Suriye Arap Cumhuriyeti tarihsel olarak vardır ve meşrudur. Fransız emperyalizmine ve gaddarca saldırılarına karşı bir halk direnişi ile 1945’te kurulmuştur.

Akıl eksikliği: Suriye diye bir devlet oldu mu?

İlber Ortaylı geçen haftalarda “Tarihte Suriye diye bir devlet olmadığını ve önümüzdeki günlerde Suriye’nin küçülebileceğini” söyledi. Kemal Okuyan tarafından bu çarpıtma hızlıca yanıtlandı.

Bu yazıda resmi tarihçinin akıl eksikliğini daha etraflıca ele alalım.

Şu tarihsel kesitte sermaye sınıfının ideolojisini üretmenin ve yayılmacılığı meşrulaştırmanın İlber Ortaylı’ya kaldığı anlaşılıyor. İsrail saldırganlığı ve ABD’nin yeniden Ortadoğu’da kartları karmak istemesi nedeniyle Suriye’nin tekrar bir emperyalist saldırıya uğrayacağı tahmin ediliyor. Ortaylı bu muhtemel operasyona da zemin sunuyor ve Suriye’nin meşru olmadığını ilan ediyor.

Bu oldukça bilinçli ideolojik girdiyi bir kenara bırakalım bir süre ve altındaki mutlak akıl eksikliğini keşfetmeye çalışalım. Ne yazık ki Türkiye’de tarihçilik çoğu kez Marksizm’den yoksun olarak yapılır, dolayısıyla biyolojik zekâdan bağımsız olarak toplumsal olarak akıl eksikliğinden maluldür. 

Tarih son altı bin yıldır sınıf mücadelelerinin tarihidir ve geçmişte yaşanan birçok toplumsal olayın genellenmesine dayanan kategoriler ile kavramlaştırılır, bir yerde akılla doldurulur.

“Suriye diye bir devlet olmadı” meselesini incelemek için ilk ele almamız gereken kavramın burjuva devrimi olduğunu söylemeliyiz.

Burjuva devrimleri; feodalizme, soyluluğun egemenliğine, kastlar arasındaki toplumsal eşitsizliğe karşı feodalizmin içinden yükselen burjuvazi ve onun bayrağı arkasına toplanmış halk kitleleri tarafından gerçekleştirilir. Cumhuriyet, laiklik, ulus devlet, güçlerin ayrılığı, halk egemenliği vb. birçok kavram tarih içinde burjuva devrimlerinin sonucunda sahne alır.

Burjuva devrimi kategorisi oldukça güçlüdür, çünkü tarih içinde defalarca tekrarlanarak sınanmıştır. 

Örneğin, 1293’te Floransa’da kurulan Floransa Cumhuriyeti’ne yol açan toplumsal olaylar erken bir burjuva devrimi olarak ele alınabilir. 16. yüzyılda Hollanda, 17. yüzyılda İngiltere, 18. yüzyılda Amerika ve Fransa’da gerçekleşen devrimler aynı karakterdedir. Bunların hepsi sermaye birikimi ile güç elde eden burjuvazinin halk kitlelerini harekete geçirerek iktidarı soyluluktan alma deneyimlerini yansıtır.

Ancak 19. yüzyıla geldiğimizde burjuva devrimlerinin özü aynı kalmakla birlikte içeriği değişecektir. Bu değişikliğin çok önemli iki nedeni bulunur:

İlki 19. yüzyılın sonuna doğru emperyalizm çağına girilmiştir ve güçlenen kapitalist ülke dünyanın yeniden pay edilmesini isteyen bir askerileşme ve yayılma güdüsüne sahiptir. İkincisi ise burjuvazi ile birlikte yükselen işçi sınıfı artık burjuvazinin bayrağı altında isyana katılmak yerine kendi bayrağını açma eğilimi taşımakta ve burjuvazinin yüreğine korku salmaktadır.

Burjuva devrimlerinin içeriği değişir, burjuvazi daha iktidara gelmeden gericileşmiş, soylulukla işbirliğine yeltenmiş ve devrimi yapacak kitlelerden korkar hale gelmiştir. Tepeden inmeci, baskıcı ve gerici sınıflarla uzlaşmacıdır.

1789 Fransız Devrimi ile 1871 Alman Devrimi arasında kitlelerin katılımı, devrimci düşünceler, iktidarın alınış tarzı açısından çok büyük bir fark vardır. Almanya, İtalya, Japonya ve İspanya’da geç burjuva devrimleri kısa sayılabilecek bir süre içinde faşist rejimlere dönüşecektir.

Ancak burjuva devrimleri 20. yüzyılda bir kez daha içerik değişikliğine uğrar ve tarihte son kez ilerici bir atılıma kavuşur. Bunun çok temel iki nedeni olmalıdır:

Burjuva devrimleri artık Avrupa merkezli değil, emperyalist ülkelerin sömürge ve yarı-sömürgelerinde patlamaktadır. Dolayısı ile emperyalizmin işbirlikçisi olan soylu sınıfa karşı bir bağımsızlık mücadelesi ile birlikte gitmektedir. İkincisi ise, 1917 Ekim Devrimi’nin kolunun 70 sene boyunca bükülememesi ve bu bağımsızlık mücadelesi ile giden burjuva devrimlerine işçi sınıfı devletinin siyasi, ekonomik ve askeri desteğidir.

Bu yeni durum özellikle İkinci Dünya Savaşı sonrası siyasi coğrafyayı radikal biçimde değiştirdi. Sömürgecilik sistemi çökerken çok sayıda bağımsız ulus ortaya çıktı.

Üstelik söz konusu burjuva devrimleri emperyalizmin gücünün azalmasına, dünyada yeni dengelerin ortaya çıkmasına, Sovyetler Birliği’nin izole edilmişliğinin sonlanmasına neden olacaktı. Burjuva devrimleri daha halkçı, daha devletçi, daha planlamacı, daha aydınlanmacı olarak kendini gösterecekti.

Yirminci yüzyılda sosyalizmin desteği ve emperyalizme karşı bağımsızlık mücadelesi ile birleşen burjuva devrimleri kategorisi ortaya çıktı.

Türkiye’de 1923 Devrimi bu devrimlerin ilk modeli olarak kabul edilebilir.

İkinci Dünya Savaşı sonrası Suriye, Mısır, Endonezya, Hindistan, Irak, Yemen, Cezayir, Pakistan ve adını saymadığımız birçok devrim bu kategoridedir. 

Dolayısı ile Suriye Arap Cumhuriyeti tarihsel olarak vardır ve meşrudur.

Fransız emperyalizmine ve gaddarca saldırılarına karşı bir halk direnişi ile 1945’te kurulmuştur.

Aksine emperyalizm ve işbirlikçileri tarafından küçültülmesi meşru değildir.

Hatta ancak bugün sosyalist devrimin cesaret edebileceği Mısır, Suriye ve Yemen’deki devrimleri bir ulus altında birleştiren Birleşik Arap Cumhuriyeti 1958’de kuruldu, burjuva ufkunun darlığı nedeniyle 1961’de sonlandı.

Suudi Arabistan gibi burjuva devriminden yoksun kalan ülkeler ise emperyalizmin işbirlikçisi soylu sınıfın egemenliğinde kaldı.

Öte yandan gerçek çok yönlüdür. Bu kategoriye dâhil olarak kurulan bütün cumhuriyetlerde inişli çıkışlı da olsa işçi sınıfı partileri baskı altında kaldı. Kürtler gibi azınlık halkları eşit vatandaşlıktan çoğu kez yararlanamadılar. 

En nihayet Sovyetler Birliği’nin desteğini alarak devrimlerini pekiştiren bu uluslar tekrar emperyalizmle işbirliğine yöneldiler, halk düşmanı piyasa ekonomilerine teslim oldular.

Artık 21. yüzyıldayız. Yüz doksan dört kadar devletin hemen hemen tamamında burjuva iktidarları sürüyor ve bunların içinde bir gıdım olsun devrimci barutu kalan burjuvazi bulunmuyor.

Suriye de dâhil 20. yüzyılda burjuva devrimleriyle kurulan bütün uluslarda tek meşru olan toplumsal olay artık işçi sınıfının öncülüğünde emekçi halkın iktidarı devralacağı devrimlerdir.

Aklını azaltmışlara, gericilere, işbirlikçilere ve yayılmacılara duyurulur.