygulamalar için, sermayeye kesimine yönelik “vazgeçilen vergi gelirleri” hesabının kabarması kaçınılmazdır. Ama bu kadarı da yetmeyecektir: Bütçe kaynakları yetersiz kaldığında -ki kalacaktır- her zamanki gibi İşsizlik Sigortası Fonu kaynaklarına bunları tüketene kadar yüklenilecektir. Sosyal ve ekonomik yönlü transfer harcamaların 2023’ün ilk beş ayına sıkıştırılması da seçim ekonomisinin bilinen reçetelerindendir. Bu defa bunda daha fazla ifrata gidilebilir. Her durumda, “seçimden sonra tufan” diyorsanız bir kamu maliyesi krizinin yolunu açacak uygulamalardan kaçınmazsınız. 

Ama bizim gene de geniş kitleleri tatmin edecek bir iklimin yaratılabilir olduğuna dair ciddi tereddütlerimiz var. İktidar, 2016’dan bu yana gelir bölüşümünün dibine ittiği emekçi kitlelerin yoksullaşma sürecini durdurabilecek kaynaklara sahip değildir ve olamayacaktır. Kaldı ki böyle bir niyete ve sınıfsal tercihe sahip olmamak gibi ciddi ayak bağları vardır. Buna karşılık, harekete geçirebileceği kaynakları mutlaka yanında tutmak isteyeceği sermaye katmanlarına aktarmayı tercihe mecbur gözükmektedir. Bir de tabii, sınır ötesi operasyonlar ikliminin oluşturulması ve kitlelerin buradan kazanılması üzerinden savunma bütçesine kaynak ayrılması gerekecektir.

Emekçiler, sermayeden/iktidardan yansıyan kırıntılarla idare etmek ve şovenist duygu istismarına kapılmak ile bu açık emek düşmanı ve din/milliyetçilik istismarcısı iktidardan bu seçimlerde kurtulmak arasında ciddi bir tercihe zorlanacaklardır. İşin esası ise, örgütlenmek, bilinçlenmek ve sömürü düzenine boyun eğmemektir.