Telefondaki ses

Telefondaki ses, adı soL’da da kendine sıkça yer bulan bir bankanın iletişim işleriyle ilgilendiğini söylüyor, bir haberle ilgili konuşmak istiyordu. 

Aslında bahsi geçen haberin içeriğinin bu özel ilgiyi hak edecek bir tarafı da yoktu: Son zamanlarda çok artan banka emekçileri üzerindeki baskılar, mobbing, işten atılma tehditleri, çalışma saatlerinin uzaması vs... Tamam, belki biraz daha fazlası da vardı: Dışarıya sızmayacağı düşünülen bazı özel ifadelerin de “ağızdan çıktığı haliyle” haberde yer alması banka yönetimlerini, onlar yanlarında çalışan temiz giyimli, bakımlı, okumuş insanların da ay sonunu bekleyen birer işçi olduklarını unuttukları, plazaların içini sermaye sınıfının mahrem bölgeleri saydıkları için, hem de şu aralar durumlar çok nazik olduğundan biraz tedirgin etmiş olabilir.

Telefondaki ses birçok örnekte olduğu gibi kendisinin de bizimle aynı görüşte olduğunu, soL’u yakından takip ettiğini, hatta aslında bankacılık işinden anlamadığını, asıl mesleğinin gazetecilik olduğunu söylüyordu. Herhalde “aslında hiçbir farkımız yok” demeye çalışıyordu, o da gazeteci, solcu, banka işlerinden anlamıyor... Bakınca bayağı benziyoruz diye düşündüm, sadece banka emekçilerinin sorunlarının anlatıldığı bir haberle ilgili “öyle ama bir de bizi tanıyın, öyle insanlar olmadığımızı görün, sizi misafir edelim” diye banka adına araması gibi küçük bir ayrıntı vardı ortada, o da kendisi için çok mühim değildi anlaşılan.

Peki acaba bana nasıl ulaşmıştı: O birini tanıyor, diğeri bir başkasını, ucu en son buraya kadar geliyor işte... Evet bu zincirin hepsinde “solcu”lar var, aynı telefondaki arkadaş gibi... Hem bunda kötü bir niyet de yok, sonuçta sadece tanışacağız! Böyle bir zincirin bir başka kurumsal yapı için, hem de bir banka tarafından işletilemeyeceğini söylemeye gerek yok sanırım. Ama konu sol olunca “ben de solcuyum” diyen biri, üstelik bir banka adına arayıp “bizi bir tanısanız, sizi misafir etsek” diyebiliyor... 

Şimdi denebilir ki oldu olacak adını söyle bari... Amacım herhangi bir nedenle isim gizlemek değil, bu tarife uyan o kadar çok kişi var ki, tam da bu nedenle zaten üzerinde durmaya değiyor. Aksi halde konuşmak bile gereksiz olurdu. Ama bir fenomenden bahsediyoruz: 80’den sonra önce devrimcilikten vazgeçip o güne kadar siyasi mücadele içinde kazandığı tüm becerileri sermayeye ideolojik gıda, yönetim ve pazarlama becerisi olarak sunmaya karar veren kuşağın ikinci, üçüncü ve biraz daha değişik bir jenerasyonu var şimdi. Üstelik onların böyle bir geçmişi de yok, ama bağları var, eş dost akraba derken elleri kolları uzun, zaten o yüzden işe alınıyorlar. 

Telefondaki banka iletişimcisi solcuya “haberde bir bilgi yanlışı mı var, tekzip gönderebilir, açıklama yapabilirsiniz” dedikçe ısrarla duymazlıktan gelip “misafir etme” çabası devam etti. İlla tanışacağız yani... Peki tanışalım tabii diyorum, ama illa bankada misafir edileceğiz... Böyle bir şeyin mümkün olmadığını, neden hukuki yollar yerine ısrarla bunu istediklerini sorunca da amacının iletişim kurmak olduğunu, müdürlerle tanışsak, bizi bir gezdirseler, gözümüzle olan biteni görsek "kesinlikle" daha iyi  olacağını söylüyordu... Üstelik işçilerin hep kendi taraflarından baktığını ama bir de bankanın yöneticilerine söz vermek gerektiğini, bunun “habercilik gereği” olduğunu, bankanın da istemeden de olsa bazı uygulamalara mecbur kaldığını söylemeden edemedi.

Zaten sorun tam da buradaydı. Piyasa mantığı açısından bankalar zaten doğru olanı yapıyor, “bunu anlamadığımızı mı düşünüyorsunuz sahiden, tam da bu dediğiniz yüzünden biz taraflı bir yayınız, piyasanın değil işçilerin tarafındayız” demek zorunda kalınca kısa bir sessizlik oldu. Herhalde yayıncılığın tabusu "tarafsızlık" konusunda bu kadar açık olabileceğimiz tahmin edilmemişti.

Üstelik banka adına konuşanların sözlerini söylemekte herhangi bir kısıtları olmadığını, zaten tüm medyanın onların emirlerinde olduğunu, bunun için soL’a ihtiyaçları olmadığını, bizim bir bilgi eksikliğimiz olmadığı gibi gelişmeleri gayet yakından takip ettiğimizi, bunun da soL’un değil sesini ancak soL’dan duyurabileceğini bilen banka emekçilerinin “gönüllü muhabirlik”lerinin marifeti olduğunu ama yine de isterlerse resmi bir açıklama yapabileceklerini, haklı bulmamız durumunda buna da yer vermekten kaçınmayacağımızı belirttim.  

Tam bitti herhalde derken yine o ses: Biz sizi yine rahatsız ederiz, mutlaka bekliyoruz ama, sadece bir tanışalım...

"Bakalım" falan diye geveleyerek telefonu kapatırken, içimden "mutlaka geliriz bir gün" diye geçirdim.