Bu deprem, başkanlık sistemiyle, piyasacı ve gerici anlayışlarla devletin yönetilemeyeceğini bir kez daha gösteriyor. 

Uzaktan!

Kahramanmaraş depremi, yarattığı yıkımlar ve acılarla birlikte, devlet yönetiminin yetersizliğini de açığa çıkarmış bulunuyor. Yönetim yetersizliğinin depremle sınırlı olmadığı da görülüyor. 

Yönetim yetersizliğinin bir nedeninin, illerde, ilçelerde bulunan (yerel) yetkililerin, yetkilerini kullanmak için uzaklardan (tek adamdan) emir bekledikleri görülüyor. Yerel yetkililer, birebir içinde yaşadıkları sorunlar karşısında harekete geçemiyor. 

  • Vali-kaymakam, yetkilerini kullanıp acil kararlar alamıyor. 
  • Ordu komutanı, kolordu komutanı, alay komutanı, deprem olduğunda birliklerini depremzedelerin yardımına gönderemiyor. 
  • Demokratik hakkını kullanıp pankart açan öğrencileri anında tutuklatan savcılar, deprem bölgesinde yaptığı binaları sapır sapır dökülen ve onlarca insanın ölümüne yol açan inşaatçıların tutuklanması için harekete geçemiyor. 
  • Malatya’da ülkenin en büyük konteyner fabrikasına sahip olan Kızılay, en gereksinim duyulan günlerde bile üretime başlayamıyor.

Enkaz altında kalanlara anında müdahale edilmiyor; vinçler harekete geçirilmiyor; termal kameralar gönderilmiyor. Can kaybı ve yaralı sayıları açıklanmıyor. Uzaklardan emir bekleniyor. 

Yerel yetkililerin, deprem gibi anında müdahale edilmesi gereken konularda bile harekete geçmemesi/geçememesi, bu görevlere yetersiz kişilerin atandığını gösteriyor. Atananlar içinde yeterli olanlar varsa da, onların kendi iradelerine sahip çıkmadığı/çıkamadığı anlaşılıyor. Bu durum devletin, herkesin tek bir kişiye bağlı olduğu aşiret ya da tarikat anlayışıyla yönetildiğini düşündürüyor. 

İktidarın uzaktan yönetimle yetinmeyip yükseköğretim yurtlarını depremzedelere açma bahanesiyle üniversitelerde de uzaktan öğretim yapılmasını kararlaştırıyor! 

Anayasa’nın 131’inci maddesine göre YÖK, yükseköğretim sisteminin planlanmasından yönetilmesine ve denetlenmesine kadar yükseköğretimle ilgili her konuda sorumlu olan bir kuruluş. Ancak uzaktan öğretim kararının YÖK tarafından alınmadığı anlaşılıyor. YÖK, sonradan bu kararı ‘uygun’ bulduğunu açıklıyor. 

  • Uzaktan öğretimin, yüz-yüze eğitimin yerine geçmediği, pandemi dönemindeki uygulamadan biliniyor (bu nedenle uzaktan eğitim değil uzaktan öğretim demek gerekiyor.)
  • Depremin vurduğu 10 ilde yaşayan öğrencilerin, ruhsal olarak ve de maddi olanak olarak uzaktan öğretimden bir gıdım bile yararlanamayacakları da biliniyor.
  • Devlet yurtlarında kalanların önemli bir bölümünün doğudan ve depremin vurduğu illerden gelen öğrenciler olduğu da biliniyor. 
  • Kış sezonunda genelde boş olan otellerdeki yatak kapasitesinin devlet yurtlarındaki kapasitenin çok üzerinde olduğu da biliniyor.
  • Yükseköğretim öğrencilerinin önemli bir bölümünün yurtlarda kalamayıp kiralık evlerde oturduğu da biliniyor. Uzaktan öğretim kararıyla bu yerlere boşuna kira ödeyecekleri ya da kiraladıkları yerleri boşaltıp 5-6 ay sonra çok daha yüksek fiyatla ev kiralamak zorunda kalacakları da biliniyor. 
  • Uzaktan öğretim uygulamasının, gençlerin acılarını dostlarıyla-arkadaşlarıyla paylaşma gereksinimini en çok duydukları bir dönemde onları yalnızlığa iteceği ve ruhsal zararlar verebileceği de biliniyor. 
  • Uzaktan öğretim kararıyla, depremin yarattığı acılar yetmezmişçesine, yükseköğretimde yüz-yüze eğitim gören 3,5-4 milyon öğrencinin mağdur edileceği de biliniyor. 

Yine de YÖK, uzaktan öğretim kararı ‘uygundur’ diyebiliyor. Gerçekten uygun mu buluyorlar, yoksa öyle söylemek zorunda mı kalıyorlar? Bilinmiyor! 

Bilinen bir şey var: 21 kişilik YÖK’ten, bir tek tepki bile gelmiyor. 

Bu arada deprem, kimilerinin insancıl değerlerle uzaktan-yakından ilişkili olmadıklarını da ortaya çıkarıyor. 

  • SPK, 13,5 milyon yurttaş can derdine düşmüşken, piyasa işlemlerini devam ettiriyor.
  • AKP’li ve eski milletvekili olan bir belediye başkanı kadın, hemşerisi depremzedeyle konuşurken, “Her şerde bir hayır var” diyebiliyor. 
  • İnşaatlarla ilgili belgelerin bulunduğu Hatay’daki Yapı Denetim ve Yapı Malzeme Şube Müdürlüğü binası, depremden sapasağlam çıkmışken ve yıkılması gereken hasarlı binlerce binadan önce yıkılmaya kalkışılıyor!
  • Kimilerinin depremzedeleri soymaya kalkıştığı anlaşılıyor.
  • Kimileri depremzedelere muhaliflerden gelen yardımları engellemeye çalışıyor.
  • Kimileri, deprem bölgesinde, televizyonlar aracılığıyla tüm dünyanın gördüğü gerçekleri dile getirenlere akla gelmedik hakaretlerde bulunabiliyor.  
  • Bazı AKP’li yöneticilerin deprem bölgesinde dolaşırken kahkahalar attıkları görülüyor. 
  • Telekom, depremde yıkılmış binaya fatura gönderiyor!
  • Bülent Arınç kalkıyor, deprem sorunlarını ve sıkıntılarını ikinci plana atacak girişimde bulunup “Seçimler ertelenmeli” diyor.
  • Yetkililerden biri bile sorumluğunun ayrımına varıp istifa etmiyor. 

Bu deprem, başkanlık sistemiyle, piyasacı ve gerici anlayışlarla devletin yönetilemeyeceğini bir kez daha gösteriyor. 

[email protected]