Dinci bloğun çatlamasının nedeni ne?

Hatırlanacaktır: Blokta cemaat ile AKP arasındaki çatlağın tarihi Roboski’ye, MİT başkanının ifadeye çağrılmasına, buna Erdoğan’ın özel bir yasayla karşılık vermesine kadar gidiyor. Üstelik cemaat ile AKP’nin Kürt sorununda da farklı düşündükleri biliniyor.

Şimdiye kadar üzerini hep örtmüşlerdi. Bu kez olaylar farklı gelişiyor. Taraflar, “din kardeşliği buraya kadarmış” dercesine birbirlerine giriştiler. Edep sınırlarını zorlayarak.

Neredeyse, inceldiği yerden kopsun noktasındalar. Türkiye’de daha yenilip, yutulacak bunca zenginlik varken, bu kutsal ittifakı parçalamayı nasıl göze alabildikleri gerçekten de incelenmeye değer bir sorudur.

* * *

Dershane başlığının çatışmayı alevlendirmeye yeter bir potansiyele sahip olduğu çok açık. Öncelikle pasta çok büyük. Kimi tahminlere göre dershanecilik sektörünün yıllık cirosu Milli Eğitim Bakanlığının bütçesine denk. Sektörde cemaatin önemli payının olduğu dikkate alındığında hükümetin projesine bu denli sert tepki gösterilmesi anlaşılır bir durum.

Öte yandan, bu konunun uzantıları bu kadar da değil. Bir cemaat yazarının gayet açık sözlülükle dile getirdiği gibi, dershaneler eğitimden önce ve öte çocuklara din kültürünün öğretildiği yerler. Kısacası dershanecilik dini örgütlenme mekanı olarak da çok önemli ve belki de bu işlevi eğitimden rant elde etmekten bile kazançlı.

* * *

Ama, bütün bu ekonomik ve siyasi gerekçeler, bana kalırsa, cemaat ile AKP arasında, tarafların gayet planlı biçimde büyüttükleri çatlağı açıklamak açısından yetersizdir.

Burada belirleyici faktörün, Erdoğan ve AKP olduğu kabul edilmelidir.

AKP’nin, özellikle dış politika alanında kendisine tanınan hareket alanını arsız biçimde ihlal etmesi, ABD’nin hoşgörüsünün tükenmesine neden oldu.

Bütün olaylar açık biçimde Esad’ın yıkılmasının güçlüğünü gösterirken, AKP’nin, ileride batı dünyasının başına bela olacak şeriatçı çeteleri beslemeyi sürdürmesi, bu bakımdan kritikti. Bir de Haziran Ayaklanması karşısındaki kontrolsüz ve çaresiz tutumu var şüphesiz.

AKP içinde bütün iplerin Erdoğan’ın elinde toplanmış olması faturanın da, doğal olarak, kendisine kesilmesini koşulluyor.

Emperyalistlerin, Ortadoğu oyununda kendisine daha fazla rol vermek istemedikleri kesin.

Belirsiz olan, bu değişimin nasıl yapılacağı ve yerine kimin atanacağı. Bu soru işaretleri içinde AKP’nin ne olacağı konusu daha az derece önemlidir.

* * *

Cemaat dershaneler konusunda radikal bir Erdoğan karşıtı tutum alırken, işte bu dış dinamiğe göre kendisini yeniden konumlandırmaya çalışıyor. Eğer Erdoğan ve/ya da AKP gidici ise, hizmetlerinin sürekliliği açısından yeni bir partner bulması gerekiyor. Yerel seçim sonuçları kararın netleşmesi açısından önemli olacak. Bu noktada İstanbul’da Sarıgül projesinin deneysel bir önemi de var.

Erdoğan da gelişmelerin ve büyük güçlerin kendisine nasıl baktığının tümüyle farkındadır. Kendi pozisyonunu koruyabilmesinin tek yolu, şimdiye kadar olduğu gibi, ne kadar vazgeçilmez bir aktör olduğunu kanıtlamasıyla olanaklıdır.

Bu nedenle Erdoğan tabanını konsolide etmeye odaklanıyor. Bu O’nun tek stratejisidir. Hep kullanageldiği Kürt sorununda, “barış” sürecinde ise hareket alanı artık fazlasıyla sınırlıdır.

Dershane konusu işte tam bu tıkanıklık ortamında gündeme getirildi. Erdoğan açısından hem halkçı bir vizyon sunma olanağı sağlıyor hem de kendisini yalnız bırakarak yeni bir konumlanış arayışında olan cemaate vurmak açısından çok uygun bir araç oluyor. Erdoğan eğer %45’in altına inmemeyi ve büyük illeri elinde tutmayı başarabilirse, hem cemaat ile CHP arasındaki deneyselci yakınlaşmayı boşa çıkarmış hem de ABD’ye “ben hala vazgeçilmezim” demiş olacak.

Bütün bu nedenlerle de, nasıl olduğuna bakmadan İstanbul’u ele geçirmeye odaklanmış “sol” projelerden sola hiç hayır gelmez.