Güle güle Fidel

Bir yurtta kalan kızlarımızı feci şekilde yangında kaybedince, ister istemez, veda yazısı bu haftaya kaldı.

Fidel gibi, ülkesine bağımsızlığı kazandıranlar, sömürüye karşı çıkanlar ve kendi yararını değil de, toplum yararını ve de sömürülen tüm dünya halklarının yararını düşünenler, yalnız kendi toplumları tarafından değil, benzer değerleri savunan tüm dünya halkları tarafından da seviliyor.

Fidel ve arkadaşları, ülkelerini 1959’da ABD’nin kuklası diktatörden kurtardığında, dünyada büyük takdir toplamışlardı. Nisan 1961’de CIA’nın"Domuzlar körfezi" operasyonunu boşa çıkaran Küba, Fidel ile birlikte sömürü karşıtı ülkelerin gözdesi olmuştu. ABD (J. F. Kennedy) 1962’de Kübayı denizden ablukaya almaya kalışınca, Sovyetler Birliği (Nikita Kruşçev) de Küba’ya balistik füzeler yerleştimeye kalkışmıştı. Sovyetler, ABD’nin Türkiye’deki üslerden kaldırdığı U-2 casus uçaklarının uçuşlarına son verilmesi koşuluyla, füze yerleştirmekten vazgeçmişti. O günlerde Türkiye’de yaşayanlar, U-2 olayından Küba ve Sovyetler sayesinde haberdar olmuştu. Sömürü karşıtlarının Fidel’e, Küba’ya ve Sovyetlere hayranlğı biraz daha artmıştı.

Fidel’in Küba’da neleri başardığı, yazılı kaynaklardan öğrenildiğinde bile, insan Fidel’e ve Küba’ya hayran oluyor. O Küba ki, 1960’lardan yakın zamana kadar ABD amargosu altında yaşamış bulunuyor. O Küba ki, temel gelir kaynağı olan tarımsal üretim, tropikal kuşakta olması nedeniyle, sık sık çıkan hortumlarla büyük zarara uğruyor.

Fidel’e ve Küba’ya hayranlık, o ülkeye gitme fırsatı bulanlarda, daha da canlı ve anlamlı oluyor. Küba, komşu ülkelere göre görece daha yoksul bir ülke olsa da, herkes barınma, beslenme, sağlık ve eğitim hizmetlerine eşit bir şekilde ulaşabiliyor. Küba’lının güzelliği, yumuşaklığı, sevecenliği ve de bir müzik sesi duyduğundaki içselliği, doğallığı ve sihirli kıpırdanışları, insanları, kendilerine hayran bıraktırıyor, “Neden benim ülkemin insanları böylesine mutlu değil, sevecen değil, dost değil, tam tersi durumda” diyerek hayıflandırıyor.

Küba’da, 14. uluslararası karşılaştırmalı eğitim sempozyumuna katılmışsanız, son gece Havana Üniversitesi salanunda yapılan kapanış konuşmalarına gidiyorsunuz. Bir ara yanınızdaki Kübalı akademisyen arkadaşınız, salonun sağından tek başına ön sıralara doğru yürüyen bir adamı göstererek, “İşte eğitim bakanımız” dediğinde, şaşırıyorsunuz. Dünyayı ben yarattım dercesine kalabalık bir bürokrat gürühuyla salona girip, konuşması bitince aynı güruh ve heybetle salonu terkeden ülkenizdeki bakanların yürüyüşleri ve havası gözünüzün önünden bir şerit gibi geçiyor.

Küba insanın bu doğallığının, Fidel, Che ve arkadaşlarının başardığı devrimin bir ürünü olması, hayranlığınızı bir kat daha artırıyor.

Küba’da okulları gezme olanağı bulmuşsanız, halkın yoksulluğunun ve örneğin Havana’daki görkeml eşli binalara karşın döküntü halinin tam da tersini okullarda görüyorsunuz. Okullar pırıl pırıl olduğu gibi tüm öğrenciler de okula bir örnek ama pırıl pırıl giysilerle gidiyor. Çocukların bilinç düzeyinin, yaşıtlarının çok üstüne olduğu konuşmalarından ve yorumlarından anında belli oluyor. O çocukların hurafelere inanmadıklarını, kuraklığı ya da tufan olayını “kader”e bağlamadıkları gibi örneğin deprem olayını da toplumda var olan cinsel ilişkilere bağlamadıklarını anlıyorsunuz. Çocukların birbirlerine, inançlarına, ırklarına, cinsiyetlerine ya da ten rengine göre ayrı davranmadıklarını gözlüyorsunuz.  Piyasacı, ırkçı, gerici ve cinsiyetçi eğitimden geçmedikleri belli olan, bilişsel, devinimsel ve duyuşsal gelişim göstermiş, aklını birilerinin dümen suyuna bırakmayan ve kendi egemenliklerinin ayrımında olan o çocukları görünce, içiniz ısınıyor. O çocukları dinleyince yüreğiniz rahatlıyor ve geleceğe daha da güvenle bakıyorsunuz. Kübaya hayranlığınız tavan yapıyor.

O çocuklar arasından cinlere perilere inanlar yetişmiyor, girişimci/rekabetçi insan da yetişmiyor. Yığınlar halinde Küba dışına çıkıp orada kalmak isteyenler de pek çıkmıyor. Tam tersine, dünyanın en nitelikli eğitimini alıp hekim olanlar, hekim olarak öğrendiklerinin binlerce yıldır bu alanda çalışmış olanların emeğinin ve birikimlerinin ürünü olduğunun ayrımında olup, hizmetleri karşısında bir muayene için neredeyse asgari ücretin üçte birini istemeye de kalkışmıyorlar. Tam tersine, binlercesi, para ve kazanç beklentisi olmadan Afrikaya yoksulların yardımına koşuyor.

Küba’da bu güzelliklerin yeşermesine katkı verip çocuk sevgisini en üst düzeylere taşıyanlar, sevilmez mi? Bu tür güzellikler yaratanlardan biri, ebediyete intikal edince, insan üzülmez mi? Elveda Komandante.

[email protected]