Kaynağı ne olursa olsun, güzel bir deyim. Yolcudur Abbas, bağlasan durmaz! Filistin halkına ihanet eden Abbas ve benzerleri yolcudur.

Bağlasan durmaz

Her dilde, her kültürde var: Deyimler ve atasözleri. Kimisi yüzyıllar içinden süzülüp geliyor, gülümseten ya da iç sızlatan hikayeleri barındırıyor içinde. Kimisi zamana yenik düşmüş, medeniyet sınavından çakmış, demode, yersiz hatta yakışıksız. Kaderleri unutulmak, toplumsal hafızadan kazınmak.

Yazının konusunu oluşturan deyim ise birinci gruba ait. Günlük yaşantımızda yoğun şekilde kullanmayı sürdürüyoruz. Siyasette, sporda, kültürde, aklınıza gelebilecek her alanda çıkıyor karşımıza.

Bir rivayete göre deyimin kökü gezgin bir halk ozanına dayanıyormuş. Popüler kültürde yaygınlaşması ve iki dizelik bir şiir haline gelmesini ise bir tiyatrocuya borçluymuşuz. Doğru olsa da olmasa da güzel deyim.

Türkiye’nin gündemi, ekranın altında kayıp giden yazıların hızıyla değişiyor. Değişmemesi gereken öncelikler de aynı sondan kurtulamıyor. Oysa iki gündem başlığının bir şekilde tutturulması, sabitlenmesi gerek gün boyu baktığımız çeşitli boy ve evsaftaki ekranlara. Birincisi ekonomi çünkü göz göre göre soyuluyoruz. Bugüne dek görülmemiş edepsizlikte bir IMF programı deneniyor üstümüzde. Düzen, iktidarı, muhalefetiyle özünde hemfikir. “Kalkınmak için milletçe fedakârlık!”.

Milyonlar bu sloganla açlığa, sefalette itiliyor. Yerel, anlık parlamaların dışında çıt çıkmıyor ülkede. Üretim üssü olacakmışız. Terimin kendisi dahi sorunlu. Kastettiği ölmeyecek kadar beslenmesine izin verilecek bir halkın başkaları için üretmesi. Adını doğru koyalım: Sermaye için, sermaye sahiplerinin yurtdışına daha çok servet aktarmaları, Londra’da yeni mahalleler satın alabilmeleri için üretmeye devam etmesi.

Bu konunun ayrıntılarına girmeyi kapitalizmin kaçınılmazlığı yalanıyla zehirlenmemiş onurlu iktisatçılara, maliyecilere  bırakayım ve kendi sahama geçeyim. Zaten iktisatçı, maliyeci onurlu olur, gerisi ya finansçı ya ekonomisttir.

İkinci gündem ise Filistin. Türkiye’nin bölgesinde yaşandığı, o her ne demekse “Milli çıkarlarımız” öyle gerektirdiği, Akepe istediği, şu ya da bu dinsel inanca, mezhebe dahil olduğumuz için değil. Yoksul bir halk gözümüzün önünde tahrip gücü en yüksek Amerikan silahlarıyla yeryüzü sahnesinden silinmeye çalışıldığı, bu soykırım sömürgecilik gibi çoktan tarihten silinmiş olması gereken bir kavram adına ve ilkel bir kabilenin üç bin yıl önce derlenen zırvaları dayanak yapılarak gerçekleştirildiği için. Ezcümle insan olduğumuz için önceliklidir.

Filistin Davası ilk bakışta Türk dış politikasının ya da Türkiye halkının öncelikli bir sorunu gibi görünmeyebilir elbette. İsrail saldırganlığı ve yayılmacılığının gün gele kapımıza dayanacağını göremeyecek kadar miyop ya da akılsız da olabiliriz. Bu konuda benimsenecek ilkeli ve insandan, insanlıktan yana tutumun bir maliyetinin olacağı da doğrudur kuşkusuz. Emperyalizmin Ortadoğu’da tuttuğu en sağlam köprübaşına karşı verilecek mücadele uzun ve çetin olacaktır.

Bakü-Ceyhan’dan devam eden petrol akışını durdurursak perişan olurmuşuz, “Kardeş” Azerbaycan’la ilişkilerimiz bozulurmuş. Sabah akşam Akepe iktidarını, dış politik tercihlerini haklı olarak eleştirebildiğimiz ekranlarda Bakü rejiminin bir dokunulmazlığı mı var? Aliyev’i eleştirirsek kültürel ortak paydamızın tartışılamayacağı Azerbaycan halkına düşmanlık mı etmiş oluyoruz? Yoksa bu konuda susmanın, gerçeği eğip bükmenin bir fiyatı, bir ödülü mü var?

Filistin davasına destek verirsek Batı bize çok kızarmış, maazallah 70 sente muhtaç kalırmışız, mahvolurmuşuz vs.. Ne yaparlar örneğin? Soykırım ve sömürgecilik siyasetine destek vermediğimiz için yurttaşlarımıza vize mi vermezler? Türkiye emekçisinin salgın dönemi de dahil boğaz tokluğuna ürettiği malları almaktan mı vazgeçer Batı sermayesi? Bırakalım aslında herkesin hak ettiği gezmeyi, tozmayı, yüksek öğrenim veya sonrası için vize alana kadar anasından emdiği süt burnundan gelmiyor mu zaten Türkiye yurttaşlarının? Türkiye halkı zaten açlıkla boğuşmuyor mu? Geçmediği köprülere fahiş paralar ödediği gibi, aracına koyacağı yakıtı kırk kere hesap etmiyor mu? Sefalet seviyesine çekilen emekli maaşları yüzünden 60 yaşında emekliler inşaatlarda can vermiyor mu? Çiftçinin ürettiği domatese veya süte verilen fiyat maliyetinin altında kalmıyor mu? Neymiş başımıza gelecek olan? Neymiş milli çıkarımız? Kimin çıkarı? Milli çıkar dediğiniz sermayenin sürekli artmakta olan kârları mı? Ya da o sermayenin tekerini döndüren iktidarın geleceğinin güvence altına alınması mı? Haydi canım sen de!

Akepe’nin en başarılı olduğu alanlardan biri “mış” gibi yapmaktır. Ay ortasında bunun yeni bir örneğini izledik. Filistin Devleti’nin Başkanı Mahmut Abbas Türkiye’de ağırlandı. Abbas’ın yönettiği Filistin aslında Batı Şeria’dan ibaret. O yönetim de sömürgeci İsrail’in sıkı denetimine tabi. Batı Şeria’da Hamas hâkim değil. Ancak bu durum İsrail’in saldırganlığını durdurmuyor. Son 10 ayda Batı Şeria’da öldürülen Filistinli sayısı 500’ü buluyor. Bölgede İsrail’in kurduğu yasadışı yerleşimler de kanser gibi yayılmaya devam ediyor. İsrail’in uyguladığı devlet terörünün yanında yasadışı yerleşimlerin hiç de sakin olmayan “sakin”leri de Filistinlilere saldırma hakkına sahip ve bu haklarını büyük bir rahatlık içinde kullanıyorlar. Abbas yönetimi ise bu saldırıları seyretmekle yetinmiyor. Güvenlik aygıtı aracılığıyla İsrail’in işini kolaylaştırmak için istihbarat da dahil her türlü desteği veriyor.

Filistin halkının maruz kaldığı zulmü bir din meselesiymiş gibi yutturmakta kararlı olan Akepe işte bu Mahmut Abbas’ı Türkiye’ye TBMM’de konuşma yapmak üzere davet ediyor. Senaryo da hazır. Abbas ne söylese alkışlarla kesilecek. Netanyahu’nun ABD Kongresi’nde yapılana misliyle karşılık verilecek. ABD ve İsrail ortasından çatlayacak! Rende binası şık atkılar yaptırıp dağıtmış. Kefiye de olabilirdi aslında ama bir ihtimal gerçek direnişi, kendileri gibi “mış” gibi yapmadan İsrail’e karşı duranları anımsatacağı için bunu tercih etmiyorlar.

Buraya kadar şaşılacak bir şey yok. Akepe’nin artık alıştığımız seviyedeki müsamere performansı. Daha irkiltici olan ana muhalefet partisi CHP’nin de bu müsamerede başrole soyunması ve Akepe’nin Filistin “şakası”na meşruiyet kazandırmak için yoğun bir uğraş içine girmesi.

Akepe Abbas’ı mı alkışladı, CHP daha çok alkışlıyor. Abbas konuşmasında “Gazze’ye gideceğim” mi dedi, CHP Genel Başkanı “ölümü öp, beraber gidelim” diyor. Nereye gidiyorsun, kiminle gidiyorsun? Zaten gidemezsin de gitsen ne olacak? Kime ne yararı var? Filistin Davası bakımından nasıl bir fark yaratacak? Bu soruların yanıtlarını biliyoruz. Hepsini toplasan solda sıfır bile etmiyor.

Yaşadıkça öğreniyor olmalıyız. Karşımızdaki manzara şu: CHP çeşitli kanallardan doğrudan ve dolayı olarak “Yetenekli Bay Şimşek” tarafından uygulanan acımasız ve sermaye dostu IMF programına destek veriyor, milletvekilleri canına tak eden çiftçilerin eylemlerinde “itidal” çağrısı yapıyor ve şimdi de Akepe’nin Abbas trenine atlayıp halkı aldatmasına yardımcı oluyor. 
CHP sosyal demokrat bir parti midir tartışılıyor. Özel ve ekibinin en azından öyle bir hedefi varmış gibi görünüyor. Sosyal demokrasinin halka ihanet reçetesi olduğu ise tartışılacak bir konu değil. Tıpkı Filistin davası bağlamındaki Abbas treni gibi o da kadar yanlış bir istikamete yönelen ve yol üstünde büyük insanlığı çiğneyen bir tren.

Kaynağı ne olursa olsun, güzel bir deyim. Yolcudur Abbas, bağlasan durmaz! Filistin halkına ihanet eden Abbas ve benzerleri yolcudur. Yerleri er geç bu topraklardan ve tarihten silinecek sömürgeciliğin yanı başıdır. Abbas’ın yolundan gidenlerin de emeği sırtından bıçaklayanların da insanlığın galip geleceği bir dünyada duracak yerleri yoktur. Bağlasak da duramazlar!