ABD neden İran’ı tehlikeli bir şekilde kuşatıyor?

Günümüzden neredeyse 60 yıl kadar önce ABD Başkanı Eisenhower başkanlıktan ayrılış töreninde “Askeri-Sınai Kompleks” kavramını kullanmış. Konuşmasında satır arasında şöyle demiş: “Askeri-endüstriyel kompleksin hükümet kurumları içinde kanunî dayanağı olmayan etkilerine izin verilmemelidir.”

Özellikle İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’de olağanüstü bir şekilde güçlenen silah tekellerinin patronlarıyla devlet içindeki uzantılarının ABD dış politikasını belirleyebildiği iyi biliniyor. Bu yönlendirmeyi senatodaki delegelerinin yanı sıra ABD başkanlarının dahi kontrol edemediği suikastlar, sabotajlar, kışkırtmalar ile yapabiliyorlar.

Ve Trump birkaç gün önce aynı şikâyeti tüm basının önünde dile getirdi. Askeri-Sınai Kompleks İran’da savaş istiyordu ve bunun için Trump’a da baskı uyguluyordu. Oysa Trump İran’ı ekonomik olarak çökertmek niyetindeydi.

Bu demeç devletin içindeki çelişki ve çatışmaları net bir şekilde yansıtmış oldu. ABD’nin İran Körfezi’ne bir uçak gemisi, bir çıkarma gemisi ve nükleer kapasiteli dört bombardıman uçağı göndermesi ile gerilim çok yükselmişti. Ayrıntılar için Mustafa Türkeş’in yazısına bakılabilir.

Trump 120 bin asker yollayacağını söyledi, sonra vazgeçtiler. On bin asker yollanacağı kısa bir süre önce yayıldı ve hemen yalanlandı. Şimdi ise 1.500 askerin gönderileceği söyleniyor.

Bu kararsız hâl ABD içi çelişkilerle açıklanabilir ama neden İran bu şekilde kuşatılıyor ve neden her an kazara bile olsa savaşın çıkabileceği bir ortam yaratılıyor?

Bunun tek bir nedeni olamaz ve son 40 yılın ABD-İran gerilimine bakmak gerekir. Öte yandan günümüzdeki siyasi olayların, emperyalizmin ABD-Çin ekseninde gelişen hegemonya krizini dikkate almadan anlaşılması mümkün gözükmüyor. ABD’nin çıkarları ve baskınlığı Çin tarafından hızla erozyona uğratıldı. Çin’i ne olursa olsun durdurma fikri rüyalarına giriyor.

Bir dünya fabrikası haline gelen Çin’in dünyada üretilen tüm enerjinin %23 kadarını tükettiği söyleniyor. Çin’in bu üretime devam edebilmesi için ithal ettiği enerjinin kesintisiz olarak sağlanması gerekiyor.

İran ise dünyada bilinen petrol rezervlerinin %10’una ve doğalgaz rezervlerinin %20’sine sahip. Çin İran’a petrol çıkartılmasını da içerecek şekilde doğrudan yatırım yapıyor ve tükettiği petrolün %10 kadarını İran’dan sağlıyor. Bugün Çin’den çıkan yük trenleri İran’a varabiliyor ve Yeni İpek Yolu’na dâhil olan hızlı tren hatları ile ulaşım çok daha hızlı ve hacimli hale gelecek.

Dolayısıyla İran’ın ekonomik olarak çökertilmesi, bir iç savaşa sürüklenmesi veya bir savaş ile petrol ve doğalgaz üretemez hale gelmesi uluslararası ortamda en çok Çin’i etkileyecek gözüküyor. Ayrıca böyle bir gerilim esnasında körfez ülkelerinden Çin’e petrol sevkıyatı da duracaktır.

Önceki yazılardan hatırlanacaktır, aynı gerilim nedeniyle Yeni Zelanda, Keşmir, Sri Lanka, Belucistan terör saldırılarının Çin’in hegemonyası altına giren bu ticaret ve enerji koridorunu hedef aldığını yazmıştık. Geçenlerde ise Çin için stratejik önemi olan Pakistan’ın Gvadar limanında bir terörist saldırı daha yaşandı. Bütün bunlar ilan edilmemiş bir savaşın parçaları olarak gözüküyor.

Daha ne kadar bu aptalca rekabet nedeniyle dünya emekçi halkları bir felaketin eşiğinde yaşayacaklar?

Emekçi halkların ve siyasi öncülerinin işlenen cinayetlere, bir haydutluğa dönen ekonomik ablukalara ve savaş tehlikesine karşı bayraklarını yükseltmesi gerekiyor.