Asaf Koçak’tı adı…

Hasretlik bu eğdiriyor insanın başını.

Ufka bakıp, batan güneşin içinde arıyorsunuz dünün yaz akşamlarının şiirlerini.

Hüzün düşüyor alnınızın orta yerine, anımsıyorsunuz.

86 yılının haziran ayında bir saksağan sevincidir hayat, uçup geliyor dünden bu karanlık günlere, gelmez olsun.

Gündüzlerinde sloganların mavi gökyüzüne savrulup çoğaldığı, balıkçıların ve çiçekçilerin bağırtılarının birbirleriyle seviştiği Kızılay’ın orta yeri Sakarya Caddesi’dir.

Meyhaneleri mukassi, türküleri esrik, şairleri zerhoş, ressamları karakalem, müzisyenleri nöbetçi, oyuncuları haylaz.

Dostluklar sofra başlarında kucaklaşır, sabahın ilk ışıklarına kadar.

Yeni çıkılmıştır o kahrolası eylül günlerinden.

Acı ve keder, sevinçlere karışsın diyedir her merhaba.

Şapkasının altında kara sakalı, gülen gözlerinin içinde bahar güneşi gizleyen bir arkadaş tanıdım.

Bilmezsiniz, nereden bileceksiniz bozlakları ağız mızıkası ile Muharrem Ertaş gibi söylediğini. Hem ağlar ağlatır hem şenlenir şenlendirir.

Tanısaydınız bilirdiniz, paltosunun cebindeki uçları açık onlarca kurşun kalemin, kenarları kıvrılmış saman sarısı kâğıtların, her birinin altı çizilmiş Neruda şiirlerinin ne işe yaradığını.

Sabah sevinçlerinin erik dalları kadar kıymetli, akşam esrikliğinin badem gözlü sevgiliye yazılan aşk mektupları kadar ümit dolu olduğunu da bilemezseniz.

Deliydi, bildiğiniz deli!

- “Suyun rengi yok.” derler yanılırlar mavidir gökyüzü gibi, inanmayan suya değil ilk çıktığı gözeye baksın.

- Dalından koparılmış kırmızı elmanın tadı gibi olabilir bu hayat.

- Türkü dediğin gelip oturmalı yanı başımıza, elini tutmalı, ağlatacaksa ağlatsın, güldürecekse güldürsün, umut istiyorsan umut saçsın, türkü dediğin nefesi olmalı insanın.

- Çiziyorum aşkı ve hasretliği, ışığı ve karanlığı, ümitsizliği ve kederi sonra yok olup gidiyorlar kara sayfalar içinden, kendime kızıyorum, ne oluyor çizince, bu kocaman boşluğa bir kelimelik aşk katmadıktan sonra, niye bu delilik?

Aynı mahallede oturuyorduk, aynı kedilerin içinde, aynı kaptan yemek yedik, aynı bardaktan erik rakısının kokusunu çektik içimize, aynı masalın içinden koştuk, aynı yokuşun başında durup bağırdık insana, aynı bahçedeki fesleğene el sürdük, aynı şiirlerde şarkılandık.

Yüksel Caddesi’nde, kitapçı dükkânlarının önünde oturmayı nöbete bağlardık.

- İçeride Brecht var, Tolstoy var, Mayakovski var, Orhan Kemal, Dimitrov, Aragon, Sabahattin Ali ve Nâzım birileri bekçilik etmeli.

- Deli miyiz biz?

- Akılı olmaktan iyidir böylesi.

Uzun yol yürüyüşçüsü gibi araç kullanmaktan nefret ederdi, ağaçlara, çiçeklere, kedilere dokunup, sokak köpekleriyle dertleşip, her seferinde başka bir yoldan giderdi evine, gecenin kör karanlıklarında çocuk parklarında mızıka çalardı.

Kuğulu Park’taki ördekler yalnız onun elinden ekmek yerlerken bir kahkaha atışı vardı, hani “Yılda bir kez açan karagül gibi çalımlı” diyor ya Yaşar Kemal, işte onun gibi.

Uzundur hikâyemiz bunalmayın diye sonlandırayım.

Bir haziran akşamı Ankara Tren Garı’nda kucaklaştık en son.

Ankara’yı ona bıraktım.

- Al tepe tepe kullan. Senin olsun Samanpazarı, Bitpazarı, Sakarya Caddesi, çocuk parklarının hepsi, Gençlik Parkı’nda tiyatronun önündeki Kıbrıs akasyası ağacının altındaki kırık bank, meyhaneler, resim galerileri, tiyatrolar, sinemalar, kitapçı ve oyuncakçı dükkânları, Senfoni salonunun merdivenlerindeki aşk senin olsun.

- Gitme diyemeyeceğim git kardeş ama yine gel, hepsi bıraktığın gibi kalacak sana söz.

Son kez sesini duyduğumda 25 Haziran 1993 günü gecenin orta yeriydi tarih.

- Biz gidiyoruz sen de gel.

Gidemez oldum.

2 Temmuz 1993 günü yaktılar onu.

Asaf Koçak’tı adı.

Behçet Aysan, Metin Altıok, Asım Bezirci Nesimi Çimen ağabeylerim, Uğur Kaynar, Hasret Gültekin kardeşim gibi yaktılar.

Madımak’tı otelin adı.

Tekbirler getirerek uludular binlerce güruh.

Seyretti dünya.

Son sözleri elindeki mızıkası ile hayatı selamlayan son şarkısı oldu.

Orada ateşin içinde, kıvranmadan teslim olmadan, dalından yeni koparılmış elma gibi acı ve hüzün içinde.

25 yıl geçti kahrın üstünden.

Asaf’ı ve ağabeylerimi, kardeşlerimi yakan o kara ateş ülkeyi yakıyor şimdi.

“Gelin Canlar Bir Olalım.”

[email protected]