Bu yazıda ABD’nin yolcu uçaklarına karşı açık terör eylemi olan iki olayı hatırlatacağız. Hem gençlerin tarihe ilişkin bilgi dağarcığını güçlendirmeye ihtiyacımız var, hem de ABD ile müttefik olmayı reel politika olarak gören derin ahlaksızlığı sahiplerinin yüzüne vurmaya.

ABD’nin yolcu uçakları terörü

Geçen hafta basının üzerinde pek durmadığı ve geçiştirilen bir taciz olayı yaşandı. İki ABD savaş uçağı Tahran-Beyrut seferini yapan İran yolcu uçağını Suriye hava sahası içinde taciz etti.

Yolcular tarafından çekilen videolarda savaş uçaklarının nasıl yolcu uçağına doğru manevra yaptığı izleniyor. Savaş uçaklarının uçağı Şam’ın hava savunma sistemine doğru itmeye çalıştığı iddia ediliyor.

Yolcu uçağının pilotu kurtulmak için büyük bir hızla irtifa kaybederek Beyrut’a inişe geçiyor. Bu düşüşe benzeyen irtifa kaybı avcı uçakları için bilinen bir taktiktir, ama içinde yüzlerce yolcu ile yaparsanız başka bir şey olur. Uçakta yaşanan korkunç paniğin yanı sıra yaralananlar oluyor.

Bu olay bize dünya barışının nasıl pamuk ipliğine bağlı olduğunu gösterirken ABD’nin yolcu uçaklarına dönük terörünü bir kez daha hatırlattı.

Bu terör silsilesi bütün boyutları ile incelense kitap hacmine varan bir araştırma olur. Suç atma, kışkırtma, bir komplonun parçası haline getirme… Bu arada 11 Eylül saldırıları da bu kapsamda incelenmeyi hak ediyor.

Ama bu yazıda ABD’nin yolcu uçaklarına karşı açık terör eylemi olan iki olayı hatırlatacağız. Hem gençlerin tarihe ilişkin bilgi dağarcığını güçlendirmeye ihtiyacımız var, hem de ABD ile müttefik olmayı reel politika olarak gören derin ahlaksızlığı sahiplerinin yüzüne vurmaya.

6 Ekim 1976’da Karayipler seferini yapan Küba Havayolları uçağı 73 yolcusu ve 5 mürettebatı ile Barbados’tan havalandı. Yolcuların içinde Küba’nın 24 kişiden oluşan genç eskrim ekibi de bulunuyordu. Dünya çapında başarılı olan bu ekip Orta Amerika ve Karayipler Turnuvası’ndan altın madalyalarla ülkesine dönüyordu. 

Fotoğraflarda Küba Havayolları uçağına yapılan saldırıda yaşamını kaybeden Kübalı genç sporcular görülüyor.


Ayrıca uçakta yeni bir yaşama başlamanın heyecanını taşıyan altı Guyanalı genç bulunuyordu, Küba’da tıp eğitimi almak için davet edilmişlerdi. Eğer yaşasalardı bugün belki pandemiye karşı kendi halkının veya dünya halklarının acılarını dindirmek için seferber olan ekibin içinde olacaklardı.

Uçak havalandıktan kısa bir süre sonra havada infilak etti. Kaptanın sahilde tatil yapanları kurtarmak için denize çakıldığı söyleniyor.

Küba asıllı iki ABD vatandaşı tarafından uçağa iki adet C-4 patlayıcı yerleştirilmişti. Katiller deşifre oldular, CIA ile bağlantıları ortaya çıktı. Bu pisliklerin isimlerini burada anmayacağız, ama sonuna kadar ABD tarafından korunduklarını ve Miami’de yaşlılık nedeniyle özgür olarak öldüklerini söylemekle yetinelim.

Fotoğrafta 6 Ekim 1976’da kaybedilen Kübalı sporcular için yapılan bir anma töreni görülüyor. ABD tarafından işlenen bu cinayet aynı zamanda spor tarihinde de her zaman acıyla anılacak bir olaya dönüştü.

İkinci terör olayı ise İran körfezinde 1988 yılında 3 Temmuz’da gerçekleşti. İran’dan Dubai’ye giden ve İran Havayolları’na bağlı uçak 274 yolcu ve 16 mürettebatıyla birlikte Körfez üzerinde ilerliyordu, henüz İran hava sahasından çıkmamıştı.

Aynı esnada ABD donanmasına bağlı üç savaş gemisi İran karasularını 4 km ihlal etmişlerdi. Gemiler uçağı fark ettiler, aralarındaki telsiz konuşmaları sonradan deşifre edildi. İki geminin kaptanı yaklaşmakta olanın yolcu uçağı olduğunu ısrarla belirtiyorlardı. Buna rağmen USS Vincennes gemisinin kaptanı Amiral Rogers füzelerin ateşlenmesi için emir verdi. Uçak iki füzeyle vuruldu, 290 kişiden kurtulan olmadı.

Muhtemelen Kaptan Rogers’in gizli bir misyonu vardı. Hiçbir şekilde ceza almadı, aksine Başkan George Bush tarafından “üstün hizmetlerinden ötürü” Liyakat Nişanı ile ödüllendirildi.

Fotoğrafta 1988’de ABD Savaş gemisinden atılan füzeyle düşürülen uçakta kaybedilenlerin cenaze töreni görülüyor.

ABD dünya tarihinde haklı olarak Roma İmparatorluğu’na benzetilir. Roma antik çağın en kalleş devletiydi. Hiçbir anlaşmaya uymaz, haber vermeden başka devletlere saldırır, işlediği cinayetlerden dolayı hiçbir sorumluluk üstlenmezdi.

Ancak Roma’yı var eden üretim ilişkileri tıkandı, bir bunalım dönemi başladı. Zayıflamış Roma’ya son noktayı koyan kuzeyden gelen “barbar” kavimler oldu.

Şimdi ABD’de bir tıkanma ve bunalım yaşanıyor. 

Ama Roma’dan farkı ona son verecek “barbarlar” başka bir yerde değil, ABD’nin içindeler. Sadece bu pandemiye bağlı işini kaybeden emekçi kitleleri ve kirasını ödeyemediği için yakında evsizler ordusuna katılacak 24 milyon insan, ırkçı ayrımcılığa uğrayanlar, güvencesiz işlere mahkûm edilenler…

O zamanlar dünya halklarının başındaki en büyük bela olan Roma’nın çöküşü nasıl dünya tarihini değiştiren büyük bir olaysa, ABD’nin de çöküşü büyük bir olay olacak.

Yıkılmış Roma toprakları feodalizme açılmıştı, ABD ise sosyalizme açılacak.