Emperyalist hegemonyada tarihsel bir makas değişimine tanıklık ediyoruz. Hiç masum değil, silahların birbirine doğrultulduğu büyük bir çalkantı dönemi içindeyiz.
BRICS’in 22-24 Ekim tarihindeki yıllık zirvesi Rusya’nın Kazan kentinde geçen günlerde toplantı. Bu zirvenin ne anlama geldiğini sorup yanıtlamaya çalışacağız bu yazıda.
Birçok yan anlam ve sonuç olabilir, ancak en önemlisi son BRICS zirvesi emperyalist hegemonya krizinde Batı emperyalizminin altındaki halının nasıl çekildiğini bir kez daha belgeledi.
Geçen yıl Batı emperyalizminin araçlarından olan Uluslararası Ceza Mahkemesi Ukrayna savaşından dolayı Putin’in tutuklanarak yargılanması kararı almıştı. Rusya’nın Batı bankalarındaki bütün yatırımına el koyan bu alçaklar pekâlâ Putin bir uluslararası ziyarete çıksa tutuklayıp yargılamayı deneyebilirlerdi.
Ancak yaratmaya çalıştıkları yargı terörünün yok hükmünde olduğu anlaşıldı, Kazan’daki zirveye 36 ülkeden ve 6 uluslararası kuruluştan çoğu en üst düzey olmak üzere katılım oldu. Putin toplantıya katılan liderlerin hepsiyle ikili görüşme yaptı.
İşin ilginci, Batının tüm söylenmelerine rağmen BM Genel Sekreteri de oradaydı, bu kadar çivisi çıkar Anglosakson itibarının!
Başta Çin olmak üzere BRICS’in yarattığı çekim gücüne şunu da eklemeliyiz. Devletler aralarındaki bütün düşmanlık ve husumetlere rağmen BRICS zirvesine katılmadan yapamıyorlar. Aşağıdaki fotoğrafa bir kez bakın, Ermenistan ve Azerbaycan Başkanları yan yanalar. Aralarında nerdeyse savaş çıkacak Etiyopya ve Mısır aile fotoğrafına girmişler. İran ve BAE, Hindistan ve Çin aynı toplantıya katılıyorlar.
ABD’deki mali çöküşün hemen arkasından 2009’da kurulan BRICS’in klasik üyeleri Çin, Rusya, Hindistan, Brezilya ve Güney Afrika’ydı. Bu yılın başından itibaren İran, Mısır, Etiyopya ve BAE BRICS üyesi haline geldiler. Aynı süreçteki Suudi Arabistan ise yaşadığı tereddüt nedeniyle henüz üye olarak katılmadı.
Bu toplantı yeni katılan üyelerin süreçle bütünleşmesini hedefliyordu ve yeni üye alımı gündemde değildi. Batı emperyalizmine bağlı medyanın Türkiye’nin üyeliğini Hindistan engelledi haberinin bir değeri yok dolayısıyla.
Ancak uluslararası ilgi ve yaygın üyelik başvuruları nedeniyle “Ortak Üye” statüsü tanımlandı ve 13 ülke eklendi: Belarus, Bolivya, Cezayir, Endonezya, Kazakistan, Küba, Malezya, Nijerya, Özbekistan, Tayland, Türkiye, Uganda, Vietnam. Bunların içinde Türkiye özellikle ilgi çekti, çünkü tek NATO üyesi.
Ortak üyeliğe henüz alınmayan ve başvuru yapan birçok ülke bulunuyor.
Neden Batı emperyalizminin tüm basıncına rağmen halı ayaklarının altında kayıyor?
Öncelikle BRICS ülkeleri büyük bir ekonomik güce ulaştı ve dünyanın üretim merkezi batıdan doğuya doğru kaydı. 1995 yılında G-7 ülkelerinin (ABD, Kanada, Almanya, İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya) dünya üretimine katkısı %45 iken daha sonra BRICS üyesi olacak beş ülkenin katkısı %16’ydı. 2023 yılında ise BRICS’in payı %32’ye çıkarken G-7’nin payı %29,9’a geriledi ve bu eğilim makas açılarak süreceğe benziyor.
Bu doğuda büyük bir sermaye birikimi anlamına geliyor. Fortuna Global’in 500 şirket listesindeki tekellerin üçte biri BRICS ülkelerine ait.
Mali sermaye açısından da bakıldığında dünya döviz rezervlerinin yarısı ve belki daha fazlası BRICS ülkelerinde bulunuyor.
Ayrıca BRICS ülkeleri dünya nüfusunun büyük çoğunluğunu oluşturuyor ve bu büyük bir pazar anlamına geliyor.
Dolayısı ile ulusal sermayelerin ve devletlerinin Brıcs’e yönelmesinin önemli ekonomik nedenleri bulunuyor.
Öte yandan BRICS’in Batı emperyalizmine göre önemli bir ideolojik gücü var. Avrupalıların Amerika kıtasını, Hindistan’a ve Çin’e giden deniz yollarını keşfetmesinin üzerinden 500 yılı aşkın zaman geçti. Bu ülkelerin egemen sınıfları bu süre zarfında dünyanın geri kalanını en ağır şekilde yağmalayıp sömürdüler, tarifsiz katliamlara ve cinayetlere yol açtılar.
Dünyanın bu şekilde sömürülmesi ve zenginliklerin Avrupa ve ABD’de birikmesi aynı zamanda ırkçılık, kibir ve Hıristiyan kültürü baskınlığı ile birlikte gitti. Anglosakson emperyalizminin içine öyle bir kibir işlemiş ki bugün batarken bile buna engel olamıyorlar.
Mali sistem hegemonyaları ile istedikleri ülkeye ambargo uyguluyorlar. Küba’ya 65 yıldır uygulanan abluka yüz kızartıcı bir insanlık suçu. Suriye’ye uygulanan da öyle.
Oysa BRICS geçen yüzyıllarda sömürülen veya yarı sömürge haline getirilen ülkelerden oluşuyor. Çin ve Hindistan özellikle anılmalı. Ne ortak bir din ne bir etnik kimliğin üstünlüğü söz konusu. Hindu, Çin ve Rus milliyetçiliği henüz bir ırkçılık yaratmış değil. Çin, Rusya ve Hindistan insanlığa karşı işlenen suçlar konusunda Batı emperyalizmi ile karşılaştırıldığında çocuk gibi masum kalıyorlar.
BRICS ülkelere daha adil ve daha iyi bir dünya öneriyor. Ulusların eşitliğini, BM Güvenlik Konsey’inde ve Dünya Ticaret Örgütü’nde eşit temsili, ABD tarafından uygulanan ekonomik kısıtların siyasi bir araç olmaktan çıkması vb. talepler ideolojik bir çekim alanı yaratıyor.
Öte yandan BRICS’ten yükselen “daha adil bir dünya” isteğine yakından bakalım. Daha adil bir dünya gerçekten ama ulusların sermaye sınıfları için.
Sonuçta bu ülkelerdeki sermaye birikimi ve üretim gücü derin bir emek sömürüsü ile birlikte gidiyor. “Kazan-Kazan” sermaye sınıfları arasındaki bir ilişkiyi tanımlıyor bize.
Örneğin, hiçbir BRICS belgesinde üretim araçlarının kamulaştırılması veya emekçi sınıfların daha örgütlü hale gelmesi, en azından ücretlerinin artması ile ilgili bir söylemi bulamazsınız.
Öyle olsaydı, Erdoğan BRICS’e katılmak için oralarda dolaşır mıydı?
Emperyalist hegemonyada tarihsel bir makas değişimine tanıklık ediyoruz. Hiç masum değil, silahların birbirine doğrultulduğu büyük bir çalkantı dönemi içindeyiz.
Ulusların emekçi sınıfları bu sarsıcı çalkantının yarattığı zaaflara gözünü dikiyor ve iktidarını arıyor.