O, tarihi anlatmaz, yaşatırdı. Bilinenlerle yetinmemeyi öğretti. Hep araştırdı, hep incelterek toplumcu analiz yaptı. Hep büyüterek besledi dağarcıkları.

Mehmet Bozkurt ve 8 Aralık

Dost, can ve yoldaşımız Mehmet Bozkurt 6 Aralık 2022’de yaşama veda etti. 8 Aralık iki dost, can ve yoldaşla; 1978’de karanlığın katlettiği Necdet Bulut’la, 2009’da bilinen hastalığın pençelerinde kalan Fikret Gülen’le vedalaşmak zorunda kaldığımız tarih. Mehmet Bozkurt’u bugün, 8 Aralıkta uğurlayacağız.

Necdet Bulut akademik alanda, Fikret Gülen Sayıştay denetçiliği, Başbakanlık ve TBMM danışmanlığında kamusal görevlerini yürütürken, görevlerinin sınırlarını aşarak insanlık ve gerçekler için ürettiler; bilime, aydınlanmaya, emeğe, toplumsal mücadeleye ve sosyalizme adadılar yaşamlarını. Hem bilimin hem de devletin “hangi sınıfın çıkarına hizmet ettiği sorusudur asıl yanıtlanması gereken” diyerek emekçilerin sınıfsal mücadelesinin içinde oldular.

Mehmet Bozkurt Türkiye Komünist Partisi üyesi, araştırmacı tarihçi ve soL haber yazarı olarak hep devrimci savaşımın içinde oldu. O, tarihi anlatmaz, yaşatırdı. Bilinenlerle yetinmemeyi öğretti. Hep araştırdı, hep incelterek toplumcu analiz yaptı. Hep büyüterek besledi dağarcıkları. Ve toplumların tarihinin “sınıf savaşımları tarihi” olduğunu her anlatımının ve analizinin içinde vurgulayarak beyinlere yerleştirdi.

2016 Kasım'ında Ankara Nazım Hikmet Kültür Merkezinde yaptığımız “tekke ve zaviyeler kapatıldı mı” etkinliğinde (yukarıdaki fotoğraf); “yüreğine, ağzına sağlık çok şey öğrendim” dediğimde, “ben de senden çok şey öğrendim, asıl senin yüreğine, ağzına sağlık” demişti.

O söyleşide, 30.11.1925 günü kabul edilen “Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına Dair Kanun”un dayanağı olan ilişkilerden, koşullardan, hazırlanışından, Meclis tartışmalarına kadar ayrıntılı bilgi vererek, ilgili maddeyi sadeleştirerek, açarak okudu, anlattı.

Kendisi de aynı şeyi yapar Kanunu okurdu. Anayasal koruma altındaki bu Kanunu bir kez daha anımsayalım: “Türkiye Cumhuriyeti dahilinde gerek vakıf suretiyle gerek mülk olarak şeyhının tahtı tasarrufunda gerek suveri aharla tesis edilmiş bulunan bilümum tekkeler ve zaviyeler sahiplerinin diğer şekilde hakkı temellük ve tasarrufları baki kalmak üzere kamilen seddedilmiştir. Bunlardan usulü mevzuası dairesinde filhal cami veya mescit olarak istimal edilenler ipka edilir. Alelümum tarikatlerle şehlik, dervişlik, müritlik, dedelik, seyitlik, çelebilik, babalık, emirlik, nakiplik, halifelik, falcılık, büyücülük, üfürükçülük ve gayıptan haber vermek ve murada kavuşturmak maksadiyle nüshacılık gibi unvan ve sıfatların istimaliyle bu unvan ve sıfatlara ait hizmet ifa ve kisve iktisası memnudur. Türkiye Cumhuriyeti dahilinde salatine ait veya bir tarika veyahut cerri menfaate müstenit olanlarla bilümum sair türbeler mesdut ve türbedarlıklar mülgadır.”

“Kanun, 13 Aralık 1925 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girer. Girmesine girer de soru şu: şimdi halen yürürlükte mi” diye sorusunu sorarak; “Değil. Şimdi Camiler tekke... Mescitler zaviye... Partiler tarikat... Gericilik devletin içinde…” yanıtını verdi.

Günümüzün laikliği yok eden sözde laiklik anlayışını “Müslümanlık ve liberalizm pek şık uyuşur” diyerek tanımladı.

Yazılarına bakıldığında, hem her birinin kendi içinde hem de bütünsel olarak nasıl ince ince örüldüğü görülür (https://haber.sol.org.tr/yazar/mehmet-bozkurt). Söyleşileri bir başka tat bırakır. Ama asıl olarak da Mehmet Bozkurt’la birlikte sohbet etmek, onunla yan yana nefes almaktır tat bırakan. O’nun yapmacıksız, açık yürekli, incelikli, saygılı ve ilkeli duruşudur tat bırakan, sizi ondan koparmayan.

Yanımızdan göçüp gidenleri; “Kimi zaman bir kitabın kapağını açar açmaz kanatlanıverirler. Kimi zaman da geçmişin çoğunluk sevinçle biriktirdiğimiz ‘anlarını’ dondurup sakladığımız albümlerde rastlarsınız onlara. Çantamızda bir şeyler aranırken nicedir sıkışıp kaldığı köşeden hiç umulmadık bir anda çıkar ve göz göze geldiğiniz de olur onlarla. Ya da not defterinizin arasından kayıverir kucağınıza. Onlar bizden önce göçenlerin suretleridir yakamıza taktığımız” diye anlattı kendisi.

Şimdi… Şimdi biz Sevgili Mehmet’in fotoğrafını yakamıza takacağız, Necdet Bulut’un, Fikret Gülen’nin, tüm dost, can ve yoldaşlarımızın fotoğraflarını taktığımız gibi.

Ancak yakamızdaki fotoğraflarda kalmayacak onlar. Kapitalist düzenin cinayetleriyle, ranta dayalı yerleşmeleriyle ve yaratıp iyileştiremediği hastalıklarıyla yok ettiğini sandığı devrimci savaşım insanları, karanlığı yırtıp atanlarla birlikte hep yaşayacak.

“Ekim Devrimcilerini Selamlayın” yazısında “yazının başlığına çıkan bu öneri, sadece Ekim Devrimcilerinin değil, bu topraklarda yaşayan herkesedir” diyen Mehmet Bozkurt, duruşuyla, sözüyle ve özüyle komünistti. O, “bu dünyadan bir Mehmet Bozkurt” geçti denemeyecek bir devrimciydi. Tüm devrimciler gibi aramızda yaşayacak.